11.4 C
Almanya
Cuma, Mart 29, 2024

Pazartesi Yazıları: “Düşün Peşime!” Kenan Çığır

Dilimiz sevgi olmalı. Dilimiz umut olmalı. Dilimiz güzel yarınlar için hayal kurdurabilmeli.

Dili birçok bakımdan “dna” ya benzetsem, bilime emek veren insanları kızdırır mıyım bilemem ama, izninizle yine de benzetmek istiyorum.

Konuşurken kullandığımız kelimeler yaşımızı ele verir mi mesela…

Sürekli atar yapan üslupla konuşan bir insanın, dağarcığında pek de bir bilginin olmadığını düşünür, kültür düzeyinin bir balon olduğunun fikrine kapılır mısınız mesela…

Okuduğumuz okullar, öğrenim durumumuz, konuşma dilimizi şekillendirir mi mesela…

Ruh halimiz; anlayışımız, sevgimiz, öfkemiz, heyecanımız, korkularımız ifade biçimimize yansır mı sizce…

Eğer, “olabilir yaaaa!” diyorsanız, tam da bahsettiğim “dna” bu oluyor.

Dil, insanı eleverip, çırılçıplak ortada bırakıveriyor…

***

Yaklaşık on gün önce, eski ama bir türlü mazide kalmayı içine sindiremeyen sevgilim ziyaretime geldi…

Ben onu görmeyi çok istemesem de o yılda bir iki kez beni mutlaka ziyaret ediyor. Espri bir yana, zorlu bir gut atağı geçirdim. Sağ elimi hiç kullanamayacak kadar ağrılı, sancılı bir bela! Geçen hafta, “Pazartesi Yazıları” bu nedenle yayınlanmadı dostlar.

Sağ olsun, genel yayın yönetmenim Kazım Doğan bir hafta izin verdi ve ben eve kapandım.

İyi de… sürekli evde oturmaktan gına geliyor insana.

Gece, ağrıdan dolayı doğru dürüst uyuyamış olarak sabahın erken saatinde sokağa attım kendimi. Ağrılı elim montumun cebinde, ağır aksak bir hayli yol yürüdüm.

Alışveriş için bir markete girmek üzereyken birinin bana seslendiğini duyup döndüm:

“Buradan geçer misin birader, bu yoldan yürür müsün!”

“?”

“Kardeşim buradan geç sen!”

Adamın biri sana bir şeyler söylüyor… Doğru davranış, gidip adamın ne demek istediğini anlamak olmalı öyle değil mi?

Pratikte öyle olmadı… ya da doğrusunu söylemek gerekirse, ben iletişimi beceremedim.

“Sana mı soracağım nereden geçeceğimi? Hem nerden kardeş oluyoruz biz seninle?”

Bak! ayıya bak…

Dilimi tutamamış, dna’mın bir yerlerinde saklı öfke nöbetine yakalanmıştım. Hem de enini, boyunu ve sonunu düşünmeden.Tek elli korsan olarak temiz bir dayak da yiyebilirdim.

Yıllar içinde sakin, hatta bir anlamda “Light” bir adama dönüştüğümü zannederek övünürken… içimden aniden ve hızla bir “ayı” çıkmıştı.

Uykusuzluk, ağrı ve sabahın afyon patlamamış saatlerine sığınmak istese de bir yanım, hala içimde bir yerlerde saklı bir odunluk olduğu apaçık ortadaydı.

Ömrüm olduğu sürece o odunları da kırmak için çalışacağıma, kendi kendime söz verdim çabucak!

Yaklaşık 30 yıldır görmediğim… çok naif, çok nazik, çok da sevdiğim bir arkadaşım… Ali Hikmet Görgün’müş seslenen.

Tanıyamamıştım.

Kısa bir an sonra jetonum düşünce, utancımdan ne yapacağımı bilemeden, gidip sımsıkı sarıldım. Özür üstüne özür diledim.

“Herkese anlatacağım, adamın içinden canavar çıktı diye!” Dedi ve gülüştük…

Sevgili arkadaşım, kaç dosta gülerek anlattın bu olayı bilmiyorum ama Frankfurt’da yayımlanan gazetedeki köşemi okuyanlar da dahil olmak üzere, sosyal medyada alenen yazıyorum utancımı…

***

Dil demiştik ya…

Kimi zaman umutlandırırken insanları, kimi zaman da benim başıma gelen gibi utandırıyor.

Kimi zaman söylemiyle nefret uyandıran birilerini görürken sağda solda, kimi zaman da söyledikleri yüzünden sarıp sarmalamak istediğiniz insanlar çıkarıyor hayat karşınıza…

Bazı insanlar da var ki… ne söylerse söylesin, ne anlatırsa anlatsın, hiç üstünde durmamak gerekiyor.

Dna’ları yılan olmuş insanlardan, gündeme dair iyi birşeyler umut etmek ancak gaflet olur.

Dna’larıyla nefret saçıp kibirli kibirli ortada dolaşanları gündeme getirmemek, adlarını anmamak gerekse de insan bazan kendini tutamıyor.

Bir cumhurbaşkanı adayı, dün attığı bir twetin sonunu “Düşün Peşime!” diye bitirmiş.

Olur canım!
Konuşan koyunlarız ya biz!
Ya da sen köyün kavalcısı, biz de o harika diline, düdüğüne hayran fareleriz ya!
Elbette düşeriz peşine!

Dil bu! Eleveriyor. “Kral çıplak!” Diye bas bas bağırıyor…

Yanımda yürüyün değil!
Koluma girin değil!
Omuz omuza değil!

Düşün peşime!

Adam kendini ağa… halkı “maraba” sanıyor.
Adam kendini çoban… halkı koyun sanıyor.
Adam kendi sırça sarayında krallığa soyunurken, kıçında donu dahi kalmamış halkı görünce köleleştirmeye çalışıyor.

Muharrem İnce…

İkinci bir Tayyip Erdoğan olma hevesini hoş görmemek kaydıyla anlayabiliriz de… Bu halk çok yorgun. Bu halk çok yoksun. Bu halk çok karamsar. Bu halk geleceğe dair çok endişeli…

Seni okkalayacak, seni güzelleyecek, seninle uğraşacak dermanımız yok!

Buram buram kibir kokan dilinle, zannettiğin gibi döne döne savaşmıyorsun… döne döne nefret, mutsuzluk ve huzursuzluk saçıyorsun.

Bu ülkenin gündemi senin ihtiraslarınla meşgul edilemez. Hiç hoşgelmedin, sonsuza kadar da güle güle. Nokta!

Halkların baskı, zulüm, yokluk ve yoksunluktan kurtulabileceğine dair umuda ihtiyacı var…

Muhalefet adayını (bence tek aday var!) beğenmiyor olabilirsiniz…

Kiminin bıyığı, kiminin sakalı, kiminin ideolojisi kiminin hal ve hareketleri sinirinize dokunuyor olabilir…

Dün başka bugün başka telden çalanlarla derdiniz de olabilir…

Herkes heybesinde sakladığı hesaplaşmasını, günü geldiğinde indirmek üzere rafa kaldırmalı, kaldırabilmeli… ve bu “ucube” sistem ile teokrasi aşıklarından kurtulabilme adına atılan adımların önünde diliyle bile durmamalı diye düşünüyorum.

Dilimiz sevgi olmalı.
Dilimiz umut olmalı.
Dilimiz güzel yarınlar için hayal kurdurabilmeli.

Kitaplarımın çıktığı yayınevi sahibi sevgili Mustafa Demir bana “İflah olmaz romantik!” diye takılsa da…

Bu ülke ve halkları için besleyip gün be gün büyüttüğüm; kardeşlik, barış ve aydın bir gelecek düşü, romantizmden geçiyorsa… varsın geçsin be!

Kimin umurunda!

Günaydın… Dilinizin; sağlık, umut, hoşgörü ve sevgiyle şakıdığı bir hafta diliyorum.

Kenan Çığır
Antalya

03.04.2023

Foto: Pixabay

Son Haberler

İlgili Haberler