Merhaba,
Bugün gazete ve dergi köşe yazarı, yepyeni kitabı “Bir Ölünün Düşleri” ni daha tanıtım bülteni bile yayınlanmadan bizimle hiç çekinmeden paylaşacak kadar yürekli genç bir yazarımız Barış CEYLAN 5N1Kitabın konuğu oldu.
Kendisine bu ayrıcalığı bizimle paylaştığı ve sorularımızı yanıtladığı için çok teşekkür ediyorum.
Sevgilerimle,
Arzu DİNÇER
21 Mart 2017
Çok yakında raflardaki yerini alıyor “Bir Ölünün Düşleri”
Barış CEYLAN ile 5N1Kitap
Soruları yanıtlamadan önce kısaca kendinizi ve kaleminizi bizlere hatırlatabilir misiniz?
Barış Ceylan – 1977 yılında Erzincan’da öğretmen bir annenin ve işçi bir babanın oğlu olarak doğmuşum. Sanırım yazma ve okuma merakım biraz da onlardan geliyor.
Şimdiye kadar yayımlanmış onlarca makalem, Üç kitabım, ödüllü bir senaryom ve ödül alan Avrupa Birliğine yönelik de projelerim oldu. Yazmış olduğum gazete ve dergiler Radikal, Sol, Taraf24, Simge, Doğu-Batı, Gaia, Düşünbil, Sendika.org’tür. Ama hatırlamadığım varsa beni mazur görsünler. Gelelim sorunuzun ikinci kısmına… Sanırım yazarken yaşamı ve dünyayı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışan bir yanım var.
Kalemim insanın doğa haline en yakın yerde ve biraz daha çocukça… Profesyonel yazarlık diye bir şeyin olduğuna inanmıyorum pek… Şimdi siz bana söyleyin, her yazarın her anlatısı böyle olsaydı sürekli aynı mükemmellikte olmaz mıydı?
Ne zaman?
Yazmaya ilk ne zaman karar verdiniz, yayınlamayı düşündüğünüz (hazırladığınız) son kitabınız ne zaman yayınlanacak /yayınlandı?
Barış Ceylan – İnsanların farklı meslek gruplarında olduğu gibi yazma ediminin karar verilen bir uğraş olduğunu düşündükleri açık ve seçik ortadadır. Lakin yazmak bir karar verme süreci, en azından meslek gruplarında olduğu gibi bir seçim değildir. Daha açık söylemek gerekirse bu ekonomik sıkıntılara girdiğinizde ya da işsiz kaldığınızda sarılabileceğiniz bir can simidi olarak düşünülemez. Ne var ki günümüzde birçok yazar ve kitap böylesine bir istekle açığa çıktığından yazma edimi, piyasadan devasa bir endüstriye dönüşen yayıncılık dünyası içerisinde yutulur. Kısacası dışarının acısının içerde oluşturduğu bir dürtüyle yazmıyor insanların birçoğu. Ve bu da yazıları ajite edici olmaktan öteye götürmüyor. Hâlbuki yazmak zehirlenmek gibi… Bir şeyler sizi sokar. Ne zaman soktuğunu bilmezsiniz ve ağrısı bütün benliğinizi sarar. Nihayetinde içinizdeki zehri belki de bütün kanınızı dökerek akıtmanız gerekir. Yazdıklarınızın diğerlerini de sokmasını istersiniz. Dünyanın herkesin gördüğü gibi olmadığını ya da kendi gözünüzle görebilmelerini… Onun için ne zaman yazmaya karar verdiğimi söyleyemem. Belki de benim bile hatırlamadığım kadar eskidir.
Sözleşmesi imzalanan ve yine Sola yayınları tarafından Nisan ayında çıkarılacak olan “Bir Ölünün Düşleri” adlı kitabım var. Bununla beraber bildiğiniz üzere Taş Öyküler bir seri olarak tasarlandı ve ilk kitabı “Harabelerin Sesi”ydi. İkinci kitabı ise “Ölüm, Savaş ve Yalnızlık” adıyla bitirmeme rağmen şimdilik bekletmekteyim. Niye beklettiğimi kendime açıklayamadığım bir dürtüden kaynaklı olduğundan size istesem de açıklayamam. Ayrıca şu an kurgusu biten ve yazmaya başladığım psikolojik temelli bir çalışmam da sürmekte.
Ne?
Kitaplarınızı bize özetleyebileceğiniz cümleler ne olur?
Barış Ceylan – Birçok insan “Harabelerin Sesi”ne tarihi roman olarak bakar. Ancak bu tarih anlatısı amaçlayan bir roman değildir. İçinde bulunduğumuz zaman diliminden bakıldığında Sefiller’in bile tarihi roman olarak addedilmesinde düşülebilecek yanılgıyla aynı yanılgıdır bir anlamda böylesine bir değerlendirme. Harabelerin Sesi size tarihi anlatmaya çalışmaz. O bir dönem romanı olarak geçmişten bugüne bakar. Ne yaşanılan aşkların ne de acıların biçim değiştirdiğini; okuyucuya “bu coğrafyada hiçbir şey değişmemiş” dedirtecek kadar bugünden anlatır. Daha doğrusu dün ile bugün arasındaki zaman çizgisini siler. “Ya Unutursak” ise ne bir bilimkurgu ne de tam anlamıyla bir distopyadır. İnsanların yarattıkları ve dış dünyada ortaya koydukları bilinçlerinden bağımsız var olan egolarının yıkımlarıyla bilinçlerini yeniden bulma çabasıdır. Aşkı, ateşi, tanrıyı, doğayı, yeni bir yaşamı eskinin yıkıntılarının kıyısında sil baştan var etme çabalarıdır. “Hiçliğin Dehlizine Hoş Geldiniz” ise kadın, çocuk, milliyet, ırk ve ötekiler üzerinden devlet tanımını yeniden şekillendirme çabasının ilk kitabıdır. Bir denemeden öte kuramsal bir yapıya sahiptir ve şu süreçte böylesine bir bakış açısıyla yazılan ikinci bir kitap da yok diyebilirim.
Nerede?
Edebiyat dünyasında kendinizi nerede tanımlarsınız?
Barış Ceylan – İşin açıkçası böyle bir soruya nasıl yanıt verilir bilmiyorum. Giderek anlatımdan uzaklaşan görselliğe bağlı yeni ve daha sığ bir edebiyat anlayışı şekillenmekte. Bu beni korkutuyor. Kendi üslubu ve yaratısıyla ortaya çıkabilme veya bir yerlerde durma çabası da beyhudeymiş gibi geliyor. Olabildiğince ajitasyondan uzak, kendi içinde kendini var eden yani kaynağı kendisi olan, ama bunu tüm çıplaklığı ile yapmaya çalışan bir yerlerdeyim belki de. Lakin amacım ne Orhan Pamuk olmak, ne Tolstoy, ne de Dostoyevski… Hiç kimse Kara Kitap’ı Orhan Pamuk gibi yazamaz; ancak kimse Harabelerin Sesi’ni de Barış Ceylan gibi yazamaz. Onun için edebiyat dünyasında yer edinmekten öte kendi öykünüze sahip olmanın önemi var gibi geliyor. Eğer bu okuyucu ve eleştirmende de karşılığını bulursa o vakit de bir isminiz oluyor ve sizi bir türün ya da hiç düşünmediğiniz bir akımın içerisine yerleştiriyorlar.
Nasıl?
Yazar ve okurlar arasında kurulan köprü sizce nasıl olmalı?
Barış Ceylan – Bu sorudan çok bir kaygı gibi… Bu bağı yazar kuramaz. O okurun ayrıcalığı… Bunun için de bir yazar kendisini böylesine bir kaygıyla şekillendiremez ya da yazamaz. Loudvig Von Beathevon’a 5. Senfonisi’ni nasıl bestelediği sorulur. O ise şöyle cevap verir: “Âşık olduğu kadının bineceği gemiye yetişmeye çalışan bir adamın arabasının tekerinin çamura saplanmasıyla yaşadığı çaresizliği, gösterdiği çabayı ve hissettiği telaşı anlattım…” der ve sonuna ekler “ancak bunlar benim duygularım. Dinlediğinizde sizde oluşturdukları ise sadece sizinle alakalı…” diye. Kısacası bu köprü tek taraflı ve kapıdan önce kurulan bir yapıya sahip. Okurun egemenliğinde.
Neden?
Okurlar sizin kitaplarınızı neden okumalı?
Barış Ceylan – Bu sorunuz da az önceki sorunuzla alakalı bir cevap içermekte; ancak hepsinden ötesi yazarın ve okuyucunun niteliği. Yaşamı bilen gözlerle anlamak önemli. Çünkü benim kitaplarımda bulacakları yaşamın kendisi… Acısıyla, sevinciyle, kahkahasıyla, hüznüyle, aşkıyla, elinde testisi veya sırtında can sıkıntısıyla yaşamın kendisi…
“Bunlar senin için…” dedi önlerindeki masanın üzerine sere serpe uzanan çiçek buketini göstererek. Kadın buketi alıp baksaydı, yüzünde bir gülümsemeyle lilyumları nasıl hatırladığını sorsaydı, hatta içindeki takı kutusunu açsaydı Boran için her şey daha kolay olurdu. Ama kadın bunların hiçbirini yapmadı.
Üzüntülerinizi, sıkıntılarınızı, varlığına şükrettiklerinizi, kimliğinizi, karakterinizi; kısaca sizi siz yapan her şeyi unutsaydınız kim olurdunuz? Tüm anıların silindiği bir dünyada uyandığınızı düşünün. Yalnızlık beklentisi ve birliktelik düşlerinin harmanlandığı zevkle okuyacağınız distopik bir gelecek kurgusu. Barış Ceylan, tüm anıların silindiği bir dünyada her felaketten bir aşk çıkarmasını becerebilen insanoğlunun eşsiz hikâyesini anlatıyor.
Mezopotamya tarihinin gerçekleri, “Harabelerin Sesi” nde savaşın, mücadelenin, Aşk’ın, ölümün, doğanın kısaca insanın romanına dönüşüyor. Yalın, akıcı anlatımıyla kötüyü ve iyiyi, olanı ve olmayanı, düşeni ve kalkanı sizden biliyor, onlarla geziniyorsunuz. Barış Ceylan’ın bu ilk romanı, Mezopotamya tarihinin yeni sesi soluğu.