İmzalandığı yere atfen ”İstanbul Sözleşmesi” olarak da tanımlanan ”Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi” Avrupa Konseyi Sözleşmeler Dizisi’nde 210. sözleşme olarak yer alıyor.
Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesine yönelik hedefler koyan sözleşme, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 47 Avrupa Konseyi üyesi ülke tarafından 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzalandı.
İstanbul’da düzenlenen Avrupa Konseyi 121. Bakanlar Komitesi Toplantısında kabul edilen sözleşme, Türkiye’ye temsil eden dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından imzalandı.
Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi
Sözleşmeye ilişkin kanun tasarısı, 24 Kasım 2011 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda tüm partilerin mutabakatıyla kabul edilerek yasalaştı. (24. Dönem TBMM 2. Yasama Yılı 23. Birleşim) 28 Kasım 2011 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından onaylandı ve 29 Kasım 2011 tarih ve 28127 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.
6251 numaralı kanun ”Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” ile kabul edilen sözleşme, hükümleri gereğince 12 ülkenin taraf olmasıyla 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girdi.
Mart 2021’de çekilme kararı
Türkiye, 20 Mart 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanı kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nden ayrıldı.
Çekilmeye ilişkin Cumhurbaşkanı kararında, ”Türkiye Cumhuriyeti adına 11.05.2011 tarihinde imzalanan ve 10.02.2012 tarihli ve 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından feshedilmesine, 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 3. maddesi gereğince karar verilmiştir” deniliyordu.
Bu süreçte, çekilme kararının ”Anayasa aykırı olduğu”, ”Cumhurbaşkanı kararının yetki gaspı” niteliği taşıdığı yönünde tartışmalar yaşandı. Bazı siyasi parti, baro ve sivil toplum örgütlerince çekilme kararının iptali istemiyle Danıştay’da dava açıldı.
1 Temmuz’da kesinleşecek
Sözleşmenin, imzacı devletlerin sözleşmeden çekilmesine yönelik 80. maddesi, ”taraflardan herhangi biri, Avrupa Konseyi Genel Sekreterine yapacağı bir bildirimle, herhangi bir zaman bu sözleşmeyi feshedebileceği” kuralını getiriyor. Feshin, ”konuya ilişkin bildirimin Genel Sekretere ulaştırıldığı tarihten itibaren 3 aylık sürenin bitimini izleyen ayın birinci gününde yürürlüğe girer” hükmü bulunuyor.
Bu kapsamda Türkiye’nin çekilme bildirimi yapıldı.
Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye açısından sonra erme tarihi 1 Temmuz 2021 olarak ilan edildi. 30 Nisan 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararında ”19.3.2021 tarihli ve 3718 sayılı Cumhurbaşkanı kararı ile Türki Cumhuriyeti bakımında feshedilen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin Türkiye Cumhuriyeti bakımından sona erme tarihinin 1.7.2021 olarak tespit edildiği” belirtildi.
İstanbul Sözleşmesi
Cinsiyete dayalı şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesine yönelik düzenlemelere yer verilen sözleşmede çocuk yaşta evlilik, zorla evlilik, namus cinayeti gibi konularda hükümetlerin önlem almasına yönelik düzenlemeler yer alıyor.
Toplam 81 maddeden oluşan düzenlemenin giriş bölümünde, sözleşmenin amaç ve ilkelerini açıklayan şu ifadeler yer alıyor:
”Avrupa Konseyi üye devletleri ve sözleşmeye imza koyan diğerleri,
….
Kadına karşı şiddetin ve aile içi şiddetin her türünü kınayarak;
Kadınlarla erkekler arasında ‘de jure’ ve ‘de facto’ eşitliğin gerçekleştirilmesinin kadına karşı şiddetin önlenmesinde temel bir unsur olduğunun bilincinde olarak;
Kadına karşı şiddetin, kadınlarla erkekler arasında tarihten gelen eşit olmayan güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğunu ve bu eşit olmayan güç ilişkilerinin, erkeklerin kadınlara üstünlüğüne, kadınlara karşı ayrımcılık yapmalarına ve kadınların tam anlamıyla ilerlemelerinin engellenmesine yol açtığının bilincinde olarak;
Kadına karşı şiddetin yapısal özelliğinin toplumsal cinsiyete dayandığını ve kadına karşı şiddetin, kadınların erkeklere nazaran daha ast bir konuma zorlandıkları en önemli sosyal mekanizmalardan biri olduğunun bilincinde olarak;
Kadınların ve genç kızların aile içi şiddet, cinsel taciz, ırza geçme, zorla evlendirme, sözde ‘namus’ adına işlenen suçlara ve kadınların ve genç kızların insan haklarının ciddi bir biçimde ihlalini oluşturan ve kadınlarla erkekler arasında eşitliğin sağlanmasının önünde büyük bir engel olan kadın sünneti gibi ciddi şiddet türlerine sıklıkla maruz kaldığının çok büyük bir kaygıyla bilincinde olarak;
Silahlı çatışmalarda sivil halkı ve özellikle de kadınları yaygın veya sistematik ırza geçme ve cinsel şiddet şeklinde etkileyen, devam edegelen insan hakları ihlallerinin mevcudiyetinin ve gerek çatışmalar esnasında gerekse çatışmalardan sonra toplumsal cinsiyete dayalı şiddetin artma potansiyelinin bilincinde olarak;
Kadınların ve genç kızların erkeklerden daha fazla oranda toplumsal cinsiyete dayalı şiddet riskine maruz kaldıklarının ve erkeklerin de aile içi şiddetin mağdurları olabileceğinin bilincinde olarak;
Çocukların, aile içi şiddetin tanığı olmak da dahil olmak üzere, aile içi şiddetin mağduru olduklarının bilincinde olarak;
Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratmayı hedef edinerek,
Aşağıdaki hususlarda görüş birliğine varmışlardır:”
Daha sonra sıralanan sözleşme maddelerinde bu amaç ve ilkeler kapsamında yapılması gerekenler, hükümetlerin sorumluluk ve yükümlülükleri, bilgilendirme ve farkındalık yaratma, bu tür suçlarda cezaların ağırlaştırılması, tarafsız gözlemciler denetim ve diğer konulara ilişkin düzenlemeler yer alıyor. ajansbizim.com.tr