Arzu Dinçer
Yıla küskün ve enseyi karartmayalım umudu ile adım atmıştık ki! Yılın ilk haftasında dünya da utanç kabul edilecek bir dava bizim coğrafyamızda meclis çoğunluğu nedeniyle aklanıverdi.
Ne ayakkabı kutusu kaldı geriye ne de makara kukara, sütten çıkmış AK kaşık oluverdi ortalık. Doğal olarak da bundan cesaret alan hemcinsim ve hemşerim demek istemediğim bir hatun, canım Cumhuriyetimize dil uzattı “90 yıllık reklam arası bitti diye” bu sözler üzerine tepkiler çığ oldu aktı. Gencecik bir çocuğun katili on yıl ile cezalandırıldı, yakında af çıkar mı çıkar!
Bir türbe yürütülerek hudutlarımıza dâhil edildi. Yürütmek birinci kanun. Gencecik bir kızımız birçok kadınımız gibi vahşice katledildi. Kimileri ilk defa böyle bir olay yaşanıyormuş gibi davrandı kimileri de artık #KadınCinayetlerineSon eylemleri düzenledi. Birçok insan özde gerçek düzenlemeler gelmedikçe #Son olacağına inanmadan.
Ayna ayna söyle bana oyunları oynandı, en yüksek mevkiler için hangi isim telaffuz edilse o ismi söylettirenle aslında aynı olunan. Siyaset bu kirlidir, bulaştı mı lekesi kalır. Lakin bu sefer tek adam kuralı ile iyice oyunlar oynanmaya başlandı. Zira Haziranın gelişi Marttan belliydi. Ve Marttan akılda kalan en çarpıcı sözlerden biri “Parsel parsel satış” meselesiydi yaranmak istiyor derken bile yaranmaya çalışanların ağzından çıkan. Birden ayın son günü tüm coğrafya da elektrikler kesildi. Bir ülke düşünün aynı anda elektrik kesintisi yaşayan! Saatlerce sürdü ve Kaşları kapkara kuş olan minik bir çocuğun cinayet soruşturmasını yürüten savcı şehit edildi hem de makamında.
Parselden paralele sıçramaya devam etti tutuklamalar hız kesmeden devam ediyordu. Paralel tehditti. Kim için? Bunun cevabını çok iyi biliyorsunuz sayın okurlar. “Koalisyon kriz, işsizlik, fakirlik ve iflas demektir. Koalisyon kâbustur” dediler ve bu sıralamayı bizzat yaşattılar malum hazirana ve sonrasına kadar. Seni yaşarken 2015 dolu dolu olması için bir de yazıyla yazayım İki Bin On Beş yılı! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “Cemevleri İbadethanedir” dedi. Onlar demeseydi, onlar onamasaydı sanki Cemevleri ibadethane değildi. Düşünün artık, biz kendi topraklarımızda onanmayı bekliyoruz, inancımıza sahip çıkabilmek için, yazıya başlarken yüz karası demiştim değil mi? Demediysem, 2015 yılına gelinip de bir inancın varlığını kabul etmekte aciz olan başka bir inanç nasıl olur diye sormak istiyorum. Hoşgörü ve aynı kitapla kutsanmış inançlar. Ve bu inançları dengelemesi gereken birlik beraberlik ve hoşgörüyü yayması ve inanca göre mütevazı olması gereken bir mevkiinin ultra lüks arabası ile ilgili bir gelişme oluverdi. Fakirliğin kol gezdiği yerde inanç sahibi insanların böylesine lüks olması fakirlik mağdurlarınca şaşılası bir kabulleniş gösterildi. Netekim netekim gitti. Derken savcı ve hâkimler tutuklanmaya, mit tırları ile ilgili de bir gazetemiz mercek altına alınmaya başlandı. Çünkü sansüre uymamış ve yazmaya devam etmişlerdi.
Derken meşhur haziran geliverdi, sandıkları doldurmadan birkaç gün önce bir patlama yaşandı ve insanlar öldü. Martta demişti değil mi kâbus! Ardından seçim gerçekleşti. Kazananı olmayan, umudu bol olan bir seçim. Yıllar sonra bir değişiklik göstermişti taşlar. Sandıktan kimse çıkamamıştı ama şapkasız çıkamayan bir siyasi figür bu hayatın fani olduğunu hatırlatırcasına vefat etmişti.
Yaz rehaveti hiç rehavetin kalkmadığı coğrafyamızda başladığında seçim öncesi yaşanan patlamanın failinin (şimdilerde dünyanın da başına kâbus olan) ismi lazım değil örgütün üyesi olduğu ve o kişinin, olay öncesi gözaltına alınıp serbest bırakıldığı ortaya çıktı. Ve gencecik fidanlar, Temmuz ayının 20sinde kimileri 20sini bile görmeden canlı bomba kurbanı oluverdiler. Yazarken bile insanın yüreği insan yanından kanamaya başlıyor daha çok yeniymiş gibi. Oysa acı sürprizlerin hiç eksilmemişti, hepimiz biliyoruz 2015.
Ağustos ayında şehit cenazesinden bir ses yükseldi “Düne kadar çözüm diyenler, ne oldu da sonradan savaş diyor”! Canı yanıyordu canı yanan birçok insan gibi. Olanlar hep o sandık denilen canavar yüzündendi oysaki. İktidar, iktidar isteği ile yanıp tutuşanlara dünyanın sadece onlardan olmadığını unutturuyordu.
Hazan mevsimi başladığında şirketler hasata uğramaya başladılar bir bir. Ya baskın yiyiyorlardı ya da taşlanarak tehdit ediliyorlardı. Şehit sayısı artmaya başlamıştı. Ateş yüreklere, ocaklara düşüyor sayının yüksek olduğu günlerde insanlar yas ilan edilmesini istiyorlardı. Zira hiç tanımadığımız bir zat için bu topraklarda bayraklar yarıya inmişti, haklıydı halk ama duyan yoktu. Bir sabah hepimizin ekranlarına bir kare fotoğraf düştü. Minicik bedeni bir deniz kabuğu gibi kıyıya ilişmiş bebek uykusunda yatan ve mülteciliğin ne olduğunu bilmeyen, bilemeyen bir çocuk. Kâbus farklı açılardan devam ediyordu. Kahrolduk, ağladık, insanlığımızı sorguladık ve insanlık kıyıya vurdu dedik.
Ekim demek Ankara demek artık. Daha ilk günü bir otobüs faciası ile on iki vatandaş hayatını kaybetti. Daha bunun acı rüzgârı dinmemişti ki hepimizi derinden bombalayan bir terör saldırısı yaşandı. Barış için bir araya gelen insanları bomba ile paramparça ettiler. Yüz dokuz kişi ölü olarak kayıtlara geçti. Umutlar, barış güvercinleri bir an için öldüler. Bu çok ağır gelmişti dünyayı sevgi ile kucaklayan güzel yürekli insanlara.
Kasım, sandık bir kez daha oylama yaşadı ve istediklerine kavuştular. Artık “Koalisyon kriz, işsizlik, fakirlik ve iflas demektir. Koalisyon kâbustur” söylemlerini dinlemeyenler derslerini almıştı! Ne de olsa her gün ayrı kabuslar yaşanıyor, daha büyüklerinden sakınmak için insanlar paranoyak bir şekilde teoriler üretmeye çabalıyorlardı. Daha ertesi gün parasal anlamda aylardır tırmanışta olan “para” “sandığın ruhundan” anlıyormuş gibi dengelemeler göstermeye başlamıştı. Ruhtan anlayan bir tek para değildi “Adalet ”de sıradaymış, ta Mart ayından beri sımsıcak tutmuş içindekileri birden ödettirilmesi gereken zamana ermiş olmalılar ki iki gazeteci tutuklandı. Yazmamaları! gerekeni yazdıkları için. İki gün sonrasında da baro başkanı öldürüldü.
Ve Aralık; tek yazabileceğim “Çift başlılığı ortadan kaldırmak lazım. Aksi takdirde, birbirinizi ne kadar sevseniz de, geçmişte ne kadar beraber olsanız da, zaman zaman sıkıntılar olabilir. Ama partili cumhurbaşkanlığı olduğu zaman, Fransa’daki sistemin farklı bir versiyonu söz konusu olacak demektir. Bunun da ayrı bir güç katabileceğini düşünüyorum”
Yani -sevgili demeye dilim varmıyor- 2015 sen bize hiç iyi gelmedin. Üstelik bıraktığın mirasında 2016 yılında da devam edeceğini düşünüyorum.
Tek temennim (ütopik olsa da) insanların ölmediği ve gerçek anlamda yaşayabildiği günleri hayal etmemize gölge olmaman.
Sevgilerimle,
Arzu Dinçer
7/1/2016