Pazardaki tezgahın üstünde kıpkırmızı dizilmişler bana bakıyorlardu. Parafinle parlatılmış gibi dursa da; dış güzelliği, çürümeye başlamadan önceki faydaları, insana yardım edecek edasıyla göz kırpışlarına aldanmamak ne mümkündü? Dayanamadım…
İki kilo elmayı seçmeden torbaya doldurdum.
Pazardan aldıklarımı mutfakta bir köşeye bırakıp, torbadan bir elma kaptım. Millet susuzluktan kırılırken yıkamak hiç içimden gelmemişti. Çocukluğumdaki gibi, hızla bir kaç kez kazağımın koluna sürttüm. Pırıl pırıl parlıyordu.
“Hart!” Diye, kocaman bir ısırık aldım yanağından. O zaman tanıştık kendisiyle!
Bilimsel adı Rhagoletis Pomonella’ymış, halk diliyle; bildiğiniz elma kurdu…
“Ne işin var burada, kimsin sen?” Diyebildim.
Yüzsüz yüzsüz cevap verdi;
“Merkeze, protein bakımından zengin çekirdeklere doğru yol alıyorum. Ahlaki ve yasal bir yolculuk benimkisi! Para verdin diye, herşeyi bilmek zorunda mısın?”
“Ne terbiyesiz şeymişsin be! Kim soktu seni buraya? Bir tek sen de değilsin galiba, yanındakiler kim? Kime güveniyorsun sen?”
“Oğlum, gelinim, akrabalarım işte! Sana ne?”
“Cevap ver? Kime güveniyorsun?”
“Bak… insan denen zavallı! Biz buraya girmeden önce, şartları bizim adımıza oluşturan güçler vardır. Her zaman da olacaktır. Biz dallara, yapraklara, taşlara, tellere tutunur zamanımızın gelmesini bekleriz. O zaman geldiğinde, yani şartlar oluştuğunda… elmanın zengin kaynaklarını yiye yiye semirir, sizin gibi şapşallar engel çıkartmaya kalktığında da gidecek başka yerler ararız.”
“Hem yüzsüz, hem de aşırı özgüvenlisin! Meyveciliğin kanunu sayılan ilaçlama diye bir şey yok mu? O da mı sizi engellemiyor?”
“İlaçlama olmadığı için biz varız, o yüzden çoğalıyoruz. İstediğin profesöre sor, ilaçlamanın olmadığı sağlıklı meyvede kurt olur. Biz belki zengin kaynakları içten içe tüketiyoruz ama sen yine de dışarıdan hiç birşey anlamıyorsun. Elma yine elma anlayacağın. Hadi sizin anladığınız dilde anlatayım: Kanunun, adaletin, denetlemenin olduğu yerde zararlılar barınabilir mi?”
“Siz elmadaki zenginlikleri bir bir yok ederken, ve yüzsüz yüzsüz ortalarda dolaşırken… insanoğlu elmadan soğudu. Yüzelli küsür yıldır yararlı olduğuna inandığımız, sürekli severek büyüttüğümüz o güzelim meyveye bu kötülüğü niye yapıyorsunuz?”
“Hala anlamadın değil mi? Bugün elma, yarın armut, diğer gün kiraz… Biz bekleriz! Lavralar halinde gezer, beslenebileceğimiz, semirebileceğimiz, sömürebileceğimiz her yere gireriz. Biz; utanma, ahlak, hak, hukuk gibi demode kavramları da bilmeyiz. Zararlı geldik bu dünyaya, zararlı olarak gideceğiz.”
Haklıydı elma kurdu!
Bıçağı aldım… elimdeki elmayı kurtlardan ve tüm çürümüşlüklerinden temizledim. Yine midemin çaresizliğine ilaç olacak, yine ruhuma iyi gelecekti…
Oturup elma kurduyla konuşmuştum. Ülkenin çivisi çıkmışken benim de vidalarımın gevşemesi normaldi!
Kızılay’da yok pahasına satış çılgınlığı yaşanırken…
Ülkücü ideoloji kendine yakışanı sahnelerken…
Deprem bölgelerinde insanlar “Su!” diye inlerken…
Eski figürler, yeni figürler, kazanabilecekler, ezelden kaybedenler, böbrek taşı dökenler, dökülen taşlarla hiç işi olmayanlar… televizyon kanallarında cirit atarken…
Beyaz Torosların ve tescilli katillerin resimleri,
tribünlerde karanlık günleri çağrıştırıp, korkuyu hortlatmaya çalışırken…
Okkalı bir küfür sallamak gelse de içimden yutkundum. Yüzüme oturan müstehzi bir gülümsemeyle torbadaki diğer elmaları önümel alıp, tek tek içlerini açarak kurtlarını temizlemeye başladım.
Sağlıkla ve umutla dolu bir hafta diliyorum.
Kenan Çığır
06.03.2023
Antalya