GÜRSEL KÖKSAL
Demokratik İşçi Dernekleri Federasyonu (DİDF) üyesi Frankfurt Gençlik ve Kültür Derneği’nde “Irkçılığa karşı birlikte yaşamı nasıl güçlendirebiliriz?” başlığı altında gerçekleştirilen toplantıya konuşmacı olarak Almanya’daki ırkçı cinayet ve katliamlarda yaşamını yitiren göçmenlerin ailelerinin avukatlığını yapan Seda Başay Yıldız ile Göçmen Kadınlar Birliği Frankfurt Başkanı, Sol Parti (Die Linke) eski Hessen Milletvekili Saadet Sönmez katıldı.
Toplantıda özellikle “Almanya’da kurumsal ırkçılık sorunu” ve son dönemlerde ülke çapında gerçekleştirilen ırkçılık karşıtı kitlesel protesto eylemleri değerlendirildi. Oldukça canlı bir tartışma atmosferinde gerçekleşen toplantıyı izleyen, soru ve yorumlarıyla katılanlar arasında Hessen Milletvekili Turgut Yüksel (SPD) de yer aldı.
İki saati aşan tartışmalı toplantıda Yıldız ve Sönmez, hem toplantıyı yöneten Özgün Önal’ın, hem de dinleyicilerin sorularını yanıtlarken, kendi çalışma alanlarından gözlemlerini de aktardılar. NSU (Nasyonal Sosyalist Yeraltı) örgütünün cinayetleriyle, Hanau ve Münih’teki ırkçı katliamlarla ilgili davalarda, bu olaylarda yaşamını yitiren Türkiye kökenli göçmenlerin ailelerini temsil eden, bu arada kendisi ve ailesi de ırkçı tehditlere hedef olan Avukat Yıldız, “kurumsal ırkçılık”la ilgili soruya soruşturma süreçlerinde yaşanan olaylardan örneklerle açıklık getirdi. Özellikle NSU cinayetleri sırasında ailelerin “ırkçı terör” uyarısına rağmen polisin uzun süre soruşturmaları “Türkler arası çatışma, mafia ilişkileri” gibi sonuçta asılsız çıkan kuşkulara dayandırdığına işaret eden Yıldız, bu durumun “kurumsal ırkçılık”tan kaynaklandığını savundu ve “NSU örgütü bir tesadüf eseri ortaya çıkmasaydı, belki de halen cinayetlerini sürdüren bir örgüt olarak var olacaktı” dedi. Yıldız, bir soru üzerine ırkçı cinayetlerle ilgili “derin devlet” tezlerine katılmadığını söyledi.
Sol Parti’den (Die Linke) Hessen Milletvekili olarak görev yaptığı dönemde Hanau’daki ırkçı katliamı soruşturan meclis komisyonunda yer alan Saadet Sönmez de aynı konudaki açıklamalarında, dört yıl önce yaşanan bu olayla ilgili gözlemlerini aktardı. Bu katiamı da önce bir “mafya çatışması” olarak gösterme çabaları olduğunu, ancak saldırganın internette yayınlamış olduğu “ırkçı manifesto”un ortaya çıkması üzerine bu söylentilerin kısa sürede ortadan kalktığına işaret eden Sönmez, gerek olay gecesi, gerekse de daha sonraki günlerde polisin ve diğer yetkililerin öldürülen gençlerin aileleriyle ilişkisinde gözlenen duyarsızlığın, görev ihmallerinin kurumsal ırkçılıktan kaynaklandığını savundu. Sönmez, bu olaydan önce “nargile cafeleri” hakkında üst düzey politikacılar ve yetkililerce gündeme getirilen, medyada da geniş yer bulan ön yargılı açıklamaların beslediği olumsuz atmosferin ırkçı saldırgana bu katliam için adeta “hedef gösterdiği”ne işaret etti.
Sözmez, devletin istihbarat örgütlerinin aşırı sağcı parti ve örgütler içindeki muhbir ve ajanlarına yaptığı ödemelerin, bunların faaliyetlerinin ve eylemlerinin finansmanına aktarıldığına da işaret etti.
BAŞAY YILDIZ: GİDİŞAT TEHLİKELİ
Irkçılığın nedenleri ve mücadele ele alınırken iki konuşmacı, konuya farklı açılardan açıklama getirdiler. Seda Başay Yıldız, ırkçılıkla mücadelede herşeyden önce tek tek her bireye düşen sorumluluklara işaret etti. Birçok insanın kendi çevresindeki ırkçı konuşmalar ve davranışlara “şimdi zamanı değil”, “ortamı bozmama” gibi gerekçelerle, ya da yakınlarını kırmamak için anında müdahale etmediğine değinen Yıldız, ırkçılık ve ırkçılıkla mücadele konusunun göçmenler arasında da konuşulması gerektiğini vurguladı: “Irkçılıkla mücadele etmek istiyorsak, önce kendimizden başlamalı ve bunu her zaman yapmalıyız” dedi.
Almanya’da son zamanlarda ırkçılığa karşı gerçekleştirilen kitlesel protestostalara katılanların yüzde 90’ının Alman olduğunu belirten Yıldız, “Bizim insanlarımız çok az katılıyor” dedikten sonra, ırkçı parti AfD’nin (Almanya için Alternatif) önümüzdeki aylarda Thüringen eyaletindeki seçimleri kazanma olasılığına işaret ederek, özellikle bu dönemde bu eylemlere katılımın çok önemli olduğunu savundu. “Bu yıl çok önemli. Göçmenlerin deportasyonunu konuşuyorlar. Almanya vatandaşlığımızı elimizden almayı düşünüyorlar” diyen Yıldız, AfD’nin hükümette yer alması halinde Yahudi toplumunun tanınmış isimlerinden Michael Friedmann’ın ve hatta Thüringen eyaletinin istihbarat örgütü başkanı Stephan Almanya’yı terk etmeyi düşündüklerini hatırlatarak, “Gidişat tehlikeli” dedi.
SÖNMEZ: ZAMANLAMA MANİDAR
Eski Sol Parti Milletvekili Saadet Sönmez de ırkçıların göçmenlerin deportasyonu gibi konuları ele aldıkları gizli toplantının ortaya çıkarılmasından sonra başlayan ve devam eden AfD karşıtı kitlesel eylemlere değinirken, “Bu haberin zamanlaması çok manidar. Ayrıca yeni bir şey de yok. AfD zaten göçmenlerin deportasyonu, etnik temizlik şeyleri önceden de söylüyordu” dedi.
Bu eylemlerin federal hükümetin politikalarına muhalefetin yükselmeye başladığı bir dönemde başladığına işaret eden Sönmez sözlerini şöyle sürdürdü:
“Elbette ırkçılığa karşı geniş çaplı eylemler önemli. Ancak şimdiki haliyle bu eylemler kısır kalıyor. Kürsülerde konuşanlar sistem partilerinin sözcüleri. Ancak AfD’nin güçlenmesinin nedeni, onların uyguladığı politikalar.”
Dayandığı sosyal zeminin AfD’nin elinden alınması gerektiğini vurgulayan Sönmez, bunun “Almanya’nın dışındaki savaşların finansmanına, silahlanmaya yapılan yatırımlar, ülkede sosyal refahı artıracak alanlara yöneltilmesiyle” mümkün olabileceğini savundu.
Irkçılığa karşı protesto eylemlerinin aynı zamanda savaşa karşı, sosyal kesintilere karşı taleplerle sürdürülmesi gerektiğini vurgulayan Sönmez, “Alman emekçileriyle birlikte, barış içinde yaşayabileceğimiz bir dünya için mücadele etmek” dedi.