4.1 C
Almanya
Perşembe, Nisan 25, 2024

Pazartesi Yazıları: Diline, beline – Kenan Çığır

Dünya ülkelerini özgürlükler, fırsat eşitliği, kültür birikimi, zenginlik, askeri ve siyasal güç ya da hangi kriterlerle gözünüzde büyütürseniz büyütün… toplumların cahilliği yüzde yetmişin altına düşmüyor. Yüz yıllardır toplumu yönetmek, yöneltmek isteyen erk sahiplerinin vaz geçemediği ve şehvetle sarıldığı tek gerçek cahillikti ve dünya döndükçe bundan vaz geçmeye de niyetleri olmayacak.

2016 yılında yapılan bir araştırmada* Çin dünyanın ikinci en cahil ülkesi olurken, ABD beşinci en cahil ülkesi olmuştu. Merak edenler için Türkiye ise dünyada dokuzuncu en cahil ülke!
Bu yazıyı okuyan herkesin de bildiği gibi, toplumlar ne kadar cahil olursa, erkin onların üzerinde söz sahibi olma olanağı da o kadar artmaktadır.

Söz sahibi olma meselesi çok derin ve çok karmaşık bir konu olsa da erk sahiplerinin kullanabileceği, bir lafıyla sokaklara dökebileceği, istediği her şeyi yaptırabilecekleri; düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan, sadece efendisinden aldığı emirleri uygulayan bir güruh tarihte her zaman ola gelmiştir.

Milosevic’in “Savaş içindeyiz. Silahlı mücadele değil ama silahlıları da olabilir!” dediği meşhur konuşmasından sonra Sırplar son sürat silahlanmış, Kurban Bayramı öncesi geceler boyunca Saraybosna sokaklarında “Unutmayın ki Müslümanlar olarak bu bayramda kanlı baklava yiyeceksiniz!” diye, küçük kağıtlar dağıtmışlardı. Yan yana büyüyen, çalışan, paylaşan halklar düşman olmuş, sonuçta dokuz bine yakın Boşnak katledilmişti. Sonuç kandı, ölümdü, acıydı…

Komşu komşuyu katletmişti, katledilmesine seyirci kalmıştı, olan biteni görmemezlikten gelmişti. Üstelik olanlara sevinenler hiç de az değildi.

Kışkırtmak üzere atılan bir bomba, düzmece ve yalan haberler, “organize ve toplu saldırılar” sonucunda 6-7 Eylül de Rum azınlığa İstanbul’da yapılanlarda; daha dün komşuyken, daha dün ‘merhabaya’ ‘merhaba’ söyleyenlerin cehaletinin ve aymazlığının hiç mi payı yoktu. Olayı tezgahlayanlar, o linç ve talan girişiminde bulunan güruhu ne de güzel (!) provoke etmişti. Sonuç kandı, ölümdü, acıydı…

Komşu komşuyu katletmişti, katledilmesine seyirci kalmıştı, olan biteni görmemezlikten gelmişti. Üstelik olanlara sevinenler hiç de az değildi.

19 Aralık 1978 de sinemaya atılan bir ses bombasıydı güya tetikçi… Aynı yılın Nisan ayından itibaren çatışmalar olmamış ve hazırlıklar yapılmamış mıydı? Nüfus sayımı bahanesiyle bazı evlere konulan çarpılar cahil halkın gözüne hedef olarak sokulmamış mıydı?
“Allah için savaşa!”
“Komünistleri kim öldürürse kırk kere haca gider, onlar camilere saldırdı!”
Diye yapılan kara propagandanın, Maraş sokaklarında cahil halk üzerinde yaratacağı etki elbette biliniyordu. Kenan Evren denen faşist ve alçak darbeci de darbesine zemin yaratacak ortamı bulmuş, olaylar karşısında ellerini ovuşturmaktan başka hiç bir şey yapmıyordu… Sonuç kandı, ölümdü, acıydı…

Komşu komşuyu katletmişti, katledilmesine seyirci kalmıştı, olan biteni görmemezlikten gelmişti. Üstelik olanlara sevinenler hiç de az değildi.

Bu yazıyı okuyanların genzindeki duman kokusu 2 Temmuz 1993 gününden beri çıkmıyor, bunu bilmemek ne mümkün! Bir kitabın yayınlanması bahane edilerek, cuma namazı çıkışında:
“Sivas laiklere mezar olacak!” Sloganlarıyla yönlendirilen güruh; otuz üç yazar, ozan ve düşünürü katletmedi mi? Bir şenliğin katliama dönüştürülebileceğinin ve bunu yaparken toplum mühendisliğinin öneminin ispatı sağlanmadı mı? Sonuç kandı, ölümdü, acıydı…

Komşu komşuyu katletmişti, katledilmesine seyirci kalmıştı, olan biteni görmemezlikten gelmişti. Üstelik olanlara sevinenler hiç de az değildi.

Dünyadan ve Türkiye’den bu örnekler çoğaltılabilir… Resmi tarihçilere göre isyan olsa da; okuyan, araştıran, vicdan sahibi herkes için gerçekte bir katliam olan Dersim olayları gibi!

Burada anlatılmaya çalışılan; yukarıdaki ve benzer olaylar için gerçekte ne olduğu, öncesi ve sonrasında yaşananlar, müsebbibi kim gibi sorulara cevap aramak değil. Anlatılmaya çalışılan yine ve yeniden tarihten dersler çıkartmadan, hatta belki de tarihi tam da yapacaklarına kaynak olarak gören bazı güruhlar yine halkları kaşımaya başladılar.

Irkı ırka…
Dini dine…
Mezhebi mezhepe…
Kardeşi kardeşe…
İnsanı insana..

Kırdırmaktan doymayanlar, vazgeçmeyenler, siyasi geleceklerini olası bir Kürt – Türk halk çatışmasında görenler yine kollarını sıvamış gözüküyorlar. Bir partiyi ve ona oy veren milyonları yok saymanın, hiç bir yasal dayanak olmadan büyük bir kitleyi terörle ilişkilendirmenin amacı başka ne olabilir ki?

Bir partiyi sevip sevmemek, düşüncelerini kabul edip etmemek özgürlüktür. Bir partinin aldığı oyları ve o partiyle yürümek isteyen insanları yok saymak ise düpedüz faşist bir cahilliktir.

Herhangi bir partinin terör örgütü ile ilişkisi varsa bu süratle ispatlanmalıdır. Milletvekili olup da terörle ve teröristle ilişkili olanlara yasaların gereği neyse o elbette yapılmalıdır. Sadece “itibarsızlaştırma” amacıyla bir yola çıkılıyorsa, bu oyun çok büyük tehlikeler arz etmektedir.

Kamuoyuna bırakılan provokasyon bombalarının birer birer patlatıldığı bu günlerde, nereden ve kimden gelirse gelsin teröre karşı olan ve lanetleyen, hiç bir partiyi düşün yapıma uygun bulmayan biri olarak bu satırlarda adalet ve vicdan peşindeyim… Tehlikeli sulara bırakılan o provokasyon bombaları sonucunda yapılmak isteneni görmemezlikten gelemiyorum. Bir terör örgütü ile bir halkı aynı gören zihniyeti toptan reddediyorum.

İstisnasız herkesin, özellikle de erk sahiplerinin dillerine sahip çıkıp; halkı, halkları, cahil güruhları provoke etmekten uzak durmasını ve bu topraklarda yeni acıların yaşanmamasını diliyorum. Bir ülkeyi göz göre göre parçalayacak tezgahların, o ülke halkının yararına olmadığını anlayamayan insanların bu kadar da cahil olmasını kabullenemiyorum. Her acı olayda tekrarlanan nakaratı değiştirmek istiyorum:

Komşu komşuyu katletmesin. Sevgi her şeyin temeli… Katledilmelere hiç kimse seyirci kalmasın. Tepkisizlik prangaların sebebi… Olan biteni görmemezlikten gelenler bu topraklardan olmasın. Körlük tüm dünyanın kaderi…

Provokasyonu, nefreti, düşmanlığı, yok saymayı kabullenmeyenler “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…” çoğalsın. Barış… her şeye rağmen barış, onurlu insanın ilk dileği…

Sağlıklı ve mutlu bir hafta diliyorum…

Kenan Çığır
08.03.2021
*İngiliz araştırma şirketi Ipsos MORI 2016 yılında yapmıştır.

 

Son Haberler

İlgili Haberler