Fırtına durmuş, yağmur hızlanmıştı. Evinin önündeki rampanın kaygan olmasına aldırmadan, ayağında lastik çizmelerle deniz kenarına doğru iniyordu. “Lodosun kıçı poyraz, poyrazın kıçı lodos!” diye her balıkçının ağzına yakışır biçimde söylene söylene ekmek teknesinin yanına gelmişti.
Aralık ayı yeni teşrif etmiş, 30 Kasım’da etkili olan “Ülker Dönümü” fırtınası onu eve hapsetmişti. Denizin üstünde olmadığı günler nefes alamadığını hisseder, çatacak insan arardı. Bu iki gün boyunca ise dut yemiş bülbüle dönmüştü. Ne karısı, ne de kızı onun bu yumuşak başlı tavırlarına anlam veremiyordu. Kırk yıllık kani… İçine kapanmış, evdekilerle doğru dürüst konuşmayarak bir tuhaf olmuştu yani!
Kardeşi İdris, ondan önce gelip balıkçı teknesini neredeyse sefere hazırlamıştı. Hiç konuşmadan, yıllar içinde otomatiğe bağladikları ufak tefek kalan işleri yapıp, karanlık ve lacivert suların üstünde, sessizliği bozan motorun gürültüsüyle yol almaya başladılar.
Çetin’in suskun hallerine önceleri aldırış etmeyen kardeşi, sonunda dayanamamıştı.
“Ne oluyor, fırtına da dilini de mi kaybettin?”
“Yoo! Konuşacak ne var ki?”
“İyi ya, öyle diyorsan…”
Bir süre sonra, Çetin’in içinde çözemediği sorular, sabahın seriniyle birlikte gürültülü bir nidayla patlamıştı.
“Hani kızların kahramanı babalarıydı?
“Hoppala! Yine ne oldu?”
“Nuran’ın kahramanı annesiymiş. Ona okulda resim yapıp, altına da kocaman ‘kahramanımsın’ yazmış.”
“Anladım… Nuran doğduğu günden beri, koltuğunun altında taşıdığın karpuzlar birden yerlere düşüp kırıldılar. Sesin içine kaçmış, omuzların çökmüş, perişansın… Öyle mı?”
“Bilmem. Üzüldüm sadece. Biraz da kıskandım.”
“Yengem akıllı kadındır; kızıyla kurduğu iletişim, paylaştığı duygular, sabırlı duruşu, onu hep anlamaya çalışıp desteklemesi sayesinde, kızının gözünde kahramanı olmuştur. Ne var bunda? Kasım kasım kasılmaktan başka, sen ne yaptın?
Okuldan biraz geç gelse surat astın, sorguladın, hatta yeri geldi azarladın.
Kendine sevgili etti mi diye hafiye gibi takip ettin.
Yediğine karıştın, giydiğine karıştın.
Sözüm ona tüm bunları onu çok sevdiğinden yaptın. Bir dediğini iki etmedin gerçi; her istediğini aldın, maddi olarak yettiğinden fazlasını verdin, içindeki acaba fırtınalarını susturmak için pohpohladın da pohpohladın. Doğru mu?”
“Abartma, takip ettim ama ona güveniyorum. Sadece ortalık puşt dolu, korkuyorum. Hem kız çocuğun yok, bilemezsin.”
“Bakış açısının kızla ya da erkekle ilgisi yok. Güvenle… can’a, canana, insana güven duymakla ilgisi var.
Hiç kıvırma birader. Senin ailende yetişen, senin büyüttüğün, doğruyu yanlışı sizden öğrenen bir çocuğa güvenmen gerekmez mi? Onun kendi kararlarını kendisinin vermesini bekleyip, saygı duyman ve desteklemen gerekmez mi?
‘Alimden zalim doğar’ diyen hangi atalarsa bok yemişler. Hiç bir canlı kötü doğmaz. Hatta aynı atalar ‘Armut dibine düşer!’ de demişler. Sizin çocuğunuz kötü bir şey yapabilir mi? Yıllardır boşuna kızı üzdün bir de onun kahramanı olmak istiyorsun.”
“O benim prensesim, varsın ben onun kahramanı olmayayım. Anasını çok sevsin, onu kahramanı bellesin, onun dediklerini yapsın o da bana yeter.”
“Hala aynı kafadasın. Kimsenin dediklerini yapması gerekmiyor. O kendi bildiklerini, istediklerini, düşündüklerini yapsın. Gerekirse hata yapsın ama kendi hatasını. Yaptığımız hatalar, seçimler bizi nasıl büyüttüyse ona da çerçeve olacaktır. Sevgi şarta bağlanmaz birader. İstediklerimi, söylediklerimi, hoşlandıklarımı yaparsa daha çok severim, daha çok benim kızım olur, daha iyi anlaşırız gibi saplantıları bırak.”
“Sazı eline aldın mı susmak bilmiyorsun. Ben, bugüne kadar onun ayağına taş değmesin diye uğraştım. Söyledim, söylendim, onu üzdüğümde de gözyaşımı içime akıttım. Sadece onun iyiliği için çırpındım.”
“Aksini söyleyen yok ama bir farkla: Onun iyiliğini, kendini iyi hissetmene bağladın. Kızını düşün yapında yarattığın kalıpların içine sokmaya çalıştın. Bunları söylüyorum diye kızma bana. Sen iyi bir adamsın. Amacın hiçbir zaman ona zarar vermek olmadı. Lakin bir taraftan onu pohpohlarken, bir taraftan da bu baskılı korumacı tavrın onun ruhunu incitmiş olabilir mi? ”
“Bilmiyorum… Bir ‘kahramanım’ kelimesinin beni bu kadar dağıtacağını düşünmemiştim.”
“Dedim ya, sen iyi bir adamsın. Etrafta kızını, bacısını, karısını severken eziyet eden… hatta öldüren şahsiyetsiz dolu. Sen kızını çok seviyorsun, kızın da seni çok seviyor… bundan eminim. Bence ne kahraman olmaya çalış, ne de onun seçimlerine engel… Sadece yanında olduğunu hissettir ve ne zaman ihtiyaç duyarsa koşulsuz olarak sana gelebileceğini bilsin, sonrası hepinizin mutluluğu olacaktır.”
“Attığın nutuklar bittiyse, meraya geldik. Geç makaranın başına. Bu arada sağol İdris. İki gün tüm devrelerim kapanmıştı. Hem deniz, hem de sen iyi geldiniz.”
“Düşünme artık, madem yeniden açıldı devrelerin… haydi birader rastgele.”
Günaydın. Sevgiyle dolu ve kızçelerin ayağına taş değmeyeceği bir hafta diliyorum.
Kenan Çığır
06.12.2021
Antalya
Foto: Pixabay / Pezibear