Türkiye’de ilk kez 500 kadın İstanbul – Kocaeli sınırından Ankara’ya yürümüşlerdi. Ancak Ankara’ya girememişler, yürüyüş il sınırında sonlandırılmıştı. Kırmızı çatkılı arkadaşım Beyhan, o yürüyüşte Mustafa isminde birisiyle tanışmıştı.
Aslında tanışmak bile denemezdi. Ankara il sınırında jandarma engeliyle karşılaştıklarında kadınlar el ele tutuşarak halay çekmişlerdi. Beyhan, o esnada kendisine dikkatli bakan bir çift kara gözle karşılaşmıştı.
Sonradan adını öğrendiği bu insanın ismi Mustafa’ydı.
Mustafa, o yıllarda çok işlevi olan Halk Tüketim Kooperatifi’nin kurucularından olup son derece zengin bir ailenin oğluydu. Mermer fabrikası vardı. Beyhan “bir mermercimiz eksikti şükür, o da oldu” derken ikimiz de katıla katıla gülmüştük.
Sonraki günler, haftalar, aylar geçince yakın çevremizin ısrarları sonucunda Beyhan’la Mustafa o dönemde çok fazla başvurulan yöntem olan yıldırım nikâhıyla evlendiler.
Her şey çok güzeldi. Daha da güzel olacaktı ki… Öyle olmadı. Kötünün de kötüsü gerçekleşti. Mustafa’nın ilk icraatı Beyhan’a kışla disiplini uygulamak oldu. İşten eve, evden işe gidilecek, işyerinde hiçbir erkekle konuşulmayacak, hiçbir derneğe, sendikaya toplantıya gidilmeyecekti. Üstelik evliliklerinden 1 gün sonra kocasının önceki evliliğinden en küçüğü 4 yaşında kız çocuk olmak üzere 3 çocuk evlerine gelecekti.
Artık yeni bir yaşam başlamıştı. Eski arkadaşlarından kopmak zorundaydı ve özellikle benimle görüşmesi ve hatta telefonda konuşmamız bile yasaklanmıştı. Beyhan şöyle düşünmekten kendisini alamamıştı. “Mustafa beni alanlarda mücadele ederken beğenmişti. Şimdi bu yasaklar neden?” Bu insan tipleri evlerinde başka dışarıda başka kişilikte mi oluyorlardı.
Derken, 12 Eylül 1980 sabahı Hasan Mutlucan’ın kahramanlık türküleriyle uyanmıştık. Kanarya Sevenler Derneği de dahil olmak üzere bir çok demokratik kitle örgütleri ardı ardına kapatılıyordu. Bir süre sonra Halk Tüketim Kooperatifleri kapanınca Mustafa evden ve yaşadığı şehirden ayrılmak zorunda kalmıştı. Çünkü gözaltına alınacak, aylarca mahkemeye çıkartılmayacaktı. O yıllarda gözaltı süresi çok uzun sürmekteydi. En az 6 ay sürerse sevinilecek bir durumdu. Tarihi Ulus meydanında heykelin önündeki korsan eylemle hiçbir bağlantısı olmadığı halde tesadüfen gözaltına alınan bir simitçi 8 ay boyunca boşu boşuna mahkeme gününü beklemek zorunda kalmıştı.
Mustafa, üç çocuğunu Beyhan’a emanet ederek bir bilinmezliğe doğru yol alacaktı. 12 Eylül sonrasının karanlık günleri bekliyordu. Ne getireceği belliydi de ne götüreceği belli değildi.
Ertesi gün Beyhan her zamanki gibi çocukları hazırlayıp okul servisine verdikten sonra işyerine gitmişti. O günlerdeki geliriyle 4 boğaz nasıl doyacaktı? İyi ki ev kiraları yoktu. Küçük kızının kreş ve servis parası çok tutuyordu. Bir de asalak baba ve kız kardeşi sırtından hiç inmeyecekti. Beyhan, yine de çok fazla sorun etmedi. Baba eve gelinceye kadar bu dört yürek el ele verecek yaşamlarını sürdüreceklerdi. İyi de baba gelebilecek miydi, o hiç belli değildi.
Beyhan, işyerinden çıkar çıkmaz hiçbir yere uğramadan eve gitmek zorundaydı. Saat 17.00’de işyerinden çıkıp 17.30 da evde olmazsa Mustafa eve telefon ettiğinde telefona yanıt vermezse ölümlerden ölüm beğenecekti. O telefon gelecek ve Beyhan yanıt verecekti. Gelirken yolda 2 ekmek almak için zaman kaybederse o 10 dakikalık gecikmenin hesabı sorulurdu.
Mustafa’nın ilk eşi dayak, aşağılanma ve şiddetin her türlüsüyle başa çıkamamış 3 küçük çocuğu evde bırakarak memleketi olan Sivas’a kaçmıştı. Çocuklar babalarının korkusuyla evden kaçan annelerini ismini bile ağızlarına almaktan korkmuşlardı. Bir keresinde kömür sobasının boruları yere düşmüş evde yangın çıkmıştı. Komşuları fark etmeselerdi çocuklar kapısı kapalı evde cayır cayır yanacaklardı.
Beyhan bu işe şöyle bir çözüm bulmuştu. İşten çıkar çıkmaz eve geliyor ve telefonda konuştuktan sonra alışverişe çıkıyordu. Bu yöntem bir süre sonra işe yaramayacaktı. Kıskanç koca bu durumu anlayınca her gün 17.30 da aramak yerine değişik saatlerde aramaya başlamıştı.
Beyhan, bu durumu anlayamıyordu. Kadın hareketinin güçlenmesi anlamında alanlarda mücadele ederken kendisini görüp evlenen kişi evlendikten sonra neredeyse nefes almasını bile yasaklayacaktı.
Artık dayanılmaz boyutlara vardığında Mustafa Kıbrıs’a gitmiş ve orada fabrikasının şubesini açmıştı. Öbür olaya (dosya) ise o günkü şartlarda Ankara’nın en güzel semtinde 1 konut alacak kadar bir para harcayarak kurtulmuştu. Artık eve kolaylıkla gelip gidebilecekti. Evlerine geldiğinde kapı ziline basmayacak kendi anahtarıyla açıp girecekti. O nedenle Beyhan, ne kadar korkarsa korksun gece kilidini kapat(a)mayacaktı.
Bir gün küçük kız hastalanmıştı. Beyhan saatlerce küçük kızın ateşini düşürmek için başında beklemekten yorgun düşmüştü. Ertesi gün işine gitmek zorunluluğu vardı. Küçük kızı odasına yatağına almıştı. O gece sabaha karşı kocası geldiğinde Beyhan’ın yatakta yalnız olmadığını görmüş, kıskançlık krizine girerek belindeki Kırıkkale yapımı 7.65 lik silahına sarılmıştı. Küçük kız ağlayarak odasına kaçıp yatağına girmişti. Bu bir ihtardı. Koşullar ne olursa olsun o yatakta kendisinden başka kimse yatmayacaktı. Küçük kız bir daha hiçbir zaman Beyhan annesinin odasına girmeyecekti.
Kaçarak göçerek sürdürdüğü yaşam son bulduysa da Mustafa Kıbrıs’ta sevgili(ler) bulmakta gecikmemişti. Nasıl olsa Beyhan, çocuklarına en iyi şekilde bakıyor, evi çekip çeviriyordu.
Yeni sevgilisi kendisini takip dosyasından kurtaran avukatın kız kardeşiydi. Kadın 4 evlilik geçirmişti. Mustafa kadınla evlenebilmek için Beyhan’dan boşandı. Beyhan sessiz sedasız boşandı ve 3 çocukla yaşamını sürdürürken karnında bir kız bebek taşıdığını bilmiyordu. 8 ay sonra 4 çocuğun da bakıcısı olmuştu.
Mustafa avukatının kız kardeşiyle 6 ay sonra boşanarak yeniden Beyhan’a dönmek istediyse de Beyhan, bu sahtekâr kişiyle yeniden evlenmemek konusunda kesin kararlıydı.
Mustafa, 5 yıl içerisinde bizim bildiğimiz kadarıyla yasal olarak 4 evlilik daha yaptı.
Beyhan, kızına Dünya ismini vermeyi düşünüyorken işyerindeki bir arkadaşı “m’si de olsun” demişti. Böylelikle Dünya, “Dünyam” olmuştu. Küçük kız Dünyam babasını görmeden büyüyordu. 5 yaşına geldiğinde psikolojik sorunlar baş göstermiş, Beyhan ciddi anlamda sıkıntıya girmişti. Psikologun önerisiyle baba Ankara’ya çağrıldı. Mustafa lütfederek gelmiş ve kızını bir yılbaşı gecesi sadece ve sadece 15 dakikalık bir zaman ayırarak görmüş ve gitmişti.
Gidiş o gidişti. Bir sabah Dünyam, eve gelen dayısının haberiyle bir kez daha yıkıldı. Baba 6. eşinden boşanmış ve sevgilisiyle Mersin’deki yazlık evine giderken yaptığı trafik kazasında ölmüştü.
O gün Dünyam beni telefonla aradı. Evlerine gittim, gece yarısına kadar konuştuk. Gece ben de evlerinde kaldım.
Dünyam, yaşadığı travma’dan hiçbir zaman kurtulamadı. Okul yaşamı boyunca erkek arkadaşlarından hep uzak durdu.
Üniversite son sınıfta Ertan isminde bir erkeği çok sevmişti. İki yıl kadar bir süre çıktılar. Ertan master eğitimini bitirince doktora eğitimi için Amerika’ya gitti. Önceleri sık sık aradığı halde bu aramalar giderek seyrekleşti. Dünyam, kendisini 4 yıl boyunca beklediği halde Ertan ülkesine geri dönmedi. Dönse bile yalnız olmayacaktı, iki kişi olarak gelecekti. Ertan, yeni bir sevgili bulmuştu.
Günlerce yas tuttu Dünyam. İşyerinde 2 yıl önce kendisine evlenme teklif eden ve bu iki yıl boyunca kendisinden asla vazgeçmeyen erkeğin evlenme teklifini kabul ederek pandemi günlerinde sınırlı sayıda davetlinin olduğu bir kokteyle evlendiler.
Beyhan, kızının gidişine yine sessiz kaldı. Şimdi tek kişilik Dünyasında yaşamını sürdürüyor.
Züleyha Akın – 22.3.2021 / Ankara