Federal Almanya’nın en „kıdemli” devlet adamlarından Helmut Schmidt, yaşamını yitirdi. II. Dünya Savaşı’nda subay olarak Alman ordusunda görev yapan ve savaşın hemen ardından SPD’ye üye olan Schmidt, kısa zamanda Alman sosyal demokrasisinin önde gelen isimleri arasında yer aldı. Partisinin resmi çizgisinin aksine Almanya’ya Türkiye’den işgücü göçüne ve Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğine karşıydı.
GÜRSEL KÖKSAL
Federal Almanya’nın önde gelen politikacılarından, eski Federal Şansölye Helmut Schmidt yaşamını yitirdi. Schmidt, kamuoyu yoklamalarında hep Almanya’nın en sevilen, sayılan, önemsenen politikacıları arasında hep en yukarılardaydı. Çoğunluk tarafından seviliyor, sayılıyor, önemseniyordu. Ardından yapılan açıklamalar da bunu gösteriyor. Hem II. Dünya Savaşı’nın ardından üye olduğu ve uzun yıllar ön sıralarında yer aldığı partisi SPD’den (Almanya Sosyal Demokrat Partisi), hem de başta Federal Şansölye Merkel ve Cumhurbaşkanı Gauck olmak üzere sağ kesimden politikacılardan gelen açıklamalar onun Almanya için ne kadar önemli, değerli bir politikacı olduğu doğrultusunda.
Schmidt, sosyal demokrattı, ama sağ sosyal demokrat. Sendikalarla ilişkisi hep mesafeliydi, sendikalardan gelen taleplere soğuktu, sendikalardan destek alan partisinin sol kanadına hep karşı olmuştu.
Almanya’daki Türkler ve Türkiye’ye bakışı da soğuktu. Her fırsatta 60’lı yıllarda Türkiye’den işgücü getirilmesini ve bunu takip eden göçün engellenmemesini büyük hata olarak niteliyordu. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğine de, partisinin resmi çizgisinin tersine açıkça karşı çıkıyordu. „Türkiye’de işlerin yolunda gitmesi Almanya’nın ve Avrupa’nın çıkarınadır. Ancak bu, o ülkenin Avrupa Birliği üyesi olması gerekiyor demek değildir“ diyordu.
SİYASETE SON BÜYÜK MÜDAHALESİ
Schmidt, yaklaşık 30 yıldır aktif politikacı değildi, ama SPD’nin gidişatı belirleyecek müdahalelerde bulunmaktan hiç kaçınmadı. Son olarak 2013 yılındaki genel seçimler öncesi partisinin federal şansölye adayının belirlenmesi sürecine damgasını vurmuştu.
Sosyal demokratların genel seçimlerdeki federal şansölye adayının kim olacağı resmen belli değildi. 2005-2009 döneminde Merkel liderliğindeki Hıristiyan demokrat-sosyal demokrat büyük koalisyon hükümetinin Maliye Bakanı Peer Steinbrück’ün yanısıra, 2009’daki seçim yenilgisinin ardından kendisini SPD’nin bir sonraki seçimlerin federal şansölye adayı ilan eden eski Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier’le, SPD Genel Başkanı Sigmar Gabriel’in de aday olması sözkonusuydu. Ancak Alman siyasetini yakından takip edenler, bu politikacılar arasındaki adaylık yarışının Alman sosyal demokratlarının yaşayan “en büyük lideri” Schmidt’in açıkça Steinbrück’ü işaret işaret etmesiyle çoktan sonuçlandığını biliyorlardı. Schmidt, kendisini düzenli olarak ziyaret eden Steinbrück’le ilgili olarak çoktan “O yapabilir. Maliye Bakanı olduğu dönemde, yönetebileceğini kanıtlamıştı” demişti. Kimse Schmidt’e karşı çıkmamış, onu “oldu bitti” yapmakla, bu konuda açık ve erken tavır alarak, parti içi adaylık sürecine müdahale etmekle, taraf tutmakla suçlamamıştı.
Sonuç da onun dediği gibi olmuştu. Önce Steinmeier, eşinin sağlık durumunu mazeret göstererek aday olmadığını duyurmuş, sonra da Gabriel, kendi adayının Steinbrück olduğunu açıklayarak devreden çıkmıştı. Sonunda Ekim 2012’de toplanan parti merkez yönetim kurulu, oy birliğiyle Steinbrück’ün 2013 genel seçimleri için SPD’nin “Federal Şansölye Adayı” olmasına karar vermişti.
Bir kez daha Schmidt’in dediği olmuştu. İleri yaşına rağmen halen Alman sosyal demokrasisini yönlendirmeye muktedir olduğunu göstermiş, tüm siyasal hayatında hep yaptığı gibi, yine partinin sol kanadından, tabanınından gelecek itirazları kaale almadan kendi “doğru bildiği”ni söylemiş ve sonunda yine haklı çıkmıştı. Ama bu kez “Schmidt’in adayı” SPD’ye uğurlu gelmedi. 90’lı yılların sonunda SPD’de Schröder – Lafontaine rekabetinde, birinciden yana tavır almıştı. Sonuçta desteklediği Schröder federal şansölye olmuş, onun ekonomi politikalarına karşı çıkan Oskar Lafontaine, sonunda hem Federal Maliye Bakanlığı’ndan, hem de SPD Genel Başkanlığı’ndan istifa etmek zorunda kalmıştı. Ama 2013 seçimini Merkel liderliğindeki Hıristiyan demokrat birlik partileri (CDU-CSU) kazandı, SPD’nin yenilgisinin sorumlusu olarak görülen Steinbrück de kenara çekildi.
AKTİF SİYASETTEN AYRILMIŞTI
Federal Almanya’nın savaş sonrası tarihinin ve Alman sosyal demokrasisinin yaşayan en etkin liderlerinden Helmut Schmidt, aktif siyaseti 28 yıl önce bırakmıştı. Soğuk savaş döneminde federal savunma bakanlığı (1969-72), federal maliye bakanlığı (1972-74) ve federal başbakanlık (1974-82) gibi önemli siyasal görevler üstlenen Schmidt, hem aktif siyaset döneminde icraatlarıyla, hem de siyaseti bıraktıktan sonra yazdıkları ve söyledikleriyle batı dünyasının önemli liderlerinden biri oldu.
Siyasal tavırları ve yaklaşımları itibarıyla SPD sağ kanadında yer alan Schmidt, yıllardır artık saymakla bitmeyecek bir liste oluşturan saygın ödüle, fahri doktoraya layık görüldü. En son ödülünü bu yıl aldı, Almanya’daki en büyük mason localarından birinin Weimar Cumhuriyeti dönemi önde gelen politikacılardan Gustav Stresemann adına verdikleri “yaşam boyu onur ödülü”ne layık görüldü. Onun adına verilen bir gazetecilik ödülü bile, yani “Helmut Schmidt Gazetecilik Ödülü” bile var..
Ancak Schmidt, iktidarda olduğu dönemde durum hiç de öyle sevilen, sayılan bir politikacı değildi. Özellikle 70’li ve 80’li yıllarda gerek barış ve çevre hareketine, gerekse sendikalara karşı katı, ödünsüz tavrı nedeniyle hem kendi partisi içinde, hem de tüm Almanya’da çok sayıda karşıtı olan bir devlet adamı olarak biliniyordu.
HİTLER ORDUSUNDA ÜSTEĞMEN
II. Dünya Savaşı’nda Alman ordusunda genç bir subay olarak görev alan Schmidt, „nasyonal sosyalist“ değildi, ancak Hitler diktatörlüğüne karşı direnişe de uzak durdu. Savaştı ve savaşta madalya aldı. Savaşın ardından birkaç ay İngilizlerin elinde esir olarak kalan Schmidt, daha sonra memleketi Hamburg’da döndü, bir yandan üniversite öğrenimini sürdürürken, diğer yandan da Alman sosyal demokrasisi içinde siyasal çalışmalara başlayarak, hızla yükseldi. Almanya’nın savaş yıkımının ardından toparlanması, ekonomisi düzeltmesi, yeniden uluslararası devletler topluluğunun bir üyesi haline gelmesi süreçlerinde aktif ve giderek önemli görevler üstlendi.
Önce memleketi Hamburg’da, daha sonra o dönemin başkenti Bonn’da, Federal Meclis’te, daha sonra yine Bonn’da federal hükümetlerde giderek daha üst düzey görevler aldı. Sonunda siyasetin zirvesine çıktı. Alman sosyal demokrasisinin sevilen liderlerinden Federal Şansölye Willy Brandt, özel kalem müdürünün Batı’ya sızmayı başaran bir üst düzey Doğu Alman istihbarat subayı olduğunun ortaya çıkmasının ardından istifa etmek zorunda kalmıştı. Bunun üzerine Schmidt, sosyal demokrat-liberal (SPD-FDP) koalisyon hükümetinin başına geçti, 1974-82 yılları arasında Almanya’nın Federal Şansölyesi oldu.
RAF’E ÖDÜN VERMEDİ!
Federal Almanya’daki 68 gençlik hareketinin içinden çıkan Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun (RAF) eylemleri onun döneminde yükseldi. RAF ve şiddeti benimseyen, uygulayan sol örgütlerle, öğrenci hareketiyle sert önlemler alarak mücadele etti. Bu alandaki katı tavrı nedeniyle kendi partisi içinden ve soldan gelen eleştirilere kulağını tıkadı. Özellikle 1977’de tarihe “Alman sonbaharı” olarak geçen döneme onun bu konudaki ödünsüz politikası ve giderek yükselen siyasal şiddet damgasını vurdu. RAF, hapisteki liderlerinin serbest bırakılması talebiyle Alman Sanayici ve İşverenler Örgütü Başkanı Hanns Martin Schleyer’i kaçırdı. Filistinliler de „Alman yoldaşları“yla dayanışma amacıyla bir Luftansa yolcu uçağını kaçırdılar. Schmidt, bu dönemde ne olursa olsun “teröristlere ödün verilmemesi”nden yana oldu, çeşitli çevrelerden gelen baskılara, Schleyer’in ve diğer rehinelerin yakınlarından gelen çağrılara kulağını tıkadı. Sonunda Alman özel polis komando birliği GSG-9, Mogadişu baskınıyla yolcu uçağını ele geçirdi, rehineler kurtarıldı. Ardından Stuttgart’taki meşhur Stammheim Cezaevi’ndeki RAF liderleri, hepsi “aynı anda intihar ettiler”. Dışarıdaki RAF üyeleri de kaçırdıkları Schleyer’i öldürdüler, ancak bundan sonraki dönemde etkilerini kaybettiler. Schmidt ise tarihe “şiddeti taviz vermeden yenen devlet adamı” olarak geçti.
MAO, BREJNEW, KISSENGER
NATO ile Varşova Paktı arasında nükleer silahlanma yarışı ve buna bağlı olarak uluslararası gerilim onun döneminde zirveye ulaştı.Varşova Paktı’na karşı NATO’nun şahin kanadının liderleri arasında öne çıktı. Bir yandan da Willy Brandt’ın başlattığı “Ostpolitik”i yürüttü. Batı ve doğu dünyası liderleriyle yakın ilişkiler kurdu. ABD başkanları Gerald Ford, Jimmy Carter ve Ronald Reagan’la, Fransa Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing’le, Sovyetler Birliği Komünist Partisi lideri Leonid Breschnew’le, Çin Komünist Partisi lideri Mao Tse-Tung’la görüştü. Bunlardan bazılarını başkent Bonn’da ağırladı. Bazılarını da Hamburg’daki kendi evinde… Doğu Almanya lideri Honecker’le üç kez biraraya geldi. Bu dönemde kurduğu ilişkilerinden bazıları uzun dönemli işbirliğine dönüştü. Aktif politikadan ayrıldıktan sonra da uzun yıllar ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissenger’le, Valery Giscard d’Eastaing’le ortak uluslararası platformlarda yer aldı.
YEŞİLLER’İN DOĞUŞU
Açıkça nükleer enerjiden yana tavır aldı. Çevre kirliliği, nükleer savaş endişesi, küresel ısınma gibi kavramları önemsemedi. Onun bu alandaki ödünsüz tavrının, Alman siyasal yaşamına yeni bir partinin, Yeşiller’in katılım sürecini tetiklediği ileri sürülür. Parlamento dışı muhalefetçi, barışçı, çevreci, solcu, feminist grup ve örgütlerin biraraya gelerek kurdukları parti, gerçekten de onun politikalarına muhalefet ederek ve bunu yaparken SPD’nin tabanınından ciddi destek alarak güçlendi, kısa zamanda Alman siyasal yaşamının temel unsurları arasında yer aldı. Ama, Schmidt bu konu kendisine hatırlatıldığında „Yeşiller partisi öyle ya da böyle mutlaka ortaya çıkacaktı. Almanya’nın o dönemde 3 partili siyasal yapısı zaten anakronik bir durumdu“ diyordu. Onun dönemi bu açıdan daha sonra ekonomi politikasını büyük bir gayretle desteklediği Gerhard Schröder dönemiyle (1998-2005) benzerlik gösteriyor. “Öğrencisi” Schröder’in, SPD’nin sol kanadı ve sendikaların itirazlarına rağmen yürüttüğü ekonomik politikalar, partinin bölünmesine ve ayrılanların daha sonra Doğu’daki eski iktidar partisi PDS’le birleşmesi sonucu Sol Parti’nin (Die Linke) ortaya çıkmasına ve güçlenip, kurumlaşmasına yol açmıştı.
SONUNA KADAR GAZETECİ, YAZAR
Schmidt’in şansölyeliği, liberallerin koalisyon ortaklığından çekilmesi üzerine, 1982’de son bulmuştu. Federal Meclis’teki gensoru önergesinin aleyhinde sonuçlanmasının ardından istifa etti. 1983’te Almanya’nın en saygın haftalık gazetesi “Die Zeit”ın yönetimine profesyonel olarak katıldı ve ölümüne kadar bu gazetenin yayıncıları arasında yer aldı. Aktif politikadan 1987’de federal milletvekilliğini bırakarak ayrıldı.
Başta Oxford, Cambridge, Sorbonne, Harward ve Johns Hopkins üniversiteleri olmak üzere dünyanın önde gelen çeşitli üniversitelerinden 30’undan fahri doktora alan Schmidt, çoğu siyasal boyutlu çok sayıda ulusal ve uluslararası ödülün de sahibi. Batı dünyasında adı belki de bir askeri okula verilen tek sosyal demokrat lider. Hamburg’daki Silahlı Kuvvetler Üniversitesi’nin (Bundeswehr Üniversität – ya da Almanya’nın „Harp Okulu“) adı 2003 yılında „Helmut Schmidt Üniversitesi“ olmuştu. 1987’den bu yana neredeyse her yıl bir kitap çıkararak, tezleri ve kimliğiyle hep gündemde kaldı, siyasal, ekonomik tartışmalara damgasını vurdu. 2008’de yayınlanan kitabına „Außer Dienst“ (Emekli) başlığı verince, belki de yaşlılık ve bununla bağlantılı hastalıklar nedeniyle artık bir kenara çekileceği, gerçekten emekli olacağı yorumları yapılmıştı. Ama bu öngörü yanlış çıktı. O tarihten bu yana yazmayı, kitap yayınlamayı sürdürdü. Son kitabı “Söylemek İstediğim Diğer Şeyler” (Was ich noch sagen wollte) bu yıl yayınlanmıştı.
SİGARA VE MÜZİK TİRYAKİSİ
Rahatsızlıkları onun sigara tiryakiliğini hiç de etkilemedi. Tüm yasaklara rağmen çıktığı televizyon programlarında bile birbiri ardına yaktığı sigaralarını dudağından düşürmüyor, bir yandan sigarayla mücadele örgütlerinin tepkisini çekerken, diğer yandan inatçılığıyla sempati topluyordu. Son zamanlarda kulaklarının iyi duymaması çok sevdiği klasik müzikle ilişkisini (hem dinleyici, hem de icracı olarak) etkiliyordu ve bu durumdan şikayetçiydi. Çok iyi org ve piyano çalan, hatta Mozart, Bach gibi ustaların eserlerini yorumlayarak, plaklar dolduran, her fırsatta klasik müzik dinleyerek kafasını siyasetin streslerinden kurtarmaya çalışan Schmidt, „Müziğin tınılarını mutlaka duymam gerekmiyor, onu kafamda canlandırabiliyorum“ diyerek avunuyordu.
„Die Zeit“ gazetesindeki eş genel yayın yönetmenliği görevini hiç bırakmayan devam Schmidt, Hamburg’da 1942’de evlendiği çocukluk ve okul arkadaşı Loki Scmidt’i 2010’a kaybetmişti. İki çocukları oldu. 1944’te doğan oğulları, bir yıl sonra öldü. 1947 doğan ve terör endişesiyle Londra’ya gönderdikleri kızları halen orada yaşıyor. Geçmişte evlilik dışı ilişkiler yaşadığı bilinen ve bu durum medyada pek de konu edilmeyen Schmidt, 2012 yılında, uzun yıllar boyunca yakın çalışma ekibinde yer alan Ruth Loah’la birlikte olduklarını açıklamıştı.
„TÜRKİYE’DEN İŞGÜCÜ HATAYDI!“
Helmut Schmidt konu her gündeme geldiğinde, „Almanya’ya Türkiye’den işçi alınması”nı bir hata olduğunu vurguluyordu. Almanya’nın 60’lı yıllarda bu ülkeye çağrılan işçilerin topluma entegrasyonu konusunda büyük hatalar yaptığını savunuyordu. 2004 yılında Die Zeit gazetesinde yayınlanan bir söyleşide şöyle diyordu:
„Almanya’ya çok sayıda yabancının getirilmesi, daha sonra Federal Şansölye olan dönemin Ekonomi Bakanı Ludwig Erhard tarafından gerçekleştirildi. Aslında hedef görece ucuz yabancı işgücüyle buradaki ücret düzeyini düşük tutmaktı. Bence Alman ücretlerinin yükselmesi daha iyi olacaktı. Zaman içinde çok farklı yabancılar olduğu ortaya çıktı. En belirgin sorunlar buraya gelen ya da burada doğan ikinci ve üçüncü kuşak Türklerle ortaya çıktı… 1974’te Willy Brandt’tan hükümeti devraldığımda burada yarısı Türkler olmak üzere 3.5 milyon yabancı vardı. Daha o zaman Almanların Türklerin hepsini entegre etmeyi başaramayacaklarını gördüm. Çünkü her iki taraf da ne bunu istiyordu, ne de bunu yapabilecek durumdaydı. Yabancı düşmanlığını kışkırtmak istemediğim için, o dönemde gayet sessiz bir biçimde daha fazla yabancı göçünü önledim. Dışarıdan işçi alımı durduruldu, gelmiş olanların ülkelerine dönüşleri kolaylaştırıldı. Böylece benim hükümetimin sonundaki yabancı sayısı, başındaki düzeyde kaldı. Daha sonra Helmut Kohl döneminde bu sayı ikiye katlandı. Şimdi 7.5 milyona ulaştık ve büyük bir sorunla karşı karşıyayız.”
SCHMİDT – DEMİREL KARŞILAŞMASI
Schmidt’in Almanya’daki Türklerle ilgili sık sık anlattığı bir de öyküsü vardı:
“Demirel’le ilk karşılaşmamızı çok iyi hatırlayabiliyorum. Ankara’da buluştuk. O zaman başbakandı ve bana şöyle dedi: ‘Biliyor musunuz Bay Schmidt, yüzyılın sonuna kadar Almanya’ya 15 milyon Türk daha ihraç etmeliyiz.’ Bunun üzerine ben de ona ‘Bu olmayacak. Buna izin vermeyeceğiz’ dedim. Onun yanıtı da ‘Bekleyin bakalım. Biz çocukları üreteceğiz ve siz de onları alacaksınız’ oldu.”
Kendisine bu durumun hatırlatılması üzerine ise eski Cumhurbaşkanı ve Başbakan Süleyman Demirel şu yanıtı vermişti:
„Hayır, böyle bir şey hatırlamıyorum. Helmut Schmidt benim dostumdur ve Türkiye’ye de dosttur. 1979’da Türkiye’nin fevkalede sıkışık olduğu bir dönemde benim bir telefonum üzerine Federal Meclis’ten geçirmeden 500 milyon dolarlık krediyi kullanmamızı sağlamıştır. Türkiye’de o dönemde bir avuç benzin yoktu, toz şeker yoktu, yağ yoktu. Ben Türkiye’de yönetime yeniden gelmiştim ve bunu ortadan kaldırmaya çalışıyordum. Bir telefonum üzerine Schmidt böyle bir imkan sağladı. Bizim ilişkilerimizde Schmidt bana hep dostane davrandı. Bana olan bu dostane davranış tabii Türkiye’ye olan dostane davranıştı. Ama aramızda öyle bir tartışma geçmedi. Geçse bile şaka cinsindendir. Zaten Türkiye’nin o kadar zaman içinde Almanya’ya gönderecek 15 milyon nüfusu yoktu. Bana sorsaydı ‘Nereden 15 milyon bulacaksın?’ diye, o zaman ben şaşırırdım.“
TÜRKİYE’DE İŞLERİN YOLUNDA GİTMESİ İYİ AMA
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğine başta kültürel farklar olmak üzere çeşitli nedenlerle başından beri karşı olan Schmidt, ülkemizin Avrupa’yla İslam dünyası arasında bir köprü rolünü üstlenebileceği, İslam ülkeleri için olumlu bir örnek olacağı yolundaki yaklaşımları da boş spekülasyonlar olarak görüyordu. Bunu da Arap ülkelerinin uzun yıllar Osmanlı hakimiyetinde kalması ve günümüz Türkiyesi’nin İsraille askeri-siyasal ilişkilerine bağlıyordu..
Ancak Schmidt, Türkiye’nin batı müttekifi olarak korunması ve bu doğrultuda desteklenmesinden yanaydı. 2002 yılında bunu şöyle açıklamıştı:
„Türkiye’de işlerin yolunda gitmesi Almanya’nın ve Avrupa’nın çıkarınadır. Ancak bu, o ülkenin Avrupa Birliği üyesi olması gerekiyor demek değildir. Demokratik bir ülke değildir. Türkiye’de bir hükümet var, ancak bu askeriyenin icazeti ve kontrolü altında. Bu ülkenin çelişkisi işte tam da burada. Türkiye’de generallerin etkisini geriletmeyi ve kendi çizgisinde reformlar gerçekleştirmeyi hedefleyen İslamcı eğilim giderek güçleniyor. Ama bu İslam’ın siyasete ağırlığını artırabilecek. Bunun üstüne çözülmemiş bir Kürt sorunu ve Türkiye’nin Orta Doğu ve Orta Asya’daki stratejik çıkarları geliyor. Bunun için Türkiye’yle sıkı ekonomik işbirliğinden daha fazlasını anlamlı bulmuyorum.“
Hamburg’da doğdu, Hamburg’da öldü
1918: Helmut Heinrich Waldemar Schmidt, Hamburg-Bambek’te doğdu. Büyük babası Musevi bir tüccar olan Schmidt, babasının belgelerde yaptığı tahrifatlar sayesinde nazilerin iktidara gelmesinin ardından bu durumu saklayabildi, bir protestan Alman olarak yetişti.
1939-45: II. Dünya Savaşı’nda subay olarak çeşitli cephelerde savaştı. Savaş sonunda İngilizlerin elindeki savaş esiri kampına düştüğünde rütbesi üsteğmendi. Birkaç aylık esaretten sonra serbest bırakıldı.
1942: Savaşın ortasında ilkokuldan beri arkadaşı olan Loki Glaser’le evlendi.
1945-49: Hamburg Üniversitesi’nde ekonomi ve siyasal bilimler öğrenimini tamamladı.
1945: SPD’ye üye oldu.
1948: Sosyalist Alman Öğrenciler Birliği’ne başkan seçildi. Siyasette kariyer yapmaya başladı.
1949-53: Hamburg’da eyalet ve yerel yönetimde görev aldı.
1953: Federal Milletvekili seçildi.
1958: İhtiyat subayıydı. Federal Almanya silahlı kuvvetlerinin (Bundeswehr) kurulmasıyla rütbesi yüzbaşılığa yükseltildi. Aynı yıl katıldığı askeri tatbikatların ardından binbaşı oldu. Bu arada bir militarist olduğu suçlamasıyla SPD’nin Federal Meclis Grup Başkanlığı’ndan uzaklaştırıldı.
1961: Hamburg eyalet yönetiminde İçişleri Senatörü oldu. Federal Milletvekilliği’ni bıraktı.
1962: Hamburg’daki sel felaketinde „kriz yöneticisi“ olarak Almanya çapında ünlendi.
1965: Yeniden Federal Milletvekili seçildi. (1987’ye kadar).
1967-69: Federal Meclis SPD Grup Başkanı oldu.
1968: SPD Genel Başkan Yardımcısı oldu. (1983’e kadar)
1969-72: Willy Brandt’ın liderliğindeki SPD-FDP hükümetinde Savunma Bakanlığı’na getirildi.
1972-74: Federal Maliye Bakanı oldu.
1974: Brandt’ın istifası üzerine Federal Şansölye oldu.
1976: Genel seçimlerde Schmidt’in liderliğindeki SPD-FDP cephesi (sosyal democrat-liberal koalisyon), Helmut Kohl liderliğindeki CDU-CSU (Hıristiyan birlik partileri) cephesine karşı başarılı oldu.
1977: Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) İşverenler Örgütü Başkanı Hanns Martin Schleyer’i kaçırdı. Filistinliler, hapisteki liderlerinin serbest bırakılması için Schleyer’i rehin tutan RAF’e destek olmak için bir Lufthansa yolcu uçağını kaçırdılar. RAF ve Filistinlilerin taleplerine karşı ödün vermedi. Mogadişu’ya kaçırılan uçağa Alman terörle mücadele özel birliği GSG-9’nin müdahalesi başarılı oldu. Filistinli uçak korsanları etkisiz hale getirildi, yolcular kurtarıldı. Haberin duyulmasının ardından Stuttgart’taki özel hapishane Stammheim’daki RAF liderlerinin intihar ettikleri açıklandı. RAF de rehin tuttuğu Schleyer’i öldürdü.
1979: ABD Başkanı Carter, Fransa Devlet Başkanı d’Estaing ve Britanya Başbakanı Callagan’la Guadeloupe’de 4’lü zirveye katıldı. NATO’nun Sovyet nükleer füzelerine karşılık olarak Batı Avrupa’ya stratejik nükleer füzeler konuçlandırması kararlarının alınmasında ağırlığını koydu.
1980: Genel seçimlerden bu kez Franz Joseph Strauss liderliğindeki CDU-CSU cephesine karşı başarıyla çıktı.
1981: Sağlık problemleri çıktı. Kalbine pil takıldı.
1982: Hıristiyan demokratlarla anlaşan liberaller, sosyal demokratlarla koalisyon ortaklığına son verdiler. Federal Meclis’teki gensoru oylaması sonucu SPD-FDP koalisyon hükümeti düşürüldü. Helmut Kohl liderliğindeki CDU/CSU-FDP dönemi başladı.
1983: Almanya’nın en ciddi gazetelerinden Die Zeit’ın yönetime atandı. 1985-89 yıllarında genel müdürlüğünü yaptı. Ölene kadar gazetenin yayıncısı olarak kaldı. Son zamanlara kadar düzenli olarak yazı işleri – haber toplantılarına katılıyor.
1987: Federal milletvekilliğini bıraktı.
O dönemden beri sürekli yazdı, kitaplar yayınladı, konferanslar verdi, sık sık televizyonlarda sohbetlere katıldı, ödüller aldı, ödüller verdi.
2010: Eşi Loki Schmidt öldü.
2012: Aktif siyaset dönemindeki yakın çalışma ekibinde yer alan Ruth Loah’la (80) birlikte olduklarını açıkladı.