1.8 C
Almanya
Pazartesi, Kasım 18, 2024

“Kontrol D” çekmek – Züleyha Akın

"Kontrollü yaşam insanı çok fazla yoran ve yıpratan bir durumdur. Olabilecekleri önceden kestirebilmek (doğru yönden tanılamak), olumsuzluklara karşın önceden önlem almak son derece sıkıntılı bir durumdu."

Kamu sektöründe en verimli çalışacağım dönemde yani 43 yaşında emekli olmak zorunda kalmıştım. Emekli ikramiyeyle başımı sokacak bir konut almıştım fakat mevcut paramla yarısını ödemiş diğer yarısını borçlanmıştım. Ev kirası ödemekten kurtulmuş fakat devasa bir hayli borçlanmıştım. Emekli maaşımla hem geçinecek, hem de çocuğumun eğitim giderlerini karşılayacaktım.

Durumumu değerlendirdiğimde özel sektörde iş aramaya başlamıştım. Yıllarca kamuda çalışan birisi olarak patronun emrinde çalışmak bana zor gelecekti. Birkaç işte çalıştıysam da uzun soluklu işim ol(a)madı.

Yaşadığım ilçede sivil toplum kuruluşlarında çalışmaya başlayarak daha verimli olacağımı düşündüysem de muhalif kimliğim nedeniyle birçok sıkıntılar çekiyordum. Ağzımla kuş kapsam yönetime gelmenin olanağı yoktu. Oysa deyim yerindeyse ben bu işin mutfağında çalışan bir insandım. Yeteneklerimi takdir ediyorlardı. Fakat genel kurulda yönetim seçilmiyor, atanıyordu. Çünkü yönetim birkaç gün öncesinden belirleniyordu. Seçimde el kaldırıp indirmenin dışında delegelerin çok fazla işlevi yoktu. Demokratik kitle örgütlerinde demokratik işleyişten eser bulunmamaktaydı. Yine de tabanda üye olarak çalışmak bana daha iyi gelecekti. Erki ele geçirmenin cazibesi olmasa da olurdu. Ben sorumluluğumu bilecektim, gerisi hikâyeydi.

İlerideki yaşamımda hiçbir yararı olmasa bile çok şey öğrenmiştim. Demokratik olmayan işleyiş, ayak oyunları, kutsal ittifak, sahtecilik, yalancılık, en yakın arkadaşını satmak gibi olumsuzluklar yaşadım.

Borç içinde yüzerken oğluma bir bilgisayar almam gerekti ve aldık. Çok daha önceki yıllardan itibaren teknolojik araçları kullanmayı çok severdim. Esasen teknolojiye karşı inanılmaz bir öğrenme isteğim ve yatkınlığım vardı. Oğlumla birlikte kursa gitmeye karar verdik.

Bilgisayar kursunun en yaşlı öğrencisi bendim. Gençler beni kendilerine yakın buluyorlardı. Gençlerin öğrenme hızına yetişebilmek için çok daha dikkatli olmam gerekiyordu. Özellikle hiç hata yapmamaya özen gösteriyordum.

Dört ay sonra kurs bitmişti. O anki düşünceme göre kurs çabuk bitmişti. Dönem sonu yapılan sınavda oğlum 100 puan alırken ben 98 puan almıştım.

Sonraki süreçte programcılık kursuna devam etmek istedim. Derste not tutuyor eve geldiğimde okuldan gelen oğluma veriyordum. Oğlum öğrenci olduğu için kursa gidecek zaman bulamıyordu. Kendisi sadece sınavlara girecek ve sertifika alacaktı.
Dersler giderek zorlaşmaktaydı. Bize ders veren öğretmen de zaman zaman zorlanmaktaydı. Programı oluşturuyor sonuca bakıyorduk. Bir eksiklik veya yanlışlık olduğunda tekrar başa dönüyorduk. Yaptığımız işin doğruluğunu kanıtlamak için bilgisayarın “Kontrol D” düğmesine basıyorduk. Bu uygulamamızın ifadesi “kontrol D çekmek” şeklinde açıklanıyordu.

Kontrol D olgusu daha sonraki yaşamımda yer almaya başlamıştı. İnsan ilişkilerinde kontrolü elde tutmak gibi bir davranış gelişmeye başladı. İlk önceleri çok rahatsız edici değildi fakat giderek sorunlar yumağına dönüşüyordu.

Bir gün bu durumun farkına varan bir arkadaşım “kontrollü yaşam sana iyi bir davranış olarak görünebilir. Ancak bu durum sorun yaratabilir. Aslında sen yanlış yapmamaktan korkmamalısın ve senin de yanlış yapmak gibi bir lüksün olabilmelidir” demişti.
Kontrollü yaşam insanı çok fazla yoran ve yıpratan bir durumdur. Olabilecekleri önceden kestirebilmek (doğru yönden tanılamak), olumsuzluklara karşın önceden önlem almak son derece sıkıntılı bir durumdu.

Bir süre sonra kontrolü elden bırakarak mevsim normallerine uyum sağlamaya başlamıştım. Artık insanlarla ve kurumlarla düzeyi düşürmemek koşuluyla çok fazla mesafeli olmuyordum.

Bu ne anlama geliyordu biliyor musunuz? Yıllarca askeri kışla disiplinini yaşayan bir subayın sivil yaşama geçmesi gibi bir durumdu. Ne kadar iyi ne kadar kötü bilinmez ama yaşanan her sorun insana dair olunca hiçbir şey şaşırtmıyordu beni.

Sonraki yıllarda yani yakın zamanda unutmuştum. Çünkü 2 yıla yakındır yaşadığımız pandemi sürecinde kontrol mekanizması kurulamazdı. Artık yeni bir yaşam biçimi oluşturmuş ve ister istemez benimsemek zorunda kalmıştık.

Derken uzun zaman önce kısa bir süre tanıştığım ve daha sonraki süreçte sosyal medyada iletişim kurduğum bir insanla yolum kesişmişti.

Bu kişi yaşama 3 – 0 yenilgiyle başlayan birisiydi. Yaşadığı olumsuzluklar bedenini ve ruhunu örselemişti. Prozac bağımlısı olmasından kaynaklı olarak bedeni bir hayli tahribat görmüştü. Beden sağlıksız olunca ruhu da bu işten nasibini alıyordu. Kendisine ve çevresine karşı duyduğu güvensizlikler her şeyi kontrol altına almak çabasını doğuruyordu. Herkesten korktuğu için zamanla benden de korkacaktı. Çözüm ise kontrol etmekti.

Günde birkaç kez telefon etmek, sosyal medya hesaplarını (!) incelemek, arkadaş çevresiyle iletişim kurmak gibi yoğun çabalara girişiyordu. Benim dışımda herkes potansiyel düşman ve güvenilmezdi. Uyku düzeni yok olmuştu. Sürekli yemek yemek istiyordu. Dengesiz beslenmenin sonucunda aşırı derece kilo alarak hantallaşmıştı. Evin içinde gezinmek dahi istemiyordu.

Bu da yetmedi. Sosyal medyadaki arkadaşlarımı izlemeye koyuldu. Paylaşımlarımı kimler beğeniyor, kimler beğenmiyor gibi. Bu arada çember giderek genişliyordu. Benim arkadaşlarım, arkadaşlarımın arkadaşları… Böyle giderse işin içinden çıkamayacaktı. Bu duruma bir çözüm bulmalıydı.

Çevresindeki insanları iyi tanıyarak değerlendirmeliydi. Halk arasında tarif edildiği gibi “etinden, sütünden, yumurtasında nasıl faydalanabilirim” peşindeydi. Her insanın bir özelliği vardı. İlla ki olmalıydı. İnsan iyi bir editörse bu durum iyi değerlendirilebilinirdi. Diğerinin sosyal çevresi güçlüyse ona da yeşil ışık yakılmalıydı. Bir başkası iyi iletişim kuruyorsa o kişiye de gereksinmesi olacaktı. Yani işe göre değil de insana göre iş verilebilinirdi. Filanca erkeğin eli mutfak işlerine yatkınsa mutlaka değerlendirilecek salça, domates, konserve, turşu kurmak gibi işlevleri olabilirdi. Önemli olan arz talep dengesini iyi kurmaktı.
Yaşayan her insanın bir zaafı vardı. Önemli olan bunları yakalamak ve kendi çıkarlarına yönelik kullanmaktı. Bunu başarmak çocuk oyuncağıydı.

Bu arada bir de yaşamını kolaylaştıracak finansör bulması harika olacaktı. Parayı çok seviyordu. Zenginlik güzellikti. Çok fazla para harcayarak gündemde kalınabilirdi. Daha fazla para kazanmak alınan aşırı kiloları estetik merkezlerinde geri vermek olacaktı.
Bir gün umulmadık bir olay oldu. Koronavirüsüne yakalanmıştı. Herkes beş on günde iyileşirken kendisi haftalarca yataktan çıkamadı. Çevresinde ilaç niyetine kimse yoktu. O gün anladı ki artık yalnızlığın kitabını yazacaktı.

Çevresindeki insanları kontrol etmenin getirisinin sonu olmadığını geç de olsa anlamıştı.

Züleyha Akın – 09.04.2022

Son Haberler

İlgili Haberler