Züleyha AKIN
“Başarıya ulaşıp sıçrama yapan bireyler, aynı zamanda değişimin ustaları olacaklardır.” R. Kanter
Mücadele dolu yılları bir çırpıda özetlemek zordur. Hele ki bu kişi Cemil Erol gibi değişimin ve dönüşümün ustasıysa çok daha zordur.
Cemil Erol’u Çankaya Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü’ne, müdür olarak atandığı dönemde tanıdım. Mesleğini çok iyi bilen, donanımlı, sağlam bir kişiliğe sahip olduğu onu görününce ve onunla konuşunca anlaşılıyordu.
Yıllardır pasif konumda olan bir kuruma işlev kazandırmakta ustalaşmıştı. Sanki elinde sihirli değnek varmış gibi nereye el atsa orası büyülü bir atmosferle kaplanıyordu.
Hepimiz kendisine “Efsane Müdür” diyorduk. Aradan geçen yıl boyunca gerçekleştirilmeyen programları, iki yıl gibi kısa süreye sığdırarak yaşama geçirmiş, büyük başarılara imza atmıştı.
Göreve geldiği ilk gün, müdürlük bünyesindeki tüm çalışanlarla toplantı yapmış “Değerli çalışma arkadaşlarım, ben bu görevde olduğum sürece boğazımdan bir kuruş bile rüşvet geçmez. Yemem ve size de yedirtmem” demişti. Bu söylem o güne kadar hiçbir yöneticiden duymadıkları radikal bir söylemdi.
Cemil Erol’un aynı zamanda sendikal geçmişi de vardı. Yükselen öğretmen hareketine ve mücadelesine daha fazla ivme kazandırmak için sendika yönetimine gelmişti. Hem bürokrat hem de sendika yöneticisi olarak tanınması alışıldık bir durum değildi. Bu durum kamuda ilerlemesi yani daha üst yönetimlere gelmesi açısından dezavantajdı ve bunu kendisine dert etmiyordu.
Bir gün kendisini ziyarete gittiğimde oldukça sıkıntılı görünüyordu. Bir yandan da çok şaşırmış olduğunu gördüm.
Beni de hayrete düşüren konu şuydu: O dönemde “Okuma yazma bilmeyen kalmasın!” şiarıyla Okuma Yazma Seferberliği başlatılmıştı. Çankaya daha çok zengin kesimin oturduğu mahallelerden oluştuğu için okuma yazma bilmeyen kimsenin olmadığı düşüncesi ağırlıktaydı. Öyle olmadığını gördük. Çankaya’nın uzak ve yeni yerleşim birimlerinden gençler, akın akın gelerek kursa başvuruyorlardı. İnanılır gibi değildi. Bu gençler modern giyimli ve her biri Hollywood oyuncularına aday gösterilebilecek denli görselliğe sahiplerdi. Nasıl oluyordu da ilkokulun zorunlu olduğu dönemde bu gençler okula gitmemişlerdi ya da gidememişlerdi.
Okuma – Yazma kursiyerleri, ya yurdun değişik yerlerinden göçler sonucu Ankara’ya gelenler, ya da Avrupa’da mülteci olan ya da çeşitli sebeplerle Avrupa’ya göç etmiş Türkiye vatandaşlarının çocuklarıydı. “İkinci Kuşak” diye tanımladığımız gençler ya çok küçük yaşta aileleriyle birlikte yabancı ülkelere göçmüşler ya da o topraklarda doğmuşlardı. Okula başlama çağına geldiklerinde bu çocukların aileleri: “Bizim çocuklarımız yabancılara benzemesin.” diyerek Türkiye’deki büyükanne ve büyükbabalarına gönderilmişlerdi. Büyükanneler ve büyükbabalar, yaşları çok genç ve delidolu olan bu gençlerin okula gidip gitmediklerini denetlememişlerdi. Torunlarının okula gidip gitmediklerini denetlemedikleri için de bu gençler savrulmuşlardı. Ülkelerindeki yaşama uyum sağlayamadıkları için yabancı ülkelere geri döndüklerinde yaşları ilerlemiş olduğu için okula başlamamışlardı.
Bir de kırsal kesimden büyük kentlere göç eden ailelerin çocukları o dönemin getirdiği parasızlık, işverenlerin ucuz iş gücü avantajını kullanmaları nedeniyle aileler çocuklarını okula göndermemişlerdi. Erkeklerin bir bölümü er olarak askere gittiklerinde okuma – yazma öğrenmişlerdi ama daha küçüklerin böyle bir şansı olmamıştı.
Cemil Erol’un eğitime ve öğretime susamış bu gençlerin ellerinden tutması ve onları başarıya ulaştırması benim hayranlıkla izlediğim bir durumdu.
Sosyal etkinliklere çok ağırlık veriliyordu. Sosyal etkinlikler inanılmaz güzellikteydi. Bu etkinlikler yapıldığında salonda değil oturacak yer ayakta duracak yer bulamazdık. Yaşadığımız heyecanı asla unutamam.
Cemil Erol daha sonra MEB Müfettiş Yardımcısı olarak görevini sürdürdü. O süreçte de görüştük. Yaptığı güzel işler ve mücadelede olmasından kaynaklı sürülüyordu. Sürgünlerle dolu bir yaşamı omuzlamak zorunda kalması beni derinden yaralamıştır.
Cemil Erol şimdi emekli oldu, emekli olduğu halde sendikadaki görevini sürdürüyor.
Cemil Erol, tanımaktan onur duyduğum bir insandır. Karanlıklara karşı yaktığı meşaleyi yaşam boyu taşıyacağından eminim. Kendisini saygıyla selamlıyorum.