Ben okuyordum, “Aşk Gözlüğü” mucidi Tamer abi de dudağını bükmüş beni dinliyordu.
“Güçlüsünüz, lidersiniz, soğukkanlısınız, eleştirel tavrınızla aslında şüpheci ve dürüst yanınızı da ortaya koyuyorsunuz. Bla, bla, bla!”
“Madem inanmıyorsun neden araştırıyorsun?”
“Günlerdir, haftalardır aynı şeyi görüyorum abi, merak ettim. Ne zaman saate baksam 11.11 ya da ne bileyim 15.11, 21.11 falan. Hep birler görüyorum.”
“Eee, 15 li yaşlarda saçında18 tane beyaz görmekten iyidir. Sonra?”
“Sonrası: ‘Tesadüf zannettiğin hiç bir şey tesadüf değildir!’ diyor. Harekete geçmem lazımmış! Enerjim yüksekmiş, sabırsızmışım, hemen sonuç istiyormuşum.”
“Aslında doğru, tesadüf diye bir şey yoktur. Okullar tesadüfen açılmadı ki, neyin hazırlıksızlığı bu? Yardımcı eleman yok, temizlik malzemesi yok, yurt yok, eksik öğretmen çok. Çocukların ve öğretmenlerin virüsle imtihanı tesadüf mü sence? 2000’e yakın sınıf karantinadaymış.”
“Tamer abi, beni konuşuyorduk. Ne zaman gündeme döndük.”
“Senden bii bok olmaz oğlum. Bu yaştan sonra birlerden resmi geçit görsen ne olur, heveslenip de harekete geçsen kaç yazar? Çok okunan ünlü bir romancı(!) mı olacaksın, Ceo’luk mu yapacaksın, tadına doyamayacağın aşklar mı yaşayacaksın, zengin olmanın formülünü mü bulacaksın? Hayal dünyasında daha ne kadar yaşayacaksın? Otur oturduğun yere, numerolojiyi de unut!”
“Hayırdır… Ajda Pekkan’ın gerginliğini görüyorum sende! Ne oluyor abi?”
“Sayılar mı istiyorsun oğlum: Haberlerde gördüm; çocuk 15 yaşında, saçında 18 adet beyaz varmış. Anneannesinin emekli maaşıyla yaşamaya çalışıyorlar, nasıl beyazlamasın o saçlar? O yaşta, değiştirdiği platonik sevgililerinin çetelesini tutacağına, oturmuş beyazlarını saymış. İçinde bulunduğu durum vahim de gelecekten hiç umudu yok ya… o daha da vahim.”
“Tamer abi, senin gibi adama umutsuzluk yakışmıyor. Orhan’ı ben de izledim, böyle yaşayan o kadar çok ki, niye bu kadar etkilendin?”
“Sana göre yaşlandım ya ondandır! Ota boka gözüm doluyor diye dalga mı geçiyorsun oğlum? Ülkenin çivisi çıkmış, senin derdin gördüğün sayılarla, ya görmediklerin…”
“Estağfurullah. Görmediğim ne abi?”
“Oğlum “itibar” diye diye ne elde kaldı ne avuçta. Saray üstüne saraylar yaptık. Yazlığı ayrı, kışlığı ayrı, nam olsun diye olanı ayrı, laf olsun diye olanı apayrı. İçinde ortalama elli kişinin namaz kılmadığı devasa camiler yaptık. Başka ülkelerde de şan olsun diye yapılanları pas geçiyorum. Yetmedi… Cehennemin dibinde 291 milyon dolara ev yaptırmışız; burnumuzun dibinde millettin başını sokacak evi, öğrencinin yurdu yokken…
Asgari ücret brüt 3577 lira, özel yurtların yıllığı 30 bin lira. Ev kiraları almış başını gitmiş. Millet zam üstüne zam yiyiyor… hıncını öğrenciden ve kiracıdan çıkartıyor. Al sana bir sürü sayı.”
“Haklısın da… İtibar önemli!”
“Sıçaydım itibarına! Çok itibarlı bir emekli olarak çıksana yurtdışına! Euro 10.5 lira olmuş. Bir küçük su en ucuz bir euro. Avrupa’daki bir hafta tatil bir araba parasına. Bu mu itibar?”
“İngiliz medyasında, tur operatörleri Türkiye için ‘Sudan ucuz tatil!” diye ilan veriyorlar. Herkes ülkemize gelecek, güzelliğe bak abi!”
“Sen hakikaten küfür istiyorsun. Covid vaka sayın 5000’ken kırmızı listedeydin, vakalar 25000’e çıkınca o listeden nasıl çıkarttılar seni? İtibarın sayesinde mi? Düşün biraz düşün, sorgula. Dövize bir göz at, dönen dolapları gör be oğlum.”
“Bugün çok karamsarsın, dövizden bize ne abi! Ne otelimiz, ne de dövizle borcumuz var. Eee, maaşı da dövizle almıyoruz. Bize ne!”
“Ulan hıyar, kıçındaki donun lastiği ithal! Bulgurun, fasulyen, pirincin, buğdayın, kasaplık etin ithal! Doğalgaz, elektrik, petrol ürünleri hep dövizle… Bize ne, öyle mi?
Niye gülüyorsun oğlum? Dur yaa dur… Yine gaza getirdin beni değil mi? Nasıl da biliyorsun bam telimi. Kızdırma oğlum beni, birden coşuyorum işte!”
“Kızmak yakışıyor sana. Çözümsüzlük içinde debelenmen bile bir onurlu duruştur. Aslında kolay yolu seçebilirdin. Ne derlerse eyvallah deyip, ne yaparlarsa alkışlıyabilirdin.
‘Yurt sorunu diye bir şey yok.’
Bravoooo.
‘Belediyelerimiz karar aldı, yurt çıkmamış öğrencilerimize yardım edeceğiz.’
Bravoooo.
‘Kürt sorununu biz çözdük, öyle bir sorun yok!’
Bravoooo.
‘Kürt sorununun muhatabı sadece ittifakımızdır.
Bravoooo.
‘Dağ, taş doğalgaz… Verdikçe veriyor çok şükür. Buldukça buluyoruz!’
Bravoooo.
‘Doğalgaza zam mecburiyetten, dışa bağımlıyız kardeşim.’
Eyvalahhh.
‘Soğan lobisi… Bravoooo! Zincir market terörü… Bravoooo! Döviz lobisi… Bravoooo! Mülk sahipleri zulmü… Bravoooo!
Böyle yaşamak da mümkün! Sorgusuz, sualsiz, beynini kiraya verip teslimiyet içerisinde. Ne dersin abi?”
“Ne mi derim? İyi de tüm bu lobiler güya ülkede cirit atarken, zam üstüne zamlarla yaşam standardı her gün düşerken… soyguncusu, katili, mafyası amip gibi çoğalırken ‘Sen necisin, ne iş yaparsın?’ diye sormazlar mı adama?”
“Sorsalar cevap alırlar mı?”
“Offf sıkıldım ben oğlum. Hadi kahveleri söyle, yeter bu kadar gevezelik. Sorgulayan, araştıran, korkmayan, biat etmeyen bizlere bir fincan kahve, üstüne de buz gibi bir su yakışır.”
“Beşli kahve lobisinde…Kolombiya, Brezilya, Vietnam, Etiyopya ve Endonezya da kuraklık varmış. Kahvenin kilosu yüzde yüz zamlanmış, sadece su söylesem abi! O da musluktan!”
“Numeroloji mi diyordun sen? Oğlum, hayal kurmak da zamlanmadı ya boş ver kahveyi, sen hayal kurmaya devam et…
Yok, motorları maviliklere süreceklermiş de…
Yok, çağdaş ve aydınlık gelecek bizlerinmiş de…
Yok, kardeşlik ve barışla örülü bir coğrafya mümkünmüş de…
Yok, emperyalist güçlerin oyunu gün gelir de açığa çıkarmış da…
Neyin kafası bu oğlum?”
“Hayal de mi kurmayalım?”
“Hayaller içinde avunacağına;
Barınamayan öğrencilere sahip çıksan!
Kadına yapılan zulme karşı dursan!
İşsizliğe, pahalılığa, talana, haksızlığa ses yükseltsen!
Olma mı?”
“Tamam tamam kızma, kahven sade değil mi?”
“Vazgeçtim. Bu ağız tadı, bu yürek sızısıyla kahveden de tat alamam. Bana müsaade, gidiyorum.”
Gitmişti Tamer abi.
Bir pazartesi sabahında, haftaya onun sohbetiyle başlamıştım. Hayal kurmanın kötü bir yanını göremiyordum. Üstelik, henüz hayallerimizi bizden çalamamışlardı.
Günaydın. Sağlıkla dolu ve hayallerinizin gerçekleşeceği bir hafta diliyorum.
Kenan Çığır
27.09.2021
Antalya