7.6 C
Almanya
Salı, Kasım 26, 2024

ÖDP isim değiştirdi

Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) 8. Olağanüstü Kongresi Ankara İnşaat Mühendisleri Odası Teoman Öztürk Salonu’nda başladı. ÖDP üye ve delegelerinin geniş bir katılım sergilediği kongrenin gündemi isim değişikliği.

ÖDP 8. Olağanüstü Kongresi, saat 11:00’da yapılan saygı duruşu ve divan seçimi ile başladı. Kongre, parti delegeleri ve Genel Merkez yöneticilerinin konuşmalarıyla devam ediyor.

ÖDP’nin isim değişikliği önergesi sunuldu. Partinin yeni isminin ‘Sol Parti’ olması önerildi.

ÖDP Başkanlar Kurulu üyesi Önder İşleyen, isim değişikliği önergesine dair yaptığı konuşmada, “Biz sadece bir isim değişikliği için yola çıkmıyoruz, biz düzen değişikliği için yola çıkıyoruz. Yeni bir devrimci yürüyüşü başlatıyoruz” dedi.

ÖDP’nin ismini ‘Sol Parti’ olarak değiştirmesi konferans delegeleri tarafından kabul edildi.

Parti isminin kabul edilmesinin ardından kongreye ara verildi.

ÖDP 8. Olağanüstü Kongresi, verilen aranın ardından devam ediyor. Konferans delegeleri tarafından kabul edilen partinin isim değişikliği önergesi kongre delegelerinin oylarına sunulacak.

Delegeler kabul etti, ÖDP’nin ismi değişti, Sol Parti oldu İşte Sol Parti’nin logosu:

ÜLKENİN DÖRT BİR YANINDA BU YILDIZLI BAYRAĞI ÖRGÜTLEMEK İÇİN ÇALIŞACAĞIZ

Konferansımızı gerçekleştirdik, manifestomuzu birlikte oluşturduk. İsmimizi belirledik ve yola çıkıyoruz. Şimdi bütün söylediklerimizi, eylemle güçlendirme zamanı. Hepimiz seferber olarak binlerce üyeyi Sol Parti’ye kazandırmak için çalışacağız. Ülkenin dört bir yanında bu yıldızlı bayrağı örgütlemek için çalışacağız. Sol Parti için seferberlik başlatacağız. Mahallelere, köylerde, her yere bu iddiayı taşımak, ikna etmek, örgütlemek için seferber olacağız. İnadına sol, inadına devrim, inadına sosyalizm.

ÖDP 8. Olağanüstü Kongresi’nde alınan isim değişikliği kararı ardından Sol Parti, ilk Twitter mesajını #ŞimdiSOLzamanı etiketiyle paylaştı.

Olağanüstü Kongre’de ÖDP manifestosu okundu:

“12 Eylül faşist rejiminin açtığı yoldan yürüyen, emperyalist kapitalist sistemin döşediği taşlara basa basa palazlanan siyasal İslamcı tek adam rejimi, milliyetçi payandaya karşın ayakta durmakta zorlanıyor. Bütün devlet kurumlarını; medyadan toplumsal örgütlenmelere varıncaya değin her şeyi zapt-u rapt altına almaya çalışan; odağında İslamcı dünya görüşünün yer aldığı bu baskı rejimi varlığını sürdürmeye çalışıyor.

Bu ülkenin ilerici devrimci geleneği, uzun dönemde kök salan ve cumhuriyet döneminde derinleşen Aydınlanma birikimi, asla ve asla dinci milliyetçi bir gericilik önünde boyun eğmedi, eğmeyecek.

Bu süreç içinde önemli siyasal görevler üstlenen ÖDP, ülkenin ve sol hareketin çok kritik dönemlerinde aldığı politik tutumlarla siyasal İslamcı rejimin kurulmasına engel olmaya çalışan güçler arasında yer aldı. Hayatın doğruladığı siyasal tespitleri pratiğe taşımakta yetersiz kaldığı ise tartışmasız bir gerçekliktir. Solun, sosyalist hareketlerin bütün zaafları ÖDP açısından da geçerli sayılmalıdır.

Şimdi yeni bir kritik eşik önümüzde duruyor. Yerel yönetim seçimlerinde AKP-MHP bloğunun geriletildiği ama yıkılamadığı bir süreçteyiz. Egemen güçler, miadını dolduran bu gerici iktidarın yerini alacak, ondan çok da farklı olmayan bir sağ iktidarın arayışı içindeler. Oysa bugünkü gerici iktidara karşı toplumda çok güçlü bir sol birikim var. Her ne kadar örgütsüz de olsa toplumsal mücadelenin talepleri esas olarak yüzünü sola dönmüş kesimler tarafından taşınıyor. Bu nedenle toplumsal talepler sağ bir programa, sağ bir ittifaka sığmayacaktır. İşte tam da bu nedenle solun talepleri yükseltilmeli ve örgütlenmelidir.

ÖDP bu arayışı sürdürmek için bir tüzük kongresiyle adını, siyasal anlayışını yenileyerek yeni bir süreç başlatıyor. Bu yeni süreç hem bir yenilenme hem de yeni bir mücadele ve örgütlenme çağrısıdır. Siyasal İslamcılığın ve ona eşlik eden neoliberal kapitalizmin yarattığı tahribatı gidermek ve emekçi halk sınıflarının yararına bir düzen kurmak ancak ve ancak sol bir politikayla mümkündür.

İnanıyoruz ki bu yenilenme ve birlikte mücadele çağrısı geniş bir yankı uyandıracak, insanın insanı ve doğayı sömürmediği, halkların özgürce yaşadığı, sömürünün son bulduğu sosyalist bir gelecek, bu ülkenin ufkunda parlayacaktır. Bu soyut bir çağrı değildir, somut talepler etrafında ilmek ilmek örülecek yeni bir hayatı ve yeni bir toplumu kurma çağrısıdır.

17 yıldır ülkenin üzerine bir deli gömleği gibi giydirilen siyasal İslamcı rejim bütün hatlarıyla çürüyor. Bu çürümenin ülkenin bütün dokularına yayılmaması için çok acil harekete geçmek gerekmektedir. Ülkemiz adına bir çıkış yolu yaratabilmek için, halka karşı her türlü kötülüğü yapmayı göze almış mevcut iktidar bloğunu yıkmaktan başka bir yol yoktur. Bu nedenle, aşağıda yer alan acil talepler için aklı ve yüreği halktan yana olan herkesi mücadeleye çağırıyoruz. Bu çağrı hayatın içinde yeniden can bulan acil talepleri elde ederek sosyalist bir toplumu bugünden inşa edeceğimize olan inancın çağrısıdır.

1- EMPERYALİZMLE BÜTÜN ANLAŞMALAR İPTAL EDİLMELİ

Emperyalizmle yapılmış bütün açık ve gizli antlaşmalar iptal edilmeli, NATO gibi emperyalist ittifaklardan çıkılmalı, başta İncirlik olmak üzere yabancı üsler kapatılmalıdır. Dış politikanın üzerinde yükseleceği zemin daha çok silahlanmak, daha çok militarizm değildir. Dünyada ve bölgemizde “ulusal güvenliği” korumanın en temel yolu halklar arası kardeşlik ve dayanışmayı güçlendirmek, emperyalist müdahalelere karşı enternasyonalist bir barış ve dayanışma politikası geliştirmek olmalıdır.

2- İHVAN DESTEKÇİLİĞİ BÖLGEYİ FELAKETİN EŞİĞİNE GETİRDİ

Siyasal İslamcı hayaller en derin etkisini Ortadoğu’da gösterdi. Suriye’nin bir iç savaşa sürüklenerek kan gölüne dönmesinde AKP’nin mezhepçi ve yayılmacı politikalarının doğrudan etkisi vardır. İhvan destekçiliği sonuçta bütün bölgeyi bir felaketin eşiğine taşımış, Türkiye’yi emperyalist merkezlerin Ortadoğu’da giriştikleri çıkar kavgasının piyonu haline dönüştürmüştür. Türkiye Ortadoğu’daki yangına emperyalistler tarafından sürüklenmiş durumdadır. Bu cendereden derhal çıkılmalıdır. Halklar arasında bütün dinsel, etnik, mezhepsel farklara karşın bir arada yaşamanın tesis edilmesi Türkiye’nin dış politikasının temeli olmalıdır.

3 – SURİYE KADERİ SURİYELİLER TARAFINDAN TAYİN EDİLMELİ

Yanı başımızda en yakıcı sorun olan Suriye’nin kaderi yine Suriyeliler tarafından tayin edilmelidir. Başta emperyalist ülkeler olmak üzere bütün dış güçler ve Suriye’ye konuşlandırılan El Nusra, IŞİD gibi cihatçı güçler Suriye’den çıkarılmalıdır. Türkiye’nin dış politikası bölge barışı ve kardeşliği temelinde Sünni İslamcılığa dayandırılmadan yeniden kurgulanmalıdır. Savaşın yarattığı yıkım sonucunda ülkelerinden kaçmak zorunda bırakılan insanlar için güvenli bir yaşam ve gelecek inşa edilmelidir. Bu artık sadece bir dış politika sorunu değil, Türkiye’nin içine milyonlarca insanın dramı olarak da taşınan bir iç sorundur.

4- BU REJİM ORTADAN KALDIRILMALI

Siyasal İslamcı rejim 17 yıllık iktidarı boyunca halkı birbirine düşüren bir kutuplaşma politikası izledi. Kendi iktidarını desteklemeyen her kesimi teröristlikle suçlayarak bir terör ve korku rejimi yarattı. Demokrasi , yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar rafa kaldırılarak bir tek adam rejimi inşa edildi. Parlamento ve toplumsal örgütlenmeler bütünüyle etkisizleştirildi.

Bu rejim, halka karşıdır ve derhal ortadan kaldırılmalıdır. Bu, halkın sorunlarına hiçbir çözüm üretmeyen eskinin parlamenter rejimine geri dönülerek yapılamaz. Kuvvetler ayrılığına dayanan, halkın söz, yetki ve karar süreçlerine dahil edildiği, yerel yönetimlerin ve yerinden yönetim anlayışının temel alındığı yeni bir düzen kurulmalıdır. 12 Eylül faşist anayasasının bütün hükümleri iptal edilmeli, siyasal partiler yasası ve seçim yasası başta olmak üzere tüm anti-demokratik yasalar kaldırılmalıdır. İfade ve örgütlenme özgürlüğünün her düzlemde geliştirilmesi ve gerçek bir demokrasi için tüm yasal düzenlemeler yapılmalıdır..

5- TARİKATLAR VE CEMAATLER ETKİSİZLEŞTİRİLMELİ

Bu dönüşüm, İslamcı kesimlerin devleti ele geçirmek için yarıştıkları, hem devleti hem toplumu dinselleştirdikleri ve bunun için kanlı ya da kansız darbelere başvurdukları bir ortamda gerçekleşemez. Yeni siyasal zemin, mutlaka ve mutlaka laiklik temeli üzerinde tarikatların ve dinsel cemaatlerin etkisizleştirildiği bir anlayışla kurulmalıdır. Bunun için tarikat ve cemaatlere sunulan tüm devlet desteğine son verilmeli, gerici örgütlenmelerin devlet içindeki kadroları dağıtılmalıdır. Dinin devlet işlerini ve toplumsal hayatı düzenlemeyeceği bir siyasal yapı kurulmalıdır. Başta Aleviler olmak üzere bütün farklı inanç odaklarının özgürce inançlarını yaşamaları sağlanmalıdır.

6- HALKA AİT TÜM VARLIKLAR YENİDEN KAMULAŞTIRILMALI

Neoo-liberalizmin sınırsız bir sömürüye dayanan ve başta işçi sınıfı olmak üzere bütün halk kesimlerini yoksulluğa ve sefalete sürükleyen politikaları tam anlamıyla iflas etmiş durumdadır. Emperyalist -kapitalist sistemin içine sürüklendiği kriz, Türkiye’de de neo-liberalizmin halk düşmanı politikalarını göz kırpmadan uygulayan AKP’nin neden olduğu derin bir ekonomik krize yol açtı. Özelleştirmelerle haraç mezat satılan kamu varlıkları, yap-işlet-devret politikalarıyla yağmalanan kamu kaynakları, işlerinden edilen, sendikasızlaştırılan işçiler ve bütün halk sınıfları yoksullaştırıldı. Krize son vermek, bu yağmaya dur demekten geçiyor. Bütün bir ekonomi rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş perspektifiyle ve kamu çıkarını gözeten bir anlayışla baştan aşağı yenilenmelidir. Yerli- yabancı sermayeye peşkeş çekilen halka ait tüm varlıklar yeniden kamulaştırılmalıdır.

7- EĞİTİM VE SAĞLIK PARASIZ OLMALI, İŞSİZLİK SORUNU ÇÖZÜLMELİ

Eğitim ve sağlık gibi yaşamsal hizmetler kesinlikle parasız olmalıdır. İnsanları hastalandırmayan koruyucu sağlık hizmetlerine ağırlık verilmeli, parası olmayanların hastane kapılarında ilaç ve sıra beklediği bir politika derhal durdurulmalı, özel hastaneler halkın sağlığı için kamulaştırılmalıdır. Benzer bir durum eğitim için de geçerlidir. Parasız eğitim olmazsa olmazdır. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Eğitimin içeriği de bütünüyle ırkçı, cinsiyetçi ve dinsel öğelerden arındırılarak bilimsel bir temele oturtulmalıdır. Özel okullar ve vakıf üniversiteleri kisvesi altında kurulan ticarethaneler bilim değil kâr merkezidir. Bu kurumlar kamulaştırılmalı, üniversiteler YÖK gibi zincirlerden kurtarılarak özgürce bilim üretilen odaklar haline dönüştürülmelidir. birgun.net

Son Haberler

İlgili Haberler