Mükemmellik olağanüstü şeyler yapmakla değil, sıradan şeyleri olağanüstü iyi yapmakla elde edilir.
Nur TÜRK
Sinema ile en çok karşılaştırılan ve ilişki kurulan sanat edebiyat olmuştur. Sinemanın olmazsa olmaz öğelerinden birini oluşturan senaryonun, başlıca iki hareket noktası vardır. Bunlardan birini özgün senaryolar, diğerini ise edebiyat eserlerinden yapılan uyarlamalar oluşturur. Özgün senaryo; film yapmak isteyen bir kişinin ya da yönetmenin, kafasında tasarladığı konuyu yalnızca sinemanın olanaklarını, özelliklerini göz önüne alarak yaptığı çalışmadır. Uyarlama ise, daha önce başka bir amaçla hazırlanmış bir metni, örneğin bir romanı senaryo biçimine dönüştürme işlemidir.
Sinemaya yapılan uyarlamaların büyük bir çoğunluğunu da, genellikle romanlar oluşturur. Roman ile sinema arasındaki ilişkinin kökeni, sinemanın başlangıç yıllarına kadar dayanmaktadır.19.yüzyılın popüler eğlencesi olan roman ile sinemanın teknik yönleri arasında bir süreklilik vardır. Roman ve sinemanın ilişkileri incelendiğinde, iki sanatın da zaman zaman birbirlerinin olanaklarından yararlanmakta oldukları görülür. Sinema romandan ilginç konular, öyküler ve birtakım anlatım teknikleri açısından yararlanırken, roman da özellikle sinemanın somutlama, görselleştirmede yararlı birtakım betimleme sağlama ve bileşim teknikleri konusunda yaralanmaya çalışır. En önemlisi de her iki sanatın amacı aynıdır, göstermek. Ancak sinema görüntüler aracılığıyla bunu yapmaya çalışırken, roman sözcüklerin gücünü kullanır. Yani amaç aynı fakat kullanılan yöntemler birbirinden çok farklıdır. Bu nedenle roman ve sinemanın algılanma biçimleri de birbirinden oldukça farklılık gösterir: Roman okuyucusunun okuduklarını zihninde canlandırması gerekirken, film izleyicisinin ise sinemasal görüntülerin anlamlarını “okuması “için bu görüntüleri içselleştirmesi gerekir.
Bu konuya açıklık getirdikten sonra, fıkra ile yola çıkmıştık. Şimdi onu senaryo formatına getirerek görselleştirelim.
Üç zengin Yahudi kardeş annelerine doğum gününde birer hediye almaya karar vermişler.
Hediyelerini yolladıktan sonra aralarında sohbet etmeye başlamışlar.
Fıkranın bu ilk iki cümlesini senaryoya uygulayacağız. Bu üç zengin kardeşi, lüks bir restoranda ya da açık havada golf sahasında buluşturabiliriz.
1.SAHNE/İÇ MEKÂN/RESTORAN/GÜNDÜZ: Geniş, görkemli, aydınlık, lüks eşyalarla döşenmiş restoranda üç kardeş masa etrafına oturup yemeklerini yerken, aralarında sohbet ederler.
Abraham: Daha önceden aldığımız karar üzerine, ben anneme kocaman bir ev aldım.
Mişon: Ben bir limuzin aldım ve bir de şoför tutum.
Solomon: Benim hediyem hepinizinkinden güzel. Annemin Tevrat’ı okumayı ne kadar sevdiğini ve gözlerinin iyi görmediği için artık eskisi gibi okuyamadığını biliyorsunuz. Ona bütün Tevrat’ı ezbere bilen büyük kahverengi bir papağan gönderdim. Onu eğitmek için 12 Haham 12 yıl boyunca uğraşmış. Tevrat’ı ezberletmişler. Bu papağan için havraya 20 yıl boyunca 1 milyon dolar bağışlayacağım ama buna değer. Annem sadece bölümün adını söyleyecek ve papağan ona ezbere okuyacak.
Senaryoya format olarak baktığımızda ana iki tür görüyoruz; 1- Fransız /İtalyan formatı: Sahne tanımlarının (mekânın, iç/ dış çekim, gece gündüz çekimi gibi bilgiler ) senaryonun sol kısmında tanımlanırken, o sahnede geçen diyaloglar sağ tarafta yer alır. 2- Amerikan formatı: Sahne tanımlarının sonrasında, o sahnenin diyalogları sayfanın ortasına gelecek şekilde yazılır. Herhangi bir resim ya da yazı formatlama (koyu yazı, altçizgili ) kullanılmaz. 12 boyutunda ‘ Courier’ font kullanılarak dümdüz yazılır. Senaryoda her sayfa 1 dakikayı ifade eder. Yani iki saatlik bir filmin senaryosu 120 sayfadır.
Senaryo hikâyeyi nasıl anlatır: Sinemada temel amaç inandırıcılık olduğundan, gerçekçi olma çabası gereksizdir. Gerçekçilik televizyon için geçerli bir konu. Senaryolar duyulmamışı anlatmalı ve inandırıcı bir atmosfer yaratmalı. Seyirci de zaten sinemaya inanmaya hazır bir şekilde gelir. Film yaparken hep bir çatışma durumu vardır. Sessiz sahne arkasından aksiyon, birbiri ardına gündüz -gece, hüzün -neşe gibi. Film hep kontrastlarla anlatılır. Örneğin bir kiliseye girildiğinde atmosferden dolayı kişilerin ruh durumu, tutumu değişir. Daha sessiz olunmaya çalışılır. Bir anda sokaktan gelen taşkın bir grubun kiliseyi basması ile atmosfer bir anda değişir. Aynı atmosferde ayni anda iki farklı durum olamaz. Başka bir örnek, ölüm haberi gelen bir düğünün bir anda neşesini kaybetmesi olarak verilebilir. Senaryonun anlatımının temellerinden biri dramadır. Dramayı ele aldığımızda objektif drama ya da sübjektif drama kullanılabiliriz. Objektif dramayı, tanımasak bile insanlar için üzülmek ya da endişelenmek olarak tanımlayabiliriz. Duvarda yürüyen bir bebek için tanımadığımız halde düşecek mi diye korkarız. Sübjektif dramada ise karakteri tanırız. Korkularını biliriz ve karakteri bu korkulacak durum içine koyarsak seyirce de korkar. Gerilimi yüksek tutmanın ve akılda kalıcılığın daha kolay sağlanması için ani bir şoktansa, seyircinin bildiği ancak karakterin bilmediği bir tehlike daha etkili olur. Bir anlık bomba patlaması yerine bir masa altına bomba koyulduğunu göstermek ve karakterin bundan habersizce sandalyeye oturulup bu masada yemek yemesi çok daha büyük ve etkili bir gerilim yaratır. Bu şekilde tansiyonun uzun süre yüksek tutulması sağlanabilir. Tesadüfler ancak karakterin aleyhine islerse ve hedefler zorlaşırsa seyirci inanır. Aksi taktirde hedefi kolaylaştıran tesadüfler karakteri pasifleştirir ve filmdeki gerçekçilik duygusunu bozar Senaryoda görsellik nasıl anlatılır: Bir senaryo ana fikirden yola çıkar. Senaryo yazılırken önce bunun ” snopsis “i sonra “threatment” i yazılır. Yani her sahnede neler olacağı önce sadece görsel olarak anlatılır. Diyaloglar hale hazırda yazılmamıştır. Sonrasında resimlerin yetmediği yerde senaryo yazarken diyaloglar sadece gerektiğinde araya girer. Film çıkışında hiçbir diyalog kolay kolay hatırda kalmaz. Görsel hafızanın daha kuvvetli olması sebebi ile sinemayı sinema yapan görselliğidir. Karakteri yaptığı şeyler tanımlar. Karakter aksiyonun içine atılınca bir reaksiyon gösterir ve böylece karakteri ortaya çıkar. Hisler hareketlerle daha belirgin bir şekilde ortaya koyulur. Örneğin ” senden nefret ediyorum” demektense tokat atmak daha etkili olur ve akılda kalır. Diyaloglar akıldan geldiği gibi konuşuluyormuş havası verilmelidir. Bir şair günlük hayatında sürekli şiirsel konuşmaz. Her insanın ve mesleğin kendi konuşma tarzı vardır. Bunları yazmak için gerekirse o insanlarla vakit geçirme ve onları konuşturup dinlemek iyi olabilir. Ancak şu unutulmamalı ki, film görseldir, temel amaç aksiyonlarla hikâye anlatmaktır ve diyaloglar üzerine kurulmaz. Diyaloglar endirekt mesajlar, gelecek, geçmiş hakkında bilgiler verebilir.
Senaryo yazılırken başka kimsenin işine karışmamak gerekir. Filmde her çalışan bir şey katar. Örneğin kameramanlara nasıl çekim yapılacağı söylenmez. Kameraman açıları, konsepti, ışığı, ekipmanları kullanarak görselliği arttırır. Oyuncuya öğüt verilmez, dekora karışılmaz. Söyle denir ” 1930 Karaköy ‘ de bir otel”. Gerisi yönetmen, görüntü yönetmeni, sanat yönetmeni, kameraman ve diğer kişilerin halledeceği detaylardır. Mesela oda duvarının renginin ne olduğu senaryoda bir detay ve önem taşıyan bir mesele ise verilir yoksa kimsenin işine karışmaya gerek yok. Müzik, ses ve efektler de konuyu besler. Ancak senarist eğer senaryosu için özel bir anlam ifade etmiyorsa yine kullanılacak müziklere de karışmaz. Senaryo teknik bilgisine kimler sahip olmalı: Senaryodan teknik anlamda film yapan herkes anlamalıdır. Prodüktör senaryonun genel beğeniye uygun olup olmadığını bilebilmeli ki ona göre yatırım yapsın ve oynadığı bu kumarda batmasın, bir sürü para yatıracak yönetmen senaryoyu çekerken eksikleri olup olmadığını görebilmeli; oyuncu, kameraman, ışıkçı, sesçi herkes başarılı bir film için senaryo nedir konusunda bilgili olmalı. Hollywood’ da binlerce senarist ajanslara bağlı çalışıyor. Prodüktöre gelene kadar senaryolar birçok kez okunur ve kontrol etmeye ve düzeltmeye yönelik çalışan profesyoneller tarafından da incelenir. Anlaşmaya göre film çekilirken senaryonun kelimesine bile dokunulmayabilir ya da sadece fikir de satılmış olabilir. Bu durumda yönetmen ve yapımcı bunu istediği gibi yorumlar ve çeker. Film çekimi sırasında Türkiye ‘ de yönetmen mutlak güç. Amerika’ da ise prodüktörler son sözü söyler. Kendi kurgucuları vardır ve yönetmeni kurguya sokmazlar. Yönetmenler piyasaya sürülen filmlerini ancak galada görürler. Bunun sebebi yönetmenlerin gelende filmi daha uzun tutma eğilimleri ve en sevdikleri kısımları kurguda çıkartmalarının kolay olmayışıdır. Bununla birlikte bazı filmler “Director s cut” denilen yönetmenin kurgusu da daha sonra piyasa verilmekte. Yönetmenin işi kabaca takımını motive etmek, yönlendirmek.
Umarım senaryonuzu yazmaya başladığınız zamanda anlattıklarım size yol gösteriyordur. Haftaya’ threatment nasıl yazılır?’ konumuzla birlikte olacağız. Kendinize çok iyi bakın, hepinize sevgilerimi iletiyorum.