3.6 C
Almanya
Cuma, Kasım 8, 2024

Pazartesi Yazıları: Benim öykülerim… Kenan Çığır

Bir büyüğe, bir lidere, bir yöneticiye saygı duymak başka bir şey... hatalarını, eksikliklerini, yanlışlarını dillendirip ona yön verebilmek başka bir şey.

Çimlerin üzerinde öylece duruyor, denizin huzur dolu sesini dinliyordu…

Öylece derken; makyajı kusursuz, boyu tam da hayalimdeki gibiydi, sanki yaşı biraz geçkinceydi ama… minare yıkılmamıştı, mihrap da yerli yerindeydi.

İyi de çimlerin üzerinde ne işi vardı? Deniz, on metre ileride, nazlı nazlı ama bir o kadar da davetkar edayla onu çağırıyordu.

Kahverengi eteğinin üstündeki süt beyazı gövdesine gözlerimi dikmiş hayal kuruyordum ki…

“Beğendin mi evlat?” Sesiyle irkildim.

“Niye burada bu?” Diyebildim.

“Nerede olacaktı?”

“On metre ileride… Bu güzel kayık denize yakışır be dayı.”

“Ne bende hal var, ne de denizde yeterince balık. İki senedir bakımını eksik etmesem de denize indiremiyorum. Attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya deymiyor. Mazot olmuş anasının körü! Kayıktaki pancar motoru da doymak bilmiyor. Eee ne anladım ben bu işten? Ama denizden koptuğumu demiyorum haa! Arkadaşların teknesiyle hergün açılıp sulara, günlük istihkakımı çıkartırım evelallah.”

“Ne mutlu sana. Çoluk çocuk var mı?”

“Gevezeliği seviyorsun sen… Gel oturalım şuraya, cıgara içiyon mu?

“Yok. Sen iç.”

“Bir oğlum var, adı batasıca! İsveç’de yaşıyor. İki sene önce tatile geldi. Küfürlerle uğurladım kendisini, küstük senin anlayacağın.

Ülke çok iyi yoldaymış, herşey varmış, özgürlükler artmış gibi laf salatasına başlayınca… siktirettim evden.”

“Yapmasaydın keşke.”

“Yapmasaydım da oldu bir kere. Ben mazot alıp denize çıkamıyorum, o yarım maaşıyla bir ay burada paşalar gibi tatil yapıyor. Sonra bir günlüğüne fakirhaneye teşrif edip ahkam kesiyor. Ülke, harcaya harcaya bitmeyen parasıyla elbette ona güzel gözükür.”

“Haklısın da… Orada kazanıp burada yemek onun için ballı lokma tatlısı olsa da… oğlun belki de burada yaşayan halklar için empati yapmış: Pahalılığı, olumsuzlukları, zorlukları hissetse de bahsetmek istememiştir. Senin moralini düzeltmek için öyle konuşmuştur. Hani… babam mutlu olsun, iyi hissetsin diye.”

“Eğleniyor musun benimle?”

“Estağfurullah.”

“Bu ülkenin çivisi çıkmış, mutluluk neyimize? Her şey çok pahalı, hiçbir şey alınacak gibi değil de şu elektrik faturası, mazot fiyatları çok canımı sıkıyor.

Bak Bay Kemal’e üç ay parasını ödemedi, kestiler elektriğini. Kimse fatura ödeyemiyor, herkes icralık. İcralık da ne oluyor? Kim sesini çıkartıyor?

Her yapılan zamda biraz ses yükseliyor, sonra pısss! Hep de aynı söylemler;

Cıgaraya zam geldiğinde üç aylığına herkes bıraksa… içkiye zam geldiğinde üç ay hiç kimse içmese o zıkkımı… elektriğe gelen fahiş zamlardan sonra Bay Kemal gibi kimse parasını ödemese…

Ne olur? Hakikaten hep birlikte karşı çıkılsa, zamlar geri alınır mı? Öpe öpe alınır… Bunu bilmeyen var mı? Her zam zamanı ahkam kesmeyen var mı? Sonra bıçağına razı koyun gibi, iki meeeleyip önüne koyan ota razı olanlar… günü kurtarma derdinde değil mi?

Bay Kemal eylem yapıyor… yanındakiler, partililer, ona oy verenler seyrediyor. Bu ülkenin tamamı zamlardan şikayetçi, yüzde biri her şeyi göze alıp protesto edebiliyor mu? Bay Kemal’in eylemini niye destekleyip, tepkiyi büyütemiyorlar?”

“Aman dayı, durumdan vazife çıkartan birilerinin aradıkları fırsat olur bu dediğin. Sonra, başlarlar ‘Halkı kin, nefret ve düşmanlığa…’ diye herkesi içeri atarlar. Başta da o bahsettiğin adamı.”

“Sen de haklısın ama susup her şeyi sineye mi çekelim. Halk elini masaya vurmaz, her şeye eyvallah derse… daha çok biner beşli/onlu haydut sırtımıza.”

“Haydut? Kim onlar dayı?”

“Bugün Ali, Veli… Yarın Ahmet, Mehmet… İsimler önemli değil. Sistem halk tarafından kurulup, halk tarafından yönetilmez, halk tarafından denetlenemezse her dönemde sırtına binen birileri olacaktır. Önce şu biat saçmalığından kurtulmak lazım.”

“Bağlantıyı anlamadım dayı!”

“Yahu… adam, lideri ne derse onu doğru kabul ediyor. Aklını, vicdanını, fikirlerini ipotek etmiş. Dün göçmenleri bağrına basanlar, liderleri çark etti diye, bugün ‘Herkes evine!’ diye açıklamalar yapıp, yazılar yazıyorlar. Başından beri göçmenlerle ilgili ‘kalsın ya da gitsinler’ diyebilecek kaç partili var? Fikrini dürüstçe söyleyen insan mı kaldı? Herkes erk sahiplerine ya da eşe dosta ters düşmeyelim de nemamıza bakalım mantığında.”

“Onun adına parti disiplini, partili duruşu diyorlar.”

“Hayyy… Bozduracaksın ağzımı. İnsan duruşu olsun, insan. Bir büyüğe, bir lidere, bir yöneticiye saygı duymak başka bir şey… hatalarını, eksikliklerini, yanlışlarını dillendirip ona yön verebilmek başka bir şey. ‘Ben ne dersem onu uygulayın, benim gibi düşünün, benim gibi davranın, haşaa beni ya da parti kararlarını eleştirmeyin!’ diyen herhangi erk sahibinden lider mi olur? Böylesi bir lidere ve/veya liderlere biat edenlere ne denir? Dilim varmıyor, onu da söylemeyeyim artık…var sen düşün.”

“Kayıktan nerelere geldik dayı… Sohbetin güzeldi, sağol.”

“Söylediklerime kızdın mı, katıldın mı bilmiyorum ama hep ben konuştum… Sen ne iş yaparsın?”

“Niye kızayım ki, sen benim kurgum, benim öyküm, benim insanımsın. Öyküler yazıyorum ben. Halkı, halkın günlük hayatta yaşadıklarını, iç seslerini dillendiriyorum. Amacım hiçbir zaman birilerine ders vermek ya da dikkat çekmeye çalışmak olmadı.

Kendimi iyileştirme çabası benim öykülerim.

Kelimeler topluyorum… onları sabırla birbiri ardına dizip yolculuğa çıkartıyorum. Bu yolculukta istiyorum ki; özgürce düşündüğünü söyleyen, kimsenin kulu kölesi olmayan, aklını ve vicdanını herkes ve herşeyden bağımsız olarak kullanan/dinleyen insanlar bana eşlik etsin. Bu bir kişi de olsa, bin kişi de olsa başımın üstüne…

Birgün sevdanın güzelliğine dair, birgün sevda adına işlenen vahşete… birgün siyasete dair, birgün siyaset adına yapılan şaklabanlıklara… birgün kayıkçı veya balıkçı dayının isyanına dair, birgün de balığın plastik dolu sulardaki zorlu yolculuğunu yazıyorum.

Benim öykülerim, karınca kararınca… yaşanmışlıkların kurguyla harmanı yani dayı…”

“Amma uzattın be! Gerçek bir birey de olsam, beni kafanda bir kurgu olarak da yaratsan, sana biat edip ne düşünürsen onu mu söyleyeceğim? Gidiyorum senden işte. Ne halin varsa gör!”

Gitmişti… Gözlerim, bir kahverengi eteğin üstündeki süt beyazı gövdede, bir de usul usul kayığı ve beni kendine çağıran denizde takılıp kalmıştı.

Günaydın…

Kitaplarla, öykülerle, yaşadığınız keyifli anlarla… ruhunuza iyi gelecek sağlıklı bir hafta diliyorum.

Kenan Çığır
25.04.2022

Çolaklı / Antalya

Son Haberler

İlgili Haberler