Kırmızı, siyah, gri, yeşil bavullar çıkıyordu bir bir apartmanın kapısından. O, giden dostlarının yüzüne uzun süre bakamıyor, gözleri bavullarda kitlenip kalıyordu.
Ne olursan ol, kim olursan ol, hayatla ilgili ne biriktirirsen biriktir… Eninde sonunda ve an itibariyle bir bavulluk insandın işte! Geçmişini ve geleceğini bir bavula sığdırıp, geride herşeyini bırakarak yollara dökülme zamanıydı, zamanlardan.
Darina, yedi katlı apartmanın önünde dikilmiş, aşağıdan yukarıya, yukarıdan aşağıya kat kat hatta pencere pencere gözlerini gezdiriyor, en çok da ikinci kattaki kendi dairesinin perdelerinde duraksarken dua eder gibi mırıldanıyordu.
“Bu eve gelin geldim, kızım bu evde doğdu. Düne kadar, bu evden kızımı gelin yapar, bu evden cenazem çıkar diyordum… Yolunu şaşırmış ya da hedef gözetilerek atılmış bir bombayla yıkılırsa bu bina, döndüğümde… -elbette dönebilirsem demek daha doğru- anılarımda buraya dair neler saklı kalacak? Bu mahallede ya da bu sokakta bir kaç yıl sonra bizleri kimler hatırlayacak?
Yaşanmış sevdalara, sevinçlere, kahkahalara… acı ve gözyaşlarına şahit duvarlar birer moloz yığınına dönüşürse, önce anılarımız uçup gidecek bizlerden, sonra da bir bir bizler komşularımızın hafızalarından.”
Mırıldanması bittiğinde, dikildiği yerden ayağını süre süre ayrılıp, evinin içine gözyaşlarıyla ve kafasında binbir soruyla girmişti. Önce ruhundaki ve aklındaki sıkıntıları dizginlemesi sonra da kızı ve kendisi için bavulunu toplaması gerekiyordu.
Kocasının savaşı reddetmesine, hayata tutunabilme adına bilinmeze mülteci olmasına, savaşa taraf olan güçlerce izin yoktu. Kadınlar ve çocuklar savaştan kaçarken, geride bıraktıklarının yarattığı travma ölümden de beter değil miydi?
Hızlı ama telaşsız bir koşuşturma içerisinde; yatak odasından salona, salondan mutfağa geçerken, mümkün olduğu kadar hem kızından hem de kocasından yüzündeki kederi saklamaya çalışıyordu.
Bir kaç resim, bir miktar nakit, bir iki üst baş, olmazsa olmaz ilaçlar, kızı için bir bebek… Başkaca bir şey sığmıyordu kahrolası sapsarı bavula.
Sehpanın üstündeki biblolardan da… alıp da hala okuyamadığı kitaplardan da… kızının yatağına elleriyle yaptığı örtüden de… ayrılmak o kadar kolay mıydı?
Starliçe, yuka, deve tabanına gözü gibi bakmıştı yıllarca… oysa kabul edilebilir savaş zayiatı olması kesindi bomboş evde kaldıklarında. Sığmazdı ki, bu güzelim bitkiler önündeki şu dandik sarı bavula.
Biblo, çiçek, kitap, örtü, koltuk, sehpa, elbette olmasa da olurdu. Hatta kıyafet, resim, ilacın da canı cehenneme! Bavuldaki herşeyi çıkartsa… kocası sığar mıydı bavula? Kızının elinden tutup, kocasını da güçlükle fakat azimle elleriyle taşısa, sınırdan yeni hayatlarına geçebilirler miydi mutlulukla?
Böyle bir ortamda düşüncelerine kendi bile hayret ederek, Darina kapadı sarı bavulun kapağını. Savaş başladığından beri her türlü senaryoyu konuşmuşlar, geçici tahmin ettikleri ayrılığa birbirlerini hazırlamışlardı. İşte o an gelmişti.
Kocasının dudaklarından uzun uzun öptükten sonra bir eliyle kızını sımsıkı tuttu. Diğer elinde dandik sarı bavulun sapı… Bir başka ülke sınırına doğru ve hiç arkasına bakmadan yürümeye başladı.
Erk sahipleri, ilk çağlardan beri savaşmak için türlü nedenler yaratıp bin bir bahane üretirken… Dünya üzerinde çeşitli zamanlarda ve çeşitli yerlerde, hayatlar bir bavula sığdırılmaya çalışılıyor ve kadınlarla çocuklar başta olmak üzere insanlık köklerinden acımasızca kopartılıyordu.
Saraylara, konaklara, apartmanlara sığmayan hayatlar, maalesef bir bavula sığmak zorunda kalıyor… tekerlekli ya da tekerleksiz… sarı, siyah, yeşil, gri, kırmızı bavullar mültecinin en yakın dostu, en kıymetli varlığı oluyordu.
Ukrayna’da Darina nezdinde isimsiz kadınlar,
Suriye’de Zilan nezdinde isimsiz kadınlar hayatlarını bir bavula tıkıştırıp bilinmeze yürürken… Dünya üzerinde şiddet ve insan hakları ihlallerinden dolayı 82 milyona ulaşan mülteci sayısı, çekirdek çitleyip televizyondan savaş seyrederken gün be gün artmaya devam ediyor.
Savaşın coğrafyasıyla birlikte zulüm gören insanların; rengi, dini, adı değişse de kan ve gözyaşı denizinde her zaman ve her yerde insanlığımız boğuluyor…
Lütfen düşünün… Hangi renk ve boyutta bir bavula yaşamınızı sığdırabilirsiniz?
Günaydın…
Yazımız anlamında bir bavula hiçbir zaman ihtiyacınızın olmamasını dileyerek,
Sağlıklı ve barışla bezeli bir hafta diliyorum…
Kenan Çığır
07.03.2022
Antalya