FRANKFURT
Gazeteci-Yazar Gürsel Köksal’ın gerçekleştirdiği sunumda, 11 Eylül 1973 tarihinde gerçekleştirilen kanlı darbenin yerel ve küresel sonuçları ayrıntılarıyla verilirken, General Pinochet liderliğindeki karşıdevrimci barbarlığa Federal Almanya’dan da destek geldiği yolundaki son değerlendirmelere dikkat çekildi.
BirGün gazetesi yazarlarından Köksal’ın sunumu, darbeden üç yıl önceki seçim kampanyası döneminde Allende liderliğindeki sosyalist ve demokrat güçler birliği “Unitad Popular” için bestelenen ve Şili protest müziğinin tüm dünyada belki de en bilinen örneklerinden “Venceromos”un devrimci müzik grubu İnti-İllimani tarafından yorumlanan versiyonunun yayınıyla başladı. “Şili’de halk bugün savaşıyor!” sözleriyle başlayan şarkıya, toplantıyı izleyen “Frankfurt Felsefe Kulübü” üyeleri de eşlik ettiler. Köksal, zaman içinde Latin Amerika’daki ve tüm dünyadaki devrimcilerin ortak şarkısı olan bu eserin faşist darbeciler tarafından korkunç işkencelerin ardından kurşuna dizilerek öldürülen devrimci ozan Viktor Jara’yla bütünleştiğine işaret etti.
YENİ BELGELER IŞIĞINDA…
Sunumu, yeni ortaya çıkan belgeler ışığında darbenin Şili’deki ilerici güçler ve yurtsever askerlerin direnişiyle daha ilk anlarından itibaren bastırılabileceğine dair yeni bilgilerin olduğuna dikkat çekerek sürdüren Köksal, Şilili araştırmacıların ortaya çıkardığı yeni belge ve bulguların orada 1970’ten itibaren gerçekleştirilen tüm askeri darbe girişimlerinde bizzat yer alan Amerikan istihbarat örgütü CIA ve diğer Amerikancı güçlerin, Pinochet darbesine ilk anlarda değil, darbenin başarılı olduğuna emin olduktan sonra bulaştıklarına dair ilginç ipuçları içerdiğine işaret etti.
Köksal, söz konusu belgelere bakıldığında, gerek darbecilerin gerekse dönemin ABD yönetiminin darbenin bastırılmasıyla ilgili yaklaşık bir hafta ciddi bir kuşku yaşadığının söylenebileceğini kaydetti.
Bu arada Almanya’daki Sol Parti’nin de darbenin 50’nci yıldönümüyle ilgili açıklamalarını hatırlatan Köksal, “Şimdi o dönemdeki Federal Almanya yönetiminin, ki iktidarda sosyal demokrat ağırlıklı bir hükümet vardı, darbedeki rolü nedeniyle Almanya’nın Şili’den özür dilemesi isteniyor. Sol Parti bu talebi dile getirdi 50’nci yıl nedeniyle. Son bilgiler bu talebin haklı gerekçelere dayandığını gösteriyor” dedi.
1973’teki darbeden önceki üç yıllık süreçteki başarısız Amerikancı askeri darbelere karşı çıkan bir genelkurmay başkanının öldürüldüğünü, ondan sonraki genelkurmay başkanının da karşı karşıya kaldığı saldırı ve hakaretlere dayanamayarak istifa ettiğini hatırlatan Köksal, son darbeyi gerçekleştiren cuntanın lideri General Pinochet’in Başkan Allende tarafından bizzat genelkurmay başkanlığına atandığını vurguladı.
Gürsel Köksal, Başkanlık Sarayı’nı elinde Küba devriminin lideri Fidel Castro’nun hediyesi silahla ve bir avuç yoldaşıyla birlikte savunan Allende’nin sarayın bombardıman uçaklarına hedef olması üzerine radyodan halen bilinen tarihi konuşmasını yayınladıktan sonra, darbecilerin eline düşmemek için yaşamına son vermeyi tercih ettiğini kaydetti. Ancak Şilili ilericiler arasında Allende’nin intihar ettiği tezini kabul etmeyenlerin de bulunduğuna işaret eden Köksal, “Tarihin ilk seçimle iktidara gelen sosyalist yönetiminin lideri son nefesini verirken, elinde kendi ülkesindeki sosyalist devrimi silahlı mücadeleyle başarıya kavuşturan bir başka liderin verdiği silah vardı. Bu, sosyalistler arasındaki barışçı-silahlı devrim tartışması açısından da ilginç bir duruma işaret ediyor” dedi.
ŞİLİ’DEN TÜRKİYE’YE
Şili darbesinden yedi yıl sonra Türkiye’de gerçekleştirilen 12 Eylül’ün, gerek dönemin genelkurmay başkanları gerekse muhalefeti açısından benzer özellikler gösterdiğini vurgulayan Köksal, “İki darbe de neoliberal politikaların önünü açmıştır, ortak bir noktaları da budur” diye konuştu.
Şili’deki 17 yıl süren açık faşizm ve ondan sonraki çok partili dönemlerde etkisini gösteren liberal ekonomik politikaların 2019 yılındaki kitlesel protestolara yol açtığını anlatan Köksal, geçtiğimiz aylarda sadece oradaki değil, tüm dünyadaki ilerici güçlerin büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlanan yeni anayasa referandumuna da değindi.
Frankfurt Felsefe Kulübü’nün geleneksel çarşamba toplantıları kapsamında ve kulübün sözcüsü Hasan Öztekin’in moderasyonunda gerçekleştirilen sunum, kulüp üyeleri ve misafirlerinin canlı bir katılımıyla, soru ve tartışmalar eşliğinde sona erdi.
Dinleyiciler arasında darbenin ardından ülke dışına çıkmak zorunda kalan ve uzun yıllar Frankfurt’ta yaşayan Şilili sürgün devrimciler ve demokratlarla 80’li ve 90’lı yıllarda ortak siyasal ve kültürel pratikler içinde olanların da yer alması, toplantıya farklı bir derinlik getirdi.
Gazeteci Köksal, “Yeni bulgular, Şili’deki darbecilerin ilk birkaç gün yoğun kuşkular içinde bulunduklarına, ilerici güçlerin belki de onları ilk anlardan itibaren bastırabileceklerine işaret ediyor. Benzer bir tedirginliğin Türkiye’deki darbeciler tarafından 12 Eylül’ün ilk günlerinde de yaşandığını biliyoruz. İki ülke arasındaki benzerlikler bugün de devam ediyor. Oradaki başarısız anayasa referandumuna benzer bir süreç kısa bir süre önce Türkiye’de de yaşandı. Tabii benzemezlikler de var. Bunların hepsi önemli” diye konuştu.
Gürsel Köksal, Londra’da yaşayan araştırmacı yazar arkadaşı İrfan Çangatin’le birlikte bu konudaki çalışmaları sürdüreceğini sözlerine ekledi.