1 C
Almanya
Çarşamba, Kasım 20, 2024

Pazartesi Yazıları: Terzi Nejdet – Kenan Çığır

Havaalanından kiraladığım arabayla Bodrum’a mı, yoksa önce Milas’a mı gideyim kararsızdım.
Milas-Bodrum Havaalanı’ndan çıktığımda araba kendi yolunu bulmuş Menteş istikametine dönmüştü. O gırgır için söylemişti ama ben yolda hayali tabelalar görüyordum.
“Terzi Nejdet’in evine gider…”
Çok sık ziyaretine gidemediğim için bir gün şakayla karışık:
“Buradan geçip gidiyorsun ya evlat, her tarafa tabela çaktıracağım ki bana uğramadan gitme” demişti.
“Çakma da olsan sen… evlatsın” derdi. Üç tane evladı vardı ve ben onu seksen yaşından sonra tanımıştım, çakmalığım oradan geliyordu.
Sevgi dolu bir adamdır Nejdet baba! Doksan yaşında bir ulu çınar…
Terzilik, bakkallık, tütüncülük, rençberlik yapmış; üç çocuğunu da üniversitelerde okutmuş, evlendirmiş, torun torba sahibi olmuştu. Yaşı kaç olursa olsun hala dimdik ailesinin başındaydı.
Sözü lafı dinlenen, saygı duyulan, ailesi ve çevresi tarafından çok sevilen bir güzel insan Terzi Nejdet… Çakmalık bir yana benim ona olan sevgim; hayata bakışından, nüktedanlığından, beni dahi sahiplenme duygusundan doğmuştur. Kafalarımız uymuştu bir kere, ben saygıda kusur etmezdim o da her zaman içtenlikle beni bağrına basardı.
Menteş’deki yazları yaşadığı eve vardığımda elinde bastonu dimdik durmuş; portakal, nar, mandalina, zeytin ağaçları ve bir çok sebze ekili bahçeyi sulayan yardımcısına talimatlar veriyordu. Beni görünce bir kaç saniye öylece durdu, gözleri nemlendi:
“Nereden çıktın sen Çakma” dedi.
“Baktım ki özlemişim babamı, senin çaktırdığın tabelaları takip ettim!” dedim.
Hasret giderdikten sonra konu son kitabıma gelmişti:
“Beğendim Çığlık romanını Çakma beğendim de, anlamakta kimi zaman zorlandığım bir konuyu yazmışsın. Bu arkadaş var ya!”
Karısını, sevgili Gülnihal teyzeyi gösteriyordu.
“İşte bu bunca yıldır benim yanımda olmasaydı ben bugünlere katiyetle gelemezdim. Ne bu kadar mutlu olabilirdim, ne de bu yaşıma ulaşabilirdim. Herşeyi birlikte yaptık, birlikte başardık. Bir günden bir güne kırmadık birbirimizi. Bir günden bir güne yüksek sesle seslenmedik birbirimize. Ben anlamıyorum evlat; dayak, şiddet, cinayet… yok daha neler!
Dünya ileri giderken bizimkiler terse gidiyor. Kadına vurulur mu ahh oğlum? Kadın dövülür mü lenn? Kendisinden daha güçsüz diye erkeklik mi taslıyor bunlar? Ben de gazetelerde görüyorum silah ya da bıçakla erkek olanları ama dedim ya anlamıyorum Çakma, anlamıyorum.
Evliliği evcilik oyunu mu sanıyor bunlar? Saygının olmadığı, sevginin her geçen gün daha da büyümediği, her türlü kederin dört duvar içersinde bırakılmadığı evlilik mi olur? Diyelim ki yürümedi, yapamadınız… ayrılın be çocuklar. Kavga, gürültü, dayak, cinayet de neyin nesi? Geride kalan çocukları, onların ruh hallerini hiç mi düşünmezler? O dayak yiyen, ölen kızcağızların anne babalarını hiç mi düşünmezler? Evladının başına herhangi bir kötülük gelen ana baba nasıl yaşar oğlum?”
Zor konu bu baba, çok zor. Ne yapılırsa yapılsın, ne kadar önlem alınırsa alınsın hız kesmeden de devam ediyor.
“Eder tabi, etme mi? Toplum, devlet, yasalar kadını korumazsa devam etmez mi? Cahillik, serkeşlik büyürse devam etmez mi? Aile, arkadaş, çevre bu soysuzları korur da dışlamazsa devam etmez mi? Üzülüyorum be Çakma çok üzülüyorum. Bizim çevremizde böyle şeyler yok ama bu zulmü yaşayanlar da ana baba kuzusu değil mi?”
“Çocuk bizi ziyarete gelmiş sen onun içini kararttın be arkadaş, yeter artık!” dese de Gülnihal teyzem, Terzi Nejdet devam ediyordu.
“Konuşuyoruz şunun şurasında arkadaşım Çakma’ya bir şey olmaz, sen merak etmeeee!”
Üçümüz de kahkahayla gülüyorduk…
“Demem o ki evlat bu toplum; kültüründen, bağlarından, köklerinden kopuyor. Cahillik aldı başını gitti. Erkeklerin çoğu kimlik arayışında. Kaba saba, yoz, anlayışsız, görgüsüz bir topluma dönüştük. İşsiz güçsüz, işinde başarısız… amirine, arkadaşına, topluma sözü geçmeyen gelip evdekinden intikam alıyor. Güçsüze güç yetiriyor!”
Baba sadece cahiller mi kadın dövüyor?
“Olur mu lennn! Okumuşlar da onlardan geri mi kalır? Beni mi deniyorsun sen Çakma?”
Estağfurullah baba.
“Cahilin, görgüsüzün, çapsızın, kişiliksizin okumuşu okumamışı mı olur? Hepsi aynı bokun soyu! Ar damarı çatlamış bunların ar damarı.”
Ne diyeyim baba sen de haklısın. Damarı batasıcalar!
Eski diye tariflediğimiz insanların; hiç eskimeyen zarafetleri, olgunlukları, hayatı algılama biçimleri, tüm kötülükler karşısındaki dik duruşları, “ama’sız” yalın konuşmalarını ne kadar da özlemişim. Terzi Nejdet bana yine iyi gelmişti. Doksan yaşında bir ulu çınar bana yine umut, neşe ve huzur katmıştı.
Eski insan diye bir kavramın olmadığının kanıtıydı Terzi Nejdet. İnsanın eskisi olmazdı…
Bir insan vardı, bir de ortalıkta “insanım” diye geçinenler.

Son Haberler

İlgili Haberler