8.4 C
Almanya
Salı, Kasım 19, 2024

Pazartesi Yazıları: Kafamın içindeki halay! – Kenan Çığır

“İnsan tanımak… Ne kadar zor olursa olsun insanı tanımaya çalışmak, yazan bir insanın vazgeçilmezi olmalıdır. Birçok kez yaş tahtaya basılsa da insana yönelik birikim olmadan… Yaşantısına ait bilgi olmadan… Hassasiyetlerine ait görgü olmadan… Yazmak ne mümkün!”

Tamer abi yine coşmuştu… Fırça üstüne fırça yiyiyordum. Oysa sadece balkondaki koltuğumda yorgun argın oturuyordum. Karşımdaki koltuğa ne zaman geldi, ne zaman kafamın içindekilerine girdi, neden böylesine kızdı anlamıyordum.

“Nebil Özgentürk Yaşar Kemal hakkında ne demiş? Onu da mı duymadın? Okumuyor musun oğlum sen? Okumuyorsan nasıl yazacaksın?”

“Ne demiş abi?”

“Demiş ki:

‘Köy köy, ev ev, kasaba kasaba dolaştı, insanı tanıdı ömrü boyunca. Yazdıkça yazdı. İnsanlığı anlattı kaleme sarıldıkça.’

Ömrü boyunca tanıdığı insanlarla ilgili hiç mi hayal kırıklığı yaşamadı sence? Hayal kırıklıkları da yaşamın değişkenliğinin argümanı değil midir? Sence hayatın her evresi toz pembe mi?”

“Yahu ben ne dedim? Ağzımı açmadan şu koltukta oturuyorum! Düşünmeyeyim mi? Niye giriyorsun beynime abi? Hem Yaşar Kemal gibi büyük bir değerin ölüm gününde beni niye utandırıyorsun?”

Gerçi beynimde dolaşan tilkileri düşününce adam haklıydı:

İnsan tanımak ve biriktirmek adına saçma sapan insanlara verdiğim değerleri, onların kendini “değerli” sanmasına yol açan tavizlerimi, dostluğun arkasından iterek insan kaybetmemek adına kendime yaptığım haksızlıkları düşündükçe şakaklarım zonkluyordu.

İyi de bunları niye şimdi düşünüyordum ki?

“Haklıyım tabi ki!” dedi, “Düşünüyorsun çünkü; hala bazı insanları hayatından çıkartmakta tereddüt ediyorsun! Düşünüyorsun çünkü; gördüğün ya da duyduğun bir şeyler seni geçmişe çekmeye devam ediyor.”

Vay vay vay… Her şeyi de biliyordu! Her şeye de bir cevabı vardı!

“Tamer abi çık kafamın içinden…” diye balkondaki koltukta bas bas bağırıyordum. O sakin sakin fırçalarına da sorularına da devam ediyordu.

“Hayattaki en büyük başarın ne senin?”

Seni kafamın içinden çıkarabilsem, onu derdim! Diye düşündüm, düşünmez olaydım.

“İmdat çekici gibi beni kullanmasını biliyorsun! Karmakarışık ve yorgun bir haldesin! Baktın yazamıyorsun, ‘Tamer abiyle sohbet ederim, ortaya bir şeyler çıkar’ diye düşünmesini biliyorsun da niye beni buruşturup atmaya çalışıyorsun?”

“Estağfurullah abi!”

“Söyle, en büyük başarın ne?”

“Ne bileyim abi? Başarı dediğin göreceli bir kavram.”

“Geçmişle hesaplaşmamak değil mi? Hep ileriye bakman değil mi? Bugüne kadar; olaylara, dostluklara, ilişkilere bakışın; ‘O anda ne olduysa… doğru ya da yanlış o anın şartlarıyla oldu: Tavizler, coşkular, hüzünler geri alınamıyorsa niye durup da geçmişi kurcalayayım? Demek ki oraya kadarmış’ diyen, sen değil misin? Şimdi niye o tilkilere kafanda halay çektiriyorsun?”

Yine haklıydı Tamer abi. Geçmişe tutunup da kendini yük altına sokmanın ne anlamı vardı? Ruhunu arındırmanın en iyi yolu affetmek ve unutmak değil miydi? “Bir hareketi görmezden gelmek çoğu zaman öcünü almaktan daha iyidir.” Diyen Seneca haksız mıydı?

İnsan kaybetmeme mücadelesi nereye kadar sürecekti? Karşınızdaki sizden gitmeyi, yitmeyi istiyorsa mücadele etmenin ve beyninizi böyle insanlarla meşgul etmenin ne anlamı vardı? Sahiplenme girdabının kişiliğimizi derinlere çekerek bizi boğmasına seyirci kalabilir miydik?

Tamer abinin kafamın içinde dönüp duran her düşünceye, her soruya bir katkısı vardı:

“Haklısın. İnsanların davranışlarında kimi zaman sevgi değil sahiplenme güdüsü, ilişkiyi çoğaltma çabası değil çıkarı için kullanmak ağır basmıştır. Çürük bir kaç elma için koskoca elma sepetini çöpe atacak halimiz yok! Kafandaki şu tilki halayını boz, affet, unut ve yoluna devam et.”

Elbette öyle yapacaktım.

Son söylediklerinden sonra Tamer abinin görüntüsü karşı koltuktan, sesi kafamın içinden çekip gitmişti. Giderken tilkilerimi de önüne katmış, beni yalnız bırakmıştı. Her zaman olduğu gibi, “Aşk Gözlüğü” mucidi Tamer abi yine bana iyi gelmişti.

Sepetteki sağlam elmaları, bugüne kadar biriktirdiğimiz güzel insanları anmak ve teşekkür etmek yorgunluğumu tamamen alacak, Tamer abinin üzerimde bıraktığı güzel duygular katlanacaktı, inanıyordum.

Son günlerde Türkiye’nin her yerinden, İngiltere’den, Almanya’dan; gelen, arayan, yazan ve yanımızda hissettiğim tüm dostlar iyi ki varsınız… Güzel insanlar, can dostlar biriktirmişiz… Belki de Tamer abinin sorusunun bendeki cevabı da buydu:

Hayattaki en büyük başarım; güzel insanlar biriktirmek olmuş…

Sağlıklı ve mutlu bir hafta diliyorum.

Son Haberler

İlgili Haberler