Kenan ÇIĞIR
Kadın böbreklerinin ulturoson sonuçlarına bakarken şaşkındı. Şaşkınlığı, elbette kağıttakilerden hiç bir şey anlamadığı ile alakalıydı. Doktora döndü.
“İflas diyorsunuz yani.”
“Dünyanın sonu değil.”
“….”
“Niye sustunuz? Çözüm buluruz, hayat yine de güzel. Öyle değil mi?”
“İroniyi düşünüyordum doktor. Bugün Mart’ın sekizi. Siz de benim gibi çalışan bir kadınsınız. Dünya Emekçi Kadınlar gününüz kutlu olsun.”
“Aaa çok teşekkür ederim.”
“Aynı zamanda bugün Dünya Böbrek Günü değil mi?”
“Evet haklısınız.”
“İşte bahsettiğim ironi bu. Sizin şimdi vereceğiniz raporu alıp iş yerine götüreceğim. Henüz otuz beş yaşındayım. Bir şiire göre bu yaş yolun yarısı olsa da, benim için galiba bir çok şeyin sonu.
Böyle bir günde; rapora göre böbreklerimden olduğum yetmiyormuş gibi, rapor yüzünden de işimden olacağım. Bu bir ironi değilse sizce nedir doktor?”
“Şaşkınlık içindeyim. Hiç böyle düşünmemiştim.”
“Yüz yirmi dokuz kadın yakıldı, bir asırdan fazla zaman önce. Bu gün bir sürü beylik laf ortalarda uçuşacak. Onları anmak ve bizim gibi emekçilerin her türlü sorununa dikkat çekmek güzel de; keşke her anma, vahşeti tamamen ortadan kaldırabilse. Keşke anmalar ve etkinlikler göstermelik olmasa. Bu ülkede her gün onlarca kadın, emekçi olsun veya olmasın, mecazen de olsa yanmıyor mu doktor?
Yakılıp cesedi ormana atılan gencecik kadınlar,
tecavüz edilip çıplak vücudu toprağa gömülen kadınlar,
koyun gibi boğazı kesilen ya da bilmem kaç yerinden bıçaklanan kadınlar,
bağnaz güruhlarca çalışmanın ve okumanın günah olduğu savıyla eve hapsedilen kadınlar,
erkekle aynı okula, kantine, otobüse, asansöre binmesi istenmeyen kadınlar,
yakılmıyor ve/veya yanmıyor mu doktor?
Ya da;
Sekiz, on, on iki yaşlarında hunharca istismar edilerek kadın bile olamadan kaybolanlara ne demeli doktor?
İnsanlığını bilemeden, çocukluğunu yaşamadan, kadınlığını göremeden yananlar var yananlar sevgili doktor.
Bu ülkede kadın olmak zor, emekçi kadın olmak bin kat daha zor.
Benim gibi hem emekçi, hem kadın, hem de böbrekleri iflas etmiş biri için ne söylemeliyim.., onu da bilemedim doktor.”
“Aslında kadını, hayatı ve ülkeyi özetledin. Bence şunu unutmamak lazım. Evet kadınız:
İşyerinde baskı, taciz ve zulüm görsek de,
evimiz de dayak yesek, itilip kakılsak da,
toplum içinde yok sayılsak da,
kimileri bizi pazarlama objesi, kimileri ise süs eşyası görse de,
kimilerimiz din tüccarlarının kölesi olsak da…
Küllerimizden doğup, bu devranı tersine çevirmek elimizde.
Aklımızı ve örgütlerimizi kullanarak çalışkanlığımızı ve direncimizi arttırıp; cahilliğe, ezilmeye, horlanmaya, itilip kakılmaya, ya eşya olarak görülmeye ya da yok sayılmaya DUR diyebilmek elimizde.
Bu dünya değişecek, gelişecek ve daha yaşanılası bir yer olacaksa bunu ancak KADINLAR yapacaktır.
O zaman hep birlikte, omuz omuza verip birleşik gücümüzün son damlasına kadar hödük egemen toplumu baş aşağı etmenin vakti gelmedi mi?
Bezginlik, yılgınlık, çaresizlik insana yakışır mı?
Kadına yakışır mı?”
“Yorgun hissediyorum sevgili doktor, yoksa kalkıp seni ayakta alkışlardım.”
“Boşver. Ne geldiyse bu ülkenin başına şakşakçılardan geldi, alkışlama.
Dünya Emekçi Kadınlar Günün ve Dünya Böbrek Günün kutlu olsun.
Karşımıza çıkacak her zorlukla savaşmadan umutsuzluğa kapılmak yok unutma.
Kadınlar güçlerinin farkına vardığında, örgütlü ya da bireysel başkaldırdığında bu dünya daha güzel olacak..,
hele bunu cancağızım; sakın ha, sakın ha unutma.”