1 C
Almanya
Çarşamba, Kasım 20, 2024

Pazartesi Yazıları: Kötülüğün senfonisi – Kenan Çığır

Yazmaya, üretmeye inatla devam ettiğimde; kendimi, mahalle yanarken saçını tarayan “orospu” kadar rahat hissedemiyorum!
Beynim kısa devre yapıyor! Telefonun tuşları birbirine karışıyor, ellerim titriyor, boğazıma bir şeyler takılıyor… yazamıyorum.

Aslında öyküler yazmak istiyorum… Pazartesi sabahı gerek gazete sütununda, gerekse sosyal medyada sonunu merakla bekleyip okumanızı istediğim öyküler… Hani edebiyatta “anlatı” denilen, işin içine kendimi de kattığım aslında tamamen kurgusal kısa öyküler.
Aklınız ilk cümlede kaldı ve “Kenan sen kelsin!” zaten tarayamazsın diyorsanız… o da sizin ayıbınız!

“Rüzgar…” Son günlerdeki kısacık rüyalarımın güzel yüzlü misafirini, patlayasıca beynimden silemiyorum. Üç, sadece üç yaşındaki bir çocuğun çektiği çileyi anlatacak söz bulamıyorum. Kalp ameliyatına giderken salladığı küçücük elini, Belediye Başkanı’nın kucağındaki şirinliğini unutamıyorum.

Sonra yüz kaslarım geriliyor, şakaklarım istemsiz oynamaya başlıyor. Uğradığı cinsel taciz, onu çokkkk uzun yaşamından kopardığı gibi, beni de yavaş yavaş öldürüyor.

Sosyal medyada “Üç yaşında çocuğa tecavüz mü edilir lan!” diye, güya tepki koyan insanların bilinçaltını tek tek çamaşır suyuyla yıkamak istiyorum.

Tecavüz için herhalde üç az geldi! Sizce on iyi mi? Onsekiz? Yirmi beş? Kırk?

Yurtlardaki kadın erkek tüm çocuklara, yaşı onlarca! malum tüm kadınlara tecavüzü mazur gösterebilen bu hastalıklı bilinçaltılar, üç yaşındaki çocuğa tecavüzü çok buluyor! Ahlakınızı, tepkinizi, timsah gözyaşlarınızı seveyim ben sizin!

Öykü yazmak mı? Nefes alamazken mi? Boğuluyorum, genzim duman içinde.

Kaçışan insanları görüyorum… acıyla inleyen ağaçları, kavrulan hayvanları. Hatay yanıyor!

Hatay taammüden cinayete kurban gidiyor!

Bir babanın kucağındaki çocuğu ile yangından koşarak kaçışını öylesine izleyemiyorum, gözlerim yaşarıyor. Yanan evler-arabalar, çaresizlik; Rüzgar’da olduğu gibi yüz kaslarımı geriyor, şakaklarım yine istemsiz oynamaya başlıyor.

Hatay semalarındaki kül ve duman televizyonun hoparlöründen odama doluyor… Nefes alamıyorum, benimle birlikte çok fazla insanın da kafasını evinin camından çıkartıp, hızlı hızlı soluduğunu hissediyorum.

Bu nefret, bu cahillik, bu vicdansızlık bizi hızla tüketiyor, hissediyorum.

Öykü yazmak mı? Şimdilik beklemeyin benden öyle şeyler, biraz ortamımı değiştirip uzaklaşmalıyım buralardan. Pandemi şartlarında da olsa İtalya’ya gitmeliyim! Evet evet İtalya bana hep iyi gelmiştir, ruhum ancak orada bir parça dinginliğe erebilir diye düşünüyorum.
Roma’da daha önce de kaldığım üç yıldızlı otelin web sayfasına giriyorum. Haftasonu ücreti 438 Euro! Biraz pazarlık yaparsam günlüğü bir yerlere çekebilirim de…Uçak bileti, yeme içme, Milano’ya kadar gitmesem de özlediğim bir iki kasabaya bir kaç tren bileti, dönüşte ufak tefek bir iki hediye… Her ödediğin Euro’yu on ile çarptığında:

On günlük bir kafa dinleme sevdası! Hesap ortada… bir araba parası! “Otur oturduğun yerde, halt yeme” diyor bana… “kıskanılan ve kanatlanıp uçan” ülkemin ahvali…
Bu ülke insanın artık iyice yalnızlığa mahkum edildiğini başka nasıl anlayabiliriz ki?

Siyaseten kavga, gürültü, düşmanlaşma, yalnızlaştırılma… zamanla doğru ve tutarlı politikalarla değişebilir elbette. Peki bu ekonomik uçurum nasıl doldurulacak?

Muktedirler; üretmeden, ürettiğini tüm dünyaya pazarlamadan, güvenilir markalar yaratmadan… teknolojiye, argeye, bilime, tarıma, hayvancılığa, insana yatırım yapmadan; bu ülkeyi ve bu ülkenin insanını Afrika’nın da gerisine ittiklerini hala anlıyamıyorlarsa… söz tükeniyor!

Ankara garı katliamında yitirdiğimiz insanların yarası zamanla kabuk bağladı… Şimdilerde, klavye başında çoğunluk, olay yerinde bir avuç insanla, yiten canları anmanın dışında bir eylemimiz yok. Rüzgar’ın yarası da, Hatay’ın yarası da elbette kabuk bağlayacak. İçimizdeki acı ve tükenmişlik duygusu ise bizi asla terk etmeyecek.

Yani sevgili dostlar ortalık alev alev yanarken, kötülüğün ve zulümün bitmeyen senfonisi hiç durmadan çalarken, üç maymunu oynayıp gündemden uzak bir şeyler karalamak bu gün içimden gelmedi. Umarım, haftaya daha neşeli ve hayat dolu öykülerde buluşuruz.
Sizler ve insanlık için; sağlıklı, sevgiyle bezeli ve tüm damarlarınızda barışın huzuru dolu olan… bir hafta diliyorum.

Son Haberler

İlgili Haberler