5.9 C
Almanya
Pazar, Aralık 14, 2025

Fuat Saka’nın göç senfonisini seslendirdiler

Usta Sanatçı Fuat Saka’nın göç senfonisi bu kez de Almanya’nın Siegen kentinde seslendirildi. Göçmenlerin ve sığınmacıların sorunları, acıları ve umutlarını müzik aracılığıyla dile getiren eser, birçok ülkede olduğu gibi Almanya’da da yükselen ırkçılık ve yabancı düşmanlığına karşı direnişi güçlendiriyor

GÜRSEL KÖKSAL

Yaşamının 20 yıllık bölümünü sürgündeki bir göçmen olarak sürdürmek zorunda kalan Usta Sanatçı Fuat Saka, bestelediği göç senfonisi “Karanlık Sular” (Dark Waters) aracılığıyla “Bu dünya hepimize yeter!” mesajını göndermeye devam ediyor.
Saka’nın daha önce dört kez, her biri farklı bir orkestra tarafından icra edilen eseri son olarak Almanya’nın tarihi sanayi ve üniversite kentlerinden Siegen’de müzikseverlerle buluştu.

Almanya’nın en genç şeflerinden Luka Hauser’in yönetimindeki Güney Vestfalya Filarmoni Orkestrası’nın icra ettiği, Fuat Saka’nın yanı sıra Yunanistan ve Türkiye’den sanatçıların şarkıları ve müzikleriyle katıldığı konser Siegen’in en önemli kültür merkezlerinden “Apollo Tiyatrosu”nda gerçekleştirildi. Siegen ve çevresinden klasik müzik dinleyicilerinin yanısıra, Londra, Amsterdam, Viyana, Hamburg, Frankfurt, Köln, Münster gibi çeşitli kentlerden gelen Fuat Saka hayranlarının da izlediği yaklaşık 1,5 saatlik konser, hem müzik kalitesiyle, hem de derin mesajıyla yine büyük bir sanatsal başarı olarak tarihe geçti. Saka ile senfoninin diğer solistleri Ioanna Forti (şarkıları Türkçe söyleyerek), Zacharias Spridakis (Girit kemençesiyle) ve Cihan Yurtçu (çoban kavalıyla) ve tabii ki Şef Luka Hauser ile bir bölümü göçmen kökenli yaklaşık 70 müzisyenden oluşan Güney Vestfalya Filarmoni Orkestrası dakikalarca ayakta alkışlandı. Alkışlar bitmek bilmeyince senfoninin Fuat Saka’yla Ioanna Forti’nin düet yaptığı son şarkısı “Yabancı Topraklar” tekrar çalındı, söylendi.

“Türkiye Avrupa Kültür Forumu” ile Güney Vestfalya Filarmoni’nin düzenlediği, Çokkültürlü Forum’un (Lünen) desteğiyle gerçekleştirilen konser, yine Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Almanya seksiyonunun himayesindeydi.

Güney Vestfalya Genel Sanat Yönetmeni Michael Nassauer,dinleyicileri ve müzisyenleri selamladığı konuşmasında Fuat Saka’nın da göç ve sürgünü bizzat yaşamış bir sanatçı olarak, bu eseriyle göçmenler ve sığınmacıların sesi olduğu vurguladı.

UNHCR Sığınmacılara Yardım Derneği’nin yöneticilerinden eski milletvekili Bernhard von Grünberg de konuşmasında günümüz dünyasında yüzbinlerce insanın sığınmacı olarak, giderek daha da kötüleşen koşullarda yaşamlarını sürdürmeye çalışırken, bu konudaki yardımların büyük bir hızla azaltıldığına işaret etti. Göç ve sığınmacılık konularının büyük sorun olarak gündemde tutulduğu Almanya’daki sığınmancıların tüm dünyadakilerin çok küçük bir bölümünü oluşturduğuna dikkat çeken Grünberg, Almanya’nın da bu alandaki desteğinde kesintiye gitmesini eleştirdi.

Siegen’de konserden iki gün önce düzenlenen “Avrupa çerçevesinde sığınmacılığın ve göçün güncel boyutları” başlıklı konferansta konuşan Fuat Saka da göçün insanlığın başladığı günden bu yana yaşanan bir olgu olduğunu vurgulayarak, bu konuyu tartışırken öncelikle “göçü tetikleyen nedenlere” kafa yorulması gerektiğini vurgulamış, “Bu dünya herkese yeter” mesajını vermiş ve “Keşke savaşlar olmasaydı da biz de göçün senfonisini yazmasaydık” demişti.

Fuat Saka’nın pandemi döeminde, 2020 yılında bestelediği, Atina’dan Vangelis Zografos’un da orkestrasyonunu üstlendiği “Karanlık Sular” (Dark Waters) 2022’den bu yana iki kez Türkiye, iki kez de Almanya’da sahnelendi.
İstanbul’daki konser Harbiye Cemil Topuzlu Açık Hava Tiyatrosu’nda, Şef Anastasios Symeonidis yönetimindeki Cemal Reşit Rey Orkestrası, Köln’deki konser Filarmoni Salonu’nda, Şef Ustina Dubitsky yönetimindeki Köln Senfoni Orkestrası (Gürzenich Orkestrası), Münster’deki konser Şehir Tiyatrosu’nda Şef Thorsten Schmid-Kapfenburg’un yönetimindeki Münster Senfoni Orkestrası ve büyük depremde yaşamını yitirenlerin anısına Hatay’ın Defne ilçesinde verilen konser de, Şef Eray İnal’ın yönetimindeki Çukurova Filarmoni Orkestrası tarafından icra edilmişti.
Eser sadece çeşitli nedenlerle yaşadıkları ülkeleri terkedip göç yollarına koyulan, gitmek istedikleri yere ulaşamadan yollarda (örneğin Akdeniz’in karanlık sularında) ya da göç ettikleri ülkelerde yaşamını yitiren göçmenlerin trajedisini değil, onların gittikleri yerlerdeki umutlarını, hayallerini de işliyor. Sadece savaşlar ve diğer felaketler nedeniyle son yıllarda Asya ülkelerinden ve Ortadoğu’dan Avrupa’ya sığınmaya çalışan insanları değil, 60 – 65 yıl önce Almanya ve diğer Batı Avrupa ülkelerine gidip önce “misafir işçi” sonra da “göçmen” olanların da sesi olmayı hedefliyor. Örneğin senfoninin 9’ncu bölümünde, Fuat Saka’nın 1960’lı yılların başında çalışmak için Almanya’ya göç eden ve burada genç yaşta yaşamını yitiren abisi Sürap Saka’ya ithaf ettiği “Nereye?” başlıklık ağıttan oluşuyor.
Yarısı sözlü, yarısı da enstrümantal eserlerden oluşan senfoninin Türkiye ve Avrupa’nın çeşitli kentlerinde sunulması için çalışmalar sürüyor. Eser 23 Ocak 2026 tarihinde de Mersin Yenişehir Belediyesi’nin organizasyonuyla Yenişehir Atatürk Kültür Merkezi’nde müzikseverlerle buluşacak.

ORKESTRA ŞEFİ LUKA HAUSER: “En güzel yanı birlikte müzik yapmak”

Fuat Saka’nın göç senfonisini icra eden Güney Vestfalya Filarmoni Orkestrası’nı yöneten 28 yaşındaki Şef Luka Hauser, konserden sonra kendisine yönelttiğimiz soruları yanıtlarken, “Bu tür projelerin en güzel yanı, aynı dili konuşmasak bile birlikte müzik yaparak birbirimizle iletişim kurmamız” dedi.
Almanya’daki en genç orkestra şefleri arasında yer alan ve müzisyen bir ailenin çocuğu olan Hauser’in de çok kültürlü ve göçlü bir geçmişi var. Annesi Sırp, babası Alman olan, kendisi de İspanya’da 1997 yılında dünyaya gelen Hauser, küçük yaşlarda başladığı müzik eğitimini Almanya’da Weimar ve Berlin’de tamamlamış. Halen Stuttgart Devlet Operası’nın müzik direktörlerinden biri alarak çalışan Hauser, yaklaşık 70 deneyimli müzisyenden oluşan Güney Vestfalya Senfoni Orkestrası’nın yönetimini göç senfoni konseri için üstlendi.

Fuat Saka’nın hazırladığı senfoni, sizin yönetiminizde Philharmonie Südwestfalen tarafından başarıyla icra edildi. Göç üzerine senfoni formatında yazılmış ilk müzik eseri olma özelliğini taşıyor. Göç, çağımızın en önemli meselelerinden biri. Bu eseri seslendirecek orkestrayı yönetme kararı sizin miydi? Bu eser ve Siegen’de Philharmonie Südwestfalen ve Türk veya Yunan solistlerle birlikte sahnelenmesi hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Hauser: Bu eseri Philharmonie Südwestfalen ile seslendirme kararı, Genel Sanat Yönetmeni Michael Nassauer’den gelmişti. Benim bu projenin yönetimini üstlenme önerisi de ondan geldi. Fuat Saka’nın Türk ezgileri ve ritimlerinin yanı sıra kemençe ve kaval gibi çalgılarla karakterize edilen Doğu müzik dili ile bir senfoni orkestrasının Batı müzik dili arasında bir kesişme noktası bulmak benim için çok ilginçti.
Bu eserde anlatılan kişisel göç öyküsü beni derinden etkiledi ve oldukça güncel bir konu. Müzik, hem zor duyguları ifade etmenin bir yolu olabilir, hem benzer öyküleri olan birçok milletten müzisyenin orkestrada biraraya getirip ve birlikte dinleyici kitlesine ulaşmalarına fırsat sağlayabilir.

Almanya, göçün yoğun bir şekilde tartışıldığı ülkelerden biri. Göçmenleri bu ülke için bir zenginlik olarak görenler olduğu gibi, onları giderek daha ciddi sorunların kaynağı, bir yük ve bir tehdit olarak görenler de var.

Sizin de bir göç geçmişiniz var. Bu konudaki görüş ve deneyimlerinizi anlatır mısınız?

Hauser: Belirli bir yere bağlı olmamanın hissini çok iyi anlayabiliyorum. Annem Sırbistan’dan, babam da Alman. Ama ben İspanya’da doğup büyüdüm. Hayatım boyunca bir çok kez bir yerden bir diğerine taşındım ve nerede olursam olayım kendimi orada memleketimde hissettim.
Kişisel deneyimime göre, vatan hissi bir yere değil, insanlara bağlıdır ve bence aynı anda birçok farklı yer vatan olabilir. Dahası, müzik benim için çok önemli bir rol oynuyor: Müzik yapabildiğim ve diğer müzisyenlerle bağlantı kurabildiğim her yerde kendimi memleketimde hissediyorum.

Sizce konserinizde sizi dakikalarca alkışlayan müzikseverler, bu eserin mesajını da almışlar mıdır?

Hauser: Konser sonrası dinleyicilerin coşkulu tepkisinin, kökenlerimiz ne olursa olsun biz insanların aynı duyguları paylaştığımızın farkına varmasından kaynaklandığını düşünüyorum. İster sevdiklerini kaybetme acısı ister dans ve müzikte ifade edilen yaşam sevinci olsun, bu duygular bizi konserde birbirimize bağlıyor.
Üstelik önyargıları bir kenara bırakıp klişelerin yönlendirmesine izin vermediğimizde, birbirimize empati ve merakla yaklaştığımız anda çok daha fazla ortak noktamız olduğunu öğreniyoruz. Konser sonrası sohbetler sırasında dinleyicilerimde de bunu hissettim.

Bu eser, Türkiye, Yunanistan ve Almanya’dan sanatçıların ortak çalışması, belki de bu ülkelerin müzik geleneklerinin bir sentezi ve aynı zamanda çok kültürlü bir proje olarak sunuldu. Benzer çok kültürlü eserlerin Almanya ve Avrupa’daki müzikseverler arasında ilgi görme şansı olduğuna inanıyor musunuz? Başka benzer projeler var mı?

Hauser: Kesinlikle, bu tür projelerin başarı şansı var. Bu tür programları programa koymak, Michael Nassauer gibi organizatörlerin ve sanat yönetmenlerinin cesaretini gerektiriyor. Seyircilerin coşkusu da bu tür projelere büyük ilgi duyulduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Benim için bu proje, bu farklı müzik dillerini daha derinlemesine inceleme merakımı kesinlikle uyandırdı. Özellikle doğaçlama tarzı ve Türk müziğinin çeşitli ritimleri beni büyüledi.
Müzik direktörü (Kappelmeister) olarak çalıştığım Stuttgart’ta, Berlin’den Babylon Orkestrası ve Fildişi Sahili’nden şarkıcı ve dansçıların yer aldığı La Fleur grubuyla da projeler yürütüyoruz. Müzik aracılığıyla farklı kültürleri buluşturan diğer projeleri de sabırsızlıkla bekliyorum. En güzel yanı, aynı dili konuşmasak bile birlikte müzik yaparak birbirimizle iletişim kurmamız.

Son Haberler

İlgili Haberler