3.9 C
Almanya
Pazartesi, Kasım 18, 2024

Yalnız kadınlar sokağı – Züleyha Akın

Bu akşam sitenin kapısından içeriye girerken hava hafiften kararmak üzereydi. Site sakinleri sıra sıra mevzilenmiş dubleks evlerin giriş bölümündeki teraslarda akşam saatlerinde otururlar, yemek yerler, içerler.

Baştan itibaren her evden “Merhaba, iyi akşamlar” sesleri kulağıma gelir. Yanıt verirken de takılmadan geçmem.

“Hadi hanımlar iyisiniz bu halinizle çok da güzelsiniz, öbür tarafta ne öreceksiniz. Kocalarınıza uzaklaştırma cezası verdirttiniz. 3 ay bilemedin 6 ay sonra iyice kinlerini bileyerek evlerine dönecekler.”

“Yaaaaa Züleyha Hocam biz de senin evine sığınırız. Sen bizi kocalarımızdan korursun.”

İyi de ben hangi birini evime sığdırabilirim… Tüm sokak yalnız kadınlarla olunca sıkıntı büyük olacaktı.

Aylar öncesinde kocalarına kelepçe takılmış, kadınlara çağrı cihazına benzer bir alet verilmişti. Beş yüz metre kadar yaklaştıklarında kadınların haberleri oluyor ve en yakın karakolu arayarak yardım talep edebiliyorlar.

Olayın kötü tarafı kocalarının beni telefonla aramalarıydı. Sitenin yöneticisi olunca 164 konutun sakinlerinin tamamına yakın kişilerde telefonum var. Bu şekilde ağlama duvarına döndüm. Ağlayan, yalvaran erkekler çoğunlukta… Bir kişi bile “İyi ki mahkeme ‘Evden Uzaklaştırma Kararı’ verdi de kurtuldum” demiyor.

Konutuma yaklaştığımda hanımeli sarmaşığının altında kadınlar söyleşilerinin son demini vurmuşlardı. Kulağıma hafiften bir müzik sesi geldi. “Duyanlara… Duymayanlara…”

Bıcır bıcır konuşan kadınlar birbirlerine yaralarını gösteriyorlar. Bu nasıl olabilir? Kollarında ve bacaklarında morluklar. Bazı kadınların yüzlerinde yaralar var. Akşam karanlığında olmasaydık gözlerinde masum ifadeyle acılarının dans ettiği garip bir yüz ifadesiyle karşı karşıya kalmamak olası değildi.

“Duyanlara… Duymayanlara… Soranlara sormayanlara… ”

Sarmaşık yaseminlerin yanından geçerken bir komşum seslendi: “Gel hocam soframıza neşe katarsın.”

Bu nasıl bir çelişkiydi. Oysa sofralarında neşeden eser yoktu.

Durdum sokak lambasının loş ışığı altında bakır semaverde çay fokurdamaktaydı. İnce belli çay bardakları cezbedici güzelliklerini koruyorlardı.

Amaçları çay içmek miydi? Hayır!

Bugünün ve her günün gündem maddesi belliydi. “Kadının beyanı esastır” yasa maddesini benimle konuşmak istiyorlardı. Çünkü sokağımın yalnız kadınlar ordusuna yeni katılımlar olmuştu. Bu akşam her akşamdan daha da kalabalıktılar.

Durdum ve “Hanımlar bu akşam size gelemeyeceğim. Çok yorgunum ve ayrıca yarın sabaha kadar yetiştirmem gereken dosyalarım var. Size yarasın. Akşamınız güzel geçsin” diyerek uzaklaştım.

Herkes kendince yorumluyor yaşamı ve herkes kendince çözümler üretiyor. Tek tek mücadele etmek yöntemini terk etseler ve yaşadıklarını daha geniş perspektifte değerlendirebilseler güzel bir iş çıkartabileceklerdi.

Bizim sokağın yalnız yaşayan kadınları geceleri uyu(ya)muyorlar. Yüksek güvenirlikli site olduğu için yarın sabah ‘Yönetim Odası’na gelerek kamera kaydını izlemek isteyecekler. İki metre boyundaki “Jiletli tellere ayak basılarak siteye girilmiş, bahçeme birileri girmiş” diyecekler.

Mutsuzluktan besleniyoruz ve beslenmeye devam ediyoruz. Yannis Ritsos’un “Sessizliğin Sesi” isimli dizelerini anımsadım:
“Gece
Hiç ses yok
Yalnız kükremesi boşluğun ve saydam belirsiz ayın ışığı
Hâlâ bir biçim almadan duran ve o kadını inciten.”

Züleyha Akın – 08.06.2022

Son Haberler

İlgili Haberler