9.3 C
Almanya
Salı, Nisan 23, 2024

Ölümünün 57. yıl dönümünde Nazım Hikmet

NAZIM HİKMET’E SELAM…

Metin PEKER – Karikatürcüler Derneği Başkanı

Beden bu dünyadan çekip gittiğinde, o bedenle bedenlenmiş yaratıcılık, yetenek, var oluş ve söz dimdik ayakta durur, günbegün büyür.

Nazım Hikmet, o bildik deyişle, Türkçenin ve şiirin büyük, bilge ve bükülmez çınarını anımsamanın, bedensel göçmüşlüğün acısıyla değil ama hüznü ve lirik tınılarıyla anımsanın iklimi içerisindeyiz.

Yıkıcı, haşin rüzgarlara bir yaşam boyu göğüs germeler, hapishanelerde yıllarca volta ve şiir yaratmak için atılmış adımlar, yine zorunlu bir sürgünle nihayete erdi.

“Bu hasret bizim,” demişti Nazım Hikmet. O hasret, emeğin hakkını almasına dönük bir hasretti, aynı zamanda özgürlüğün yurdun dört tarafında her türden insan tarafından bir Gül olarak yakalara takılmasına dönük bir hasretti. Aşka, eşitliğe, dayanışmaya ve direnmeye duyulan hasretti. Şairin o hasreti dinmedi, sürüyor. Çünkü eşitsizlik yurdun üstüne bir kara duman gibi çökmüş, özgürlük bir ıslık olarak bile çalınacak olmaktan uzağa itilmiş. İşte sanat ve onun asi çocuğu karikatür, bu buz kesen atmosferde emekten yana, özgürlük türküleri için, özgürlük çizgilerinden yana, onurlu ve tutarlı yürüyüşünü sürdürmektedir. Bu yürüyüşü daha önce hayatlarını ortaya koyarak sürdürenlere bir saygıdır aynı zamanda sanatın ve özelinde karikatürün inancı.

Nazım Hikmet! Bugün Türkçe kıvrak, bükümlü ve daha şense bunda onun şiirsel hazinesinin büyük rolü yok mu? Elbette var. O dilin olanakları içinde düşünürken çizgilerin adanmış neferleri elbette Nazım Hikmet’in dil kıvılcımlarıyla tutuşanlar, onun “Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim…” diye nitelendirdiği Türkçeye baktılar ve onunla gönendiler. Çünkü dil, toplumu, ilişkileri oluşturan, ona esneklik ve ivme kazandıran güçlü bir etmendir.

Bugün, basitlik kulvarlarında cehalet sergileyerek Nazım Hikmet’e laf saydıran “sanatçılar”, ona saldırdıkları sözcüklerin, onun dilinin prangaya vurulamayan kuvvetinin bir yan sızıntısı olarak geldiğini bilmezler. Olsun, böyleleri de var ve olacak. Hüner, güce yaslanmak değil, insanca bir birikime yaslanmak ve hak bilinen yoldan şaşmamaktır.

“Bir ressamın yalnızca resim yapma tutkusu değil aynı zamanda resmettiği insanlara dair de tutkusu olmalı,” demişti, güçlü öngörülerin sahibi, sosyolog Emile Durkheim. Aslında, salt ressamın değil, bilimum sanat dallarının insana dair tutkusundan bahsetmemiz mümkün. Çünkü tutku olmadan sanat olmaz, hayat hiç olmaz. Tutkunun sihirli, yaratmaya ayarlı saati sayesindedir ki, dünyayı yaşanabilir, içinde varolunabilir bir kıvama doğru götürülmek için sanat büyük bir uğraş vermektedir. Aksi halde dünya aşırı tek boyutlu, yavan bir yer olmanın ötesine geçemezdi.

Hayatın içinden sanatı çekip alırsak geriye ne kalır? Sıradanlık, korku, çekişme, açgözlülük, kibir, hırs, işin özü kendini bilmezlik…

Hayatı soluklandıran sanat, daima övgüyü, sevgiyi, anımsamayı ve değerbilirliği hak etmektedir. Onun haksızlıklar, yıkılışlar, yokluklar, çaresizlikler, güçsüzlükler sofrasına oturma kudretine sahip olması onun bu yıkılmaz kavrayış ve direncinden ileri gelir. Bunu daha bir ileri görüşlülükle birleştirme noktasında kendisine hayatın iyileştirilmesi, toplumun iyileştirilmesi misyonunu biçer. Burada, yenilikçi güçlerin devrimci düşünceleriyle birleşen bir damar vardır, bu damarı yorulmakbilmez bir kararlılıkla karikatür de sahiplenir.

“Giderayak işlerim var bitirilecek, / giderayak. / Ceylanı kurtardım avcının elinden / ama daha baygın yatar ayılamadı. / Kopardım portakalı dalından / ama kabuğu soyulamadı. / Oldum yıldızlarla haşır neşir / ama sayısı bir tamam sayılamadı. /Kuyudan çektim suyu /ama bardaklara konulamadı.” Nazım Hikmet, peşinde koştuğu idealleri, metaforlar eşliğinde böyle şiirleştiriyordu. Ama bu ideallerin yarım kalışı, yarım bırakılışı dünyanın ahvali ile bağlantılı idi. Sanat, bu ideali sürdürüp tamamlamaya adanmışların safındadır. Nazım Hikmet’in şiirlerinin safındadır. Çünkü, hayatı güzelleştirmek için sorgulamak, sorgulamak için düşünmek, düşünmek için sanatın kışkırtıcı diline gereksinim vardır ve hep olacaktır da. Bu yüzden Nazım Hikmet’e selam her daim yürürlükte olacaktır.

Son Haberler

İlgili Haberler