Köln’de AABK’nın düzenlediği “Demokrasiye, özgürlüğe, barışa, laikliğe evet, faşizme ve şeriata hayır” mitinginin yankıları sürüyor.
Miting öncesi Birleşik Haziran, birlikte düzenleme konusunda görüş farklılığı yaşandığını belirterek gösteriye katılmayacağını duyurmuştu. Miting sırasında ise bir grubun sahnenin hemen önünde Öcalan bayraklarıyla yer alması, Türk bayraklı bir kişiye saldırması ardından da polisle çatışması mitinge gölge düşürmüş, AABK, Demokratik Güç Birliği ile ilişkilerini askıya aldığını açıklamıştı.
Sosyal medyada yeralan pek çok yazıda Köln’de yaşanılan gerginlikten Alevileri sorumlu tutup Kürt gruplarına hoşgörülü davranılmadığı ileri sürüldü. Yol Tv çalışanı ve Alevilerin Sesi Genel Yönetmeni Fuat Ateş ise, mitingteki sorunun Öcalan bayrakları değil, empati krizi olduğunu yazdı. Yazar Engin Erkiner de AABK’ya hak verdiğini belirtti. İşte o iki yazı:
Fuat Ateş: 12 Kasım Empati Krizi
(Arabaşlıklar egazete.de)
12 Kasım’da gerçekleştirilen miting ile ilgili yazılacak çok şey var. Ama iki kelimeyle özetlemek gerekirse, yaşananlar tam bir empati krizidir. Öncelikle gerilimin Abdullah Öcalan bayraklarından çıktığı iddiası yanlış bir iddiadır. AABK’nın Gezi sürecinde yaptığı mitinglerde de Abdullah Öcalan bayrakları vardı. Ve Suriye bayrağından, Atatürk posterlerine, CHP flamalarından, sol örgütlerin bayraklarına kadar Gezi ruhuna uygun olarak tüm kesimlerin sembolleri vardı.
Tüm renkleri domine etmek istemeleri gerilim sebebi
Fakat 12 Kasım’da 150-200 kişilik bir grubun -sahnenin en önüne gelerek- meydandaki tüm renkleri domine etmeye çalışması bir gerilime neden oldu. Yapılan anonslar neticesinde çoğu insan bayraklarını ve flamalarını indirirken, Güney Kürdistanlıların oluşturduğu bu grup nedeni anlaşılamayacak bir şekilde miting yönetimiyle kavgaya tutuştu. Miting alanına kendi flamaları ve Atatürk posterleriyle gelen CHP’lilerin ellerinden bayraklarının alınması, Alevi Kültür Merkezi üyesi bir çiftin Türk bayrağı taşımaları nedeniyle tartaklanması gerilimi farklı noktalara taşıdı. Bu noktada mitingin düzenleyicisi olan AABK yerinde bir karar verdı ve gerilimi dindirmek adına tüm konuşmacıları aynı anda sahneye çağırdı. Gönül isterdi ki, miting alanında Demirtaş, Yüksekdağ, Kışanak, tutuklanan gazeteciler ve akademisyenlere ilişkin pankartlar, yıkılan Kürt şehirlerini Avrupa kamuoyuna aktaracak görseller ön plana çıksaydı.
Gerek katılım açısından, gerekse katılımcıların çeşitliliği açısından uzun süre konuşulması gereken miting, maalesef Demokratik Güç Birliği bileşenleri arasında bir krize dönüştü. 7 Haziran süreciyle zirve yapan ve Türkiye’deki demokratik güçlerin bir araya gelmesine umut ışığı olan bu yapı, HDP projesi çatısında farklı kesimlerin bir araya gelmesini sağlamıştı.
Alevilerin beş talebi konu edilmedi
Alevilerin beş ana talebinden hiçbiri bu mitinge konu edilmemiştir. Çünkü biliyoruz ki içinden geçtiğimiz süreç, bu talepleri dillendirmenin ötesinde Türkiye’deki kitlelerin yaşam hakkının savunulduğu daha geri bir hatta denk düşmektedir. Oysa, OHAL uygulaması ve keyfi tutuklamalar, AKP’nin rejim değişikliği isteği, başkanlık süreci ve HDP’li belediye başkanlarının ve milletvekillerinin tutuklanması, sivil toplum kuruluşlarının kapatılması, medyaya yönelik baskılar ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar, akademisyen ihraçları ve üniversitelere yönelik baskıları, Kürt şehirlerin yok edilmesi, bireysel silahlanmadaki artış ve topyekûn iç savaş tehlikesi, Suriye-Irak operasyonları ve AKP’nin IŞİD desteği, mülteci krizi ve batılı ülkelerin suskunluğu, AKP’nin Türkiye’yi AB’nden uzaklaştırma çabaları diye uzayan onlarca yakıcı başlık varken, mitingin ardından tartışılan konular içler acısıdır.
Bir çift söz de provokatör kişiliklere
Mitingin bitmesini bile beklemeden kaleme sarılan mı istersin, hiç alana gelmeden sosyal medyadaki yorumlardan analiz üretenler mi, kurumları masa başında dizayn edenler mi istersin tam bir provokatör kişilik enflasyonu yaşadık. Bu provokatörleri nasıl mı tanırsınız?
- Yazılarını ‘Ben/biz haklıyız’ temeline oturtup, türlü kelime oyunlarıyla ajitasyon işine girişirler. Amigodurlar.
- Birlikte mücadelenin koşullarını tartışmak yerine bölünmeyi telkin ederler.
- Aklınca karşı taraf olarak tanımladığı kesimi kıyasıya eleştirirken, bu kesimle ilgili zerre empati yapmazlar.
- Taşın altına elini koymazlar. Onları meydanlarda veya sokaktaki mücadelede göremezsiniz.
- Olayı konuşmak yerine tarihsel fay hatlarına çalışırlar. Çünkü amaçları üzüm yemek değil, bağcı dövmektir.
- Sırtlarında yumurta küfesi yoktur. Bu yüzden emeğe ve farklılıklara saygısızlık yapmaktan beis duymazlar.
- Ve önemlisi ‘sokağa çıkalım’ dediklerinde değil 70 bin, 70 kişi bile toplayamazlar!
Önümüzdeki günlerde, MİT’in geçmiş dönemlerde de başvurduğu sol örgütlenmeler arasındaki ufak krizleri derinleştirmeye yönelik provokasyonlarını da görebiliriz. Bu konuya ayrıca dikkat etmek gerekiyor.
Araya ulakları almayın
Alevi ve Kürt kurumlarına çağrım, araya ulakları almayın. Yaşanan gerginlikleri fırsat bilen bazı provokatörler Aleviler ve Kürtler hakkında nefret söylemine varacak ifadeleri sarf etmekten çekinmiyorlar. Bu süreç elbette geçecektir. Geriye yüzleri kızartacak bu yorumlar kalacaktır. AABK’nın Demokratik Güç Birliği ile ilişkilerini askıya alma kararını yanlı okumalarla, farklı noktalara çekme çabalarına da prim vermeyin. Halkın demokratik güçlerden beklentisi, 7 Haziran sürecinde olduğu gibi omuz omuza meydanlarda yürümektir. Demokrasi güçlerinin hatalarından ders çıkartarak, AKP faşizmiyle mücadelelerinde yoluna kararlılıkla devam edeceğine ilişkin inancımsa tamdır. İhtiyacımız olan tek şey ise azıcık empati…
Engin Erkiner: AABF’nin kararını doğru buluyorum
Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu geçtiğimiz Cumartesi günü Köln’de yapılan mitingde PKK taraftarlarının sergilediği tutum sonucu Demokratik Güç Birliği ile ilişkisini askıya aldığını açıkladı.
Mitinge gitmedim. Gitsem de özellikle ön tarafta ortaya çıkan sorunu görmeyebilirdim. Böylesi mitinglerde çok bulunmuş birisi olarak ne olduğunu anlamak zor değil. Miting hakkında yazılanlar okunduğunda da bu durum açıkça görülebiliyor.
Bu tür mitinglerde ön sıralarda bulunan ve büyük bölümü gençlerden oluşan bir kesim kim konuşursa konuşsun Öcalan bayraklarını sallayarak “Biji Serok Apo” sloganı atar, konuşma duyulmaz olur. Cumartesi günü olan da biraz eksiği ya da fazlasıyla bu olsa gerektir.
Burada sorunu “Kürtlerin önderine tahammül edemiyorlar”, “bayraklarına tahammül edemiyorlar” diye açıklamak, “hem suçlu hem güçlü” anlayışını gösterir.
AABF’nin kozmopolit yapısını herhalde herkes biliyor. Bu yapıda CHP’liler, Kemalistler ve daha solda olanlar birlikte bulunuyor. Bu yapıyı dikkate alıp ona göre davranmak gerekirdi. Mitingi düzenleyen de onlar üstelik…
Bayraklarını açarsın, sloganlarını atarsın ama bunu sahneden biraz geride durarak yaparsın. Yine tepki gösteren olabilir ama böylesi tepki pekala ihmal edilebilir.
Kürt hareketi başka yerlerde de sergilediği tipik tutumunu sürdürüyor: biz yaparız, hakkımızdır!
Buyur yap o zaman, kendi kendine yap!
Yılı tam hatırlamıyorum, 2000’li yılların başları olsa gerektir.
Avrupa Barış Meclisi’nin Avrupa Sekretaryasındayım ve AABF’nin Köln’deki büyük bir salon toplantısında konuşacağım. Genel kurul muydu, Avrupa Alevi Birlikleri mi kuruluyordu, tam hatırlamıyorum. Yöneticilerin sıkıntılı durumunu fark etmemek mümkün değildi. Öcalan’dan başlayan, Kürtleri sürekli öne çıkaran bir konuşma bekliyorlardı ve bu da salonun bileşimine pek uygun değildi.
Ben ise Alevi terminolojisiyle barış mücadelesinin önemini anlattım. Ne İmralı görüşmelerinden söz ettim ne de Kürt hareketinin barışa verdiği önemden… Basını biraz izleyenin bunları zaten biliyor olması gerekirdi.
“72 milleti aynı görmek”, “Dilin ve bu bağlamda Kürtçenin, bu dili anadili olarak konuşanların insanı kamil’e ulaşmasındaki önemi” –o sırada Kürtçenin serbestleşmesi söz konusuydu- çerçevesinde bir konuşma yaptım.
İstediğimi anlattım!
Pekala yapılabiliyormuş.
Bir kuruluşla birlikte iş yapmak istiyorsan, onun hassasiyetlerini dikkate alacaksın.
Bunlar sana tam uymayabilir. Ya birlikte iş yapmazsın ya da bunları dikkate alırsın.
Karşındakini dönüştürmek kendi varlığını ortaya koymak ama onu da dikkate aldığını göstermekle mümkündür.
Dayatmacılık sadece tepki doğurur ve bu da bir gün bir yerden patlar.
HDK-A toplantılarında da benzerleri yaşanıyor.
Biz Kürdüz, çoğuz, en büyük bedeli ödüyoruz, yaparız; anlayış bu!
Bir şeyin anlaşılmasında yarar var:
Dışınızdaki insanların size ihtiyacı varsa, sizin de onlara ihtiyacınız var.
İhtiyacınız yoksa neden birliktelik istiyorsunuz?
Kendi başınıza yapın o zaman…