0.3 C
Almanya
Pazar, Aralık 1, 2024

Gezinti… Kenan Çığır

‘Sabah sabah bu ne kalabalık?’ diye geçirsem de içimden, henüz kurşuni bir gecenin sonlarına doğru sokaklarda yürüyordum.
Nereye koşuşturuyor bunca kadın, bunca adam? Şaşkınlıkla bakıyorum arkalarından. İşte biri daha… bu sefer bir çocuk. Yüzünü doğuya dönmüş, deniz sağında. Elinde fırça, kurşuni gökyüzüne güneş ışıkları çizme sevdasında. Canhıraş çabayla zıplıyor.

Lara’nın sahil yürüyüş yolunda, bunca kalabalığın içinde, bir ben mi görüyorum? Kimse dönüp bakmıyor çocuğa. Herkes gelecek deniz sezonunun derdiyle, spor yapıyor. ‘Kendimizden başkası ne umurumuzda’ diye söylenip, içerilere doğru seyirtiyorum.
Cıvıltının geldiği yer adeta çekiyor kendine. Gelen müzik sesi o güzel tabloyu ‘kaçırmamalıyım’ endişemi arttırıyor. Hızlanıyorum. İşte geldim. Demir parmaklıklarla çevrili bahçede yüzlerce çocuk sınıflara girme yarışında. Melike öğretmenle uzaktan selamlaşıyorum. ‘Bu kurşuni sabahta… taa buralarda ne işin var abi?’ der gibi bakıyor suratıma. Yüzümde kocaman bir gülümsemeyle ‘sorun yok’ mesajımı alsın istiyorum. Çocuklar, çocuklar için burdayım. Çoğu insana kakofoni gelen yüzlerce çocuğun hep bir ağızdan bağırışmasını, ‘bugüne kadar duyduğum en güzel melodi’ diye yüreğimde duyuyorum.

Kocademir Ortaokulu ve muhteşem melodisini arkamda bırakıp eve yöneliyorum. Artık sokaklar iyice insan dolmuş. Güneş ışıklarıyla dans ederek yürüyorlar. Sahildeki çocuk geliyor aklıma. Nihayet başarmış! Gülümsüyorum.

Evimin yolu üzerindeki Seferoğlu pastanesini her gördüğümde Kemal Sunal geliyor gözümün önüne ve bıyık altından gülüyorum. Dükkandan içeri girip ‘Boşnak böreği’ almak için sıraya giriyorum. İki tane poğaça alıp işe gitmenin sessiz telaşındaki insanlar, sabah mahmurluğu içerisindeler. . İfadesiz suratlar kimseye bakmıyor, kimseyi görmüyor, kimseyle konuşmuyor. Kuyruk sona eriyor, ‘sıra bende’ diyorum ama… tezgahta hiç kimse yok! Börek yok!

Az önce girdiğim! dükkanın vitrin camında yüzümü görüyorum. Hızla arkamı dönüp yürümeye devam ediyorum. Canım sıkılıyor, ruhum daralıyor. TerraCity’nin karşı kaldırımdaki simitçi tezgahına kadar etrafıma bakmadan koşuyorum. Susam bulma umuduyla konduğu yerden kalp atışlarımı duyan kumru kafasını çevirip biran suratıma bakıyor. “Simitçi günlerdir kapalı sana susam yok” diyip; kapalı AVM, kapalı diş kliniği, kapalı dönerci, kapalı kuaför, sessiz belediye binasını geçip oturduğum apartmanın önüne geliyorum.

Sokak bomboş. Yüksek bir apartmandaki iskelede iki adam boya yapıyorlar; gözümü kapatıyorum oradalar, açıyorum yoklar. Koca binanın yarısı başka yarısı başka renk! İskele boşlukta sallanıyor.

Apartman kapısındaki şifreyi girip kendimi bahçeye atıyorum. İçerde bir kapı daha var. Tekrar şifre giriyorum. Nihayet kalemin kapılarını geçebiliyorum. Asansöre binip oturduğum kata çıkıyorum. Kapıyı açıp içeri girdiğimde terliklerim bıraktığım yerde beni bekliyor, içimi huzur kaplıyor.

Ev sessiz, kimseler yok. Mutfaktan bir bardak su alıp; balkona, her zaman oturduğum koltuğa yürüyorum. Koltuğumda biri var! Dalgın dalgın camdan dışarı bakıyor. Yüzünü görmek için tam karşısındaki koltuğa oturuyorum. Hafifçe bana dönüyor. Karşılıklı gülümsüyoruz.

‘Geldin demek’ der gibi bir ifade takınıyor. Yavaş yavaş yüzü silinmeye başlıyor, bedeni belirsizleşiyor. Gözlerimi kapatıyorum.

Tekrar gözlerimi açtığımda; kendimi her zamanki koltuğumda oturmuş, dalgın dalgın camdan dışarı bakarken buluyorum. Yorgun hissediyorum ama… Umudumu hiç yitirmeden düş bahçelerimde gezmeyi seviyorum.

Özveri ve dirençle güzel yarınlarda, güzel insanlarla; yine kol kola, yine diz dize, yine gönül gönüle hep birlikte olacağız… biliyorum!

Son Haberler

İlgili Haberler