Çok ama çok eski yıllarda; yalınayak, başı çıplak ve götü yamalı pantolonlarla gezen… Tüm yoksunluğa rağmen gelecekten umutlu, çevresine saygılı, toplum vicdanı kuşanmış insanlar vardı.
Gezdikleri sokaklar ya Arnavut Kaldırımı ya da toprak yoldu. Elbette çoğunun arabası yoktu. Ev desen; iki göz oda, bir ördek soba, gündüz toplayıp yüklüğe kaldırdığın, gece serdiğin… Bir, hadi bilemedin iki döşekten ibaretti.
Bu kadar kokuşmuşluğun, bu kadar pespayeliğin olmadığı… Övmek için değil, hakkını vermek adına yazalım: Kabadayı kültürünün bile saygınlık gördüğü yıllardı.
Elleri nasırlı kadınların, gül yüzlerinin ve ayaklarının altının öpüldüğü, tüm mahallenin çocuklarına kol kanat gerildiği güzel yıllardı. Kadınlar tehdit edilmez, çocuklar potansiyel terörist olarak asla görülmezdi.
Halklar arasında insana; ırk, din, mezhep ayrımıyla bakılmadığı gibi komşusunun hangi partiyi tuttuğu bile çok da umursanmadığı yıllardı. Hatta… Kimsenin kimseye herhangi seçimden sonra “Nasıl geçirdik!” gibi cümleleri kurmadığı yıllardı.
Elbette derin mevzular tarihin her zaman diliminde hasıl olmuştur. Bazı güç sahipleri, derin derin emellerine kavuşmak, gücüne güç katmak adına türlü entrikalarla insanları insanlara zaman zaman kırdırdılar. Bu coğrafya çok acılar da çekti, çok gözyaşı da döktü. Dini, bayrağı, örf ve adetleri bahane ederek gizli hedeflerine ulaşmak isteyenler; dün de vardı, bugün de var, büyük ihtimalle yarınlarda da olacak.
Mafyanın, devletten ya da onu yönetenlerden hesap sormadığı… Siyasetle mafyanın bu denli iç içe olmadığı… Aydın ve entellerin, ülke geleceğini kurtarmak adına mafyadan bu denli medet ummadığı yıllardı.
Üzülmemek elde değil…
Kadınlar öyle ya da böyle sürekli öldürülüyor. Parti başkanı kadınlar tehdit edilip, durumdan vazife çıkartacak insanların önüne yem olarak atılıyor.
Politikacıları, kurumları ve tüm sistemleri boka batmış bir ülkede halk sessizliğini koruyup, gelecek videoyu bekliyor. O videodan yeni ve iğrenç bombalar çıkmasını umuyor.
Ne videolarmış be!
Halkların, ezilenlerin, mağdurların, işsizlerin, yoksulların, esnafın, köylünün, her gece yatağa çocuğunu aç sokan yüzbinlerce insanın yapamadığı: Hak, adalet, insanca yaşam ve özgürlüklerin kaderi “Bir yeraltı örgüt lideri” nin videolarına kaldı…
Yuhhhh olsun bize…
İktidarlar o ya da bu şekilde zaman içersinde herkesle yolunu ayırabilir:
“Ülkeyi parsel parsel satanlarla” mevcut iktidar yolunu ayırmadı mı?
Birlikte yola çıkılan birçok insanla bugün düşman olunmadı mı?
Herhangi şekilde yol ayrımına gelenlere en ufak bir fiske vuruldu mu? Ayyuka çıkan pis kokular hiç araştırıldı mı? Bunca yıldır iktidarda o ya da bu şekilde görev alan bir kişi, çıkan yolsuzluklar nedeniyle adalet önünde hesap verdi mi?
Eee, o halde bu videolardan size ne?
Sorum, bu iğrenç ortamdan geleceği kurtarmayı hayal eden sözde demokratlara.
Size ne?
Videolar haber midir? Elbette…
Videolar dikkate alınmalı mıdır? Elbette…
Videolarda gerçekten suç ispatı olabilir mi? Elbette…
Hiç bir suç unsuru olmasa bile, araştırılması gerekir mi? Elbette…
Peki bunu kim yapacak?
Yok. Hiç kimse yok değil mi… YOK.
Yapmayın, etmeyin… Gelecek korkusu taşıyan dostlar, bu insanlara böylesine büyük anlamlar yüklemeyin.
Tetikçiden, üç beş kişi bir araya gelip adam dövenlerden, ihalecilerden, iş bitiricilerden, gerçekleri sadece kendi menfaatleri olduğu ya da ayaklarına basıldığında söyleyenlerden kurtarıcı olmaz…
Bu ülkede herkes kimin ne olduğunu gayet iyi biliyor. İnanın ki biliyor. Milliyetçi geçinenlerin ülke talan edilirken dut yemiş bülbüle döndüğünü görüyor. Din adına ahkam kesenler de halkı dinden soğuttuğunu biliyor. Emin ellerde kasetleri olanların, önüne verilen metinleri nasıl okuduğunu yedi düvel görüyor.
Sorun ne biliyor musunuz?
Hak, adalet, bir diğer insan kimsenin umurunda değil. Sorun; ahlakını, vicdanını, utanma duygusunu, empati yeteneğini kaybetmiş yoz bir topluma dönüşmemizden ibarettir…
Ülke fakir olabilir, sıkıntı yok. Ülkenin kaynakları yeterli olmayabilir, sıkıntı yok. Ülkede herkesin işi olmayabilir, sıkıntı yok. Bir şekilde ayağa tekrar tekrar kalkılabilir, hakça bölüşüm sağlanabilir, yeni iş alanları açılabilir, özgürlükler ve adalet tekrar tesis edilebilir.
Bu ülkede bunu yapabilecek insan potansiyeli yok…
İşte zurnanın zırt dediği yer de tam burası: Bu ülkede insanlık yok…