2.3 C
Almanya
Çarşamba, Kasım 20, 2024

Ölüm İlanı – Ayşegün Korkmaz

[email protected]

Bu bir ölüm ilanıdır. İçimdeki Anaç Ruh’u öldürdüm. Üstelik bunu yaparken her bir hücremle, sarsıla sarsıla, hayatımdaki en büyük zevki duydum. İşlediğim suçun benden başka sorumlusu, tetikçisi ya da azmettireni yoktur. Bununla birlikte, hafifletici nedenleri gözden kaçırmamak gerektiğini düşünüyorum. Beni kendime ait bir yaşamım olabileceği düşüncesinden bütünüyle uzaklaştırmış ve kıskıvrak yakalayıp avucunun içine almış bir düşmandan söz ediyoruz. Aramızdaki iktidar mücadelesi, er ya da geç, birimizin ölümüyle sona ermek durumundaydı. Yani diyebiliriz ki, ben onu öldürmesem, bu kez o beni öldürecekti.

Hayatımın değişik dönemlerinde üstümde çok farklı etkileri olmuştur. İçlerinde en kötüsü, bıktıran, nefret ettiren bir ruh haliyle, çocuklarımı takıntı haline getirmesiydi. Konu bir insanın üstünde hüküm sürmekse, doğal olarak en kolay hedef, çocuklar olacaktı. Bununla ilgili bahanesi boldu: “Onlar kendi başına ayakta duramaz.” İtiraz söz konusu olduğunda, psikolojik baskısı da hazırdı: “Sizi büyütmek için saçımı süpürge ettim.” Ama zamanla bütün bu sözler, artık pirim yapmaz oldu.  Gölge gibi peşinde dolaşan, sorumluluk duygusunu abartıp hayatına müdahale etmeye çalışan bir anneyi hangi çocuk ister ki! Aslında her şey bu noktada başladı. Anaç Ruh’a indirdiğim en büyük darbe,  onların birer birey olduğu gerçeğini dile getirmekti.

ayse-2Tam da bu darbe öncesinde, benden en çok istediği şeyi yerine getirmiştim. Mükellef bir sofra kurup tüm aile bireylerini etrafına toplamak… Bu olay Anaç Ruh için ne denli önemlidir, bilemezsiniz. Aile bireylerinin kılığında yavaş yavaş işler içinize. Kim zaman çocuk olur yüzü, kimi zaman koca. Zaten adının Anaç Ruh olduğuna bakmayın. Etki alanı, hiçbir zaman çocuklarla sınırlı kalmaz. Çünkü ona göre erkekler de birer çocuktur. Gerisini tahmin etmek çok da zor olmasa gerek. Yapış yapış, boğucu, bunaltıcı ilişkiler, canından bezmiş erkekler… Oysa her güzel şey gibi aşkın da bir ağırlığı olmalıdır. Her zaman yeniden üretmelidir kendini. İnsanlara yaşam alanı bırakmalıdır.

Çevresine at gözlükleriyle bakan Anaç Ruh’un doğasındaki aşk da annelik duygusu gibi dengesizdi. Çünkü o Yeşilçam filmleriyle zehirlenmiş bir toplumun ürünüydü. Kariyerin, sosyal çevren ve hayallerin aşktan ibaretti. Ölümüne sevmekti aşk. Hayatı tek bir insana odaklayarak cehenneme çevirmekti. Kendi başına ayakta kalma düşüncesinden uzaklaşmaktı. Kanatlarını kör bıçaklarla kesip kendi kıyılarında yaşamaya mahkum olmaktı. Hayal gücünü sonu mutlu biten aşk filmlerine indirgemekti.

Her şey birdenbire gerçekleşti. Aşk acısıyla kıvrandığım bir cinnet anında, bütün bunları değiştirebileceğimi fark ettim. Bu, Anaç Ruh’a indirdiğim ikinci büyük darbe oldu. Yaşamak vardı oysa unuttuğum… Okumak, yazmak vardı. Gecenin sessizliğini hissetmek vardı doyasıya. Anaç Ruh’u etkisiz hale getirmek, bütün bunları görmemi sağladı. İçimdeki koskoca nehri harekete geçirdi. Nasıl da coşuyor, köpürüyordu suları. Dalga dalga yükseliyor, bütün bedenime yayılıyordu. Kelimeler halinde dökülüyordu sonra. Kelimeler, cümlelere dönüşüyordu.

Kalemi bırakırsam yeniden canlanır diye korkuyorum. Yazmaktan bütünüyle uzaklaşmam için elinden geleni yapar yine. Çocuklarıma olan düşkünlüğümü hatırlatır. Ya da aşkı yerleştirir hayatımın merkezine. Elimde temizlik bezi, evin içinde koşturup durmam için kışkırtır. Ailenin önemi hakkındaki o bitmek tükenmek bilmeyen nutuklarını atar. Ya da bu kez annemin kılığında girip çocuklarıma karşı onun gibi verici olmamı ister.

Ama beni bir daha esir almasına izin vermeyeceğim. Düşmanımı çok iyi tanıyor, hangi silahla etkisiz hale getirmem gerektiğini artık biliyorum. Anaç Ruh acıyla kıvranırken şakaklarından sızan mürekkebi görebiliyorum. İşte bunun için, durmaksızın yazıyorum.

Son Haberler

İlgili Haberler