Arzu Dinçer
“Öylesine şeyler yazıyordu ki çehresini görmeden, sesini duymadan tutkuyla onu kovalar oldum. Güneşe ve denize günaydın diyerek başladığım güne o da eklenmişti. Dibimde bir yerlerde olması gerekmiyordu, tenimde parmak uçlarını hissetmek değildi âşık olduğum. Benim âşık olduğum hayata karşı o cüretkâr isyanıydı.”
Bunu söyleyen bir Ali olsaydı şayet bu Ali herkes tarafından büyük bir alkışla yüzyılın aşkına aday gösterilirdi sanırım.
Ama bunu söyleyen bir Ayşe ise; hmm işte o vakit işler karışır. Vay vay vay bu nasıl kuyruk sallamak şimdi onun Ali si olsam parmak uçlarıyla yetinir miydim diye düşünceler başlar sonra da eylemselliğe dökülürdü. Üstelik bunu söyleyen Ayşe’nin, bu metni atfettiği Ali olmamasına rağmen sırf algısı ben o Ali olsaydım olduğu için. Ve bunun adı “sevgi” olmazdı elbette. Sadece bir tene sahip olmak olurdu.
Sevgililer günü gelmiş çatmış önüm arkam sağım solum Kadın Cinayetleri zinciri ile sarılıyken insanların nasıl oluyor da üç yüz atmış dört gün “Sevgisizlik” yaşayıp, sevgiyi bir güne sığdırdıklarını şaşırarak izliyorum.
Kadın dediğin gülmez, konuşmaz, akıl yürütmez, yatmak istediğinde yatmaz… bildiğin güdülecek bir hayvan. Ama laf özel günlere geldiğinde ortalık sidik yarıştıranların kokusundan ve heybetinden geçilmiyor. Bunu kadınlar üzerine kurgulanmış diğer özel günlere de yayabilirsiniz.
Reklam kuşakları, dükkanlar hep kadınlarına bir şeyler alsınlar diye teşvik mesajları ve objeleriyle dolu. Daha bugün dükkanın birinde dayanamadım sordum “Siz de hiç erkek küpesi ya da yüzüğü yok mu?” görevli yüzüme baktı ve ilk defa bu soruyu duymuş gibi şaşkınlık ve hafif ama anlamlı bir gülümseme ile “Hayır, gerçekten de niye yok ben de bilmiyorum” dedi. “Sevgi”yi objeye çevirmek kadınların yürekleri için birincil kabul edildiği bir dünya da “Sevgi”nin gerçek gübresi olan sevmek ve bunu ona hissettirebilmek paha biçilmez bir zenginlik olsa gerek.
Üstelik bu vazife sadece erkeğe aitmiş gibi algılanması da sevgiye vurulmuş en büyük balta olsa gerek.
Oysaki cinsiyetsiz bir özgürlüktür sevebilmek. Kansız bir kan gibi besler durur insanı. Olmadığında yok edicidir. Harika bir beyin açıcı, harika bir ilaç, harika bir yaşam enerjisidir.
Çok kavramını bilmem ama yeterince sevebilmek bile sevgili yapar insan olan insanı. İnsan olabilmekse kendinden çok başkası için de yaşayabilmektir. Hiçbir akrabalığın, hiçbir coğrafi bağın, hiçbir kültürel bağın olmasa bile sırf bu dünya da var oldukları ve onlarla aynı zaman dilimini paylaştığın için bile sevebilirsin. Değil mi ki dört temel kan grubunun olduğu bir dünya iki insan üzerine kurgulanmış, demek ki her şey mümkün. Ve sanırım sevmek en masum en algısı vergisi olmayan yükte ağır pahada hafif olan.
Bir bilanço çıkartsanız; sevdikleriniz ve sevmedikleriniz üzerine ve sevmediklerinizin karşısına gerekçelerini yazsanız. Sonra o gerekçelerden egoyu ve bencilliği çıkartsanız desem. Geriye sevmediğiniz kaç şey kalacak?
Sahi o listede siz nerede yer aldınız?
Yazmış mıydınız kendinizi?
Ve siz kendi kendinizin sevgilisi olmayı başarabildiniz mi?
Yarın kendi sevgililer gününüzü de kutlamayı unutmayın emi!
Ve bu kutlamayı nefes aldığınız sürece vicdanınızın süzgecini faaliyete geçirdiğiniz her uyku öncesinde ve her gün başlangıcında da yapmayı… Önce insancıl sevgi bilançonuz, sonra o bilanço da ki yeriniz … diğer sevdalıklarınız mı o zaten sizin olduğunuz yerde tam da başınızın üstünde olurlar o vakit.
Sevgililer gününüz tüm dünyayı sevdiğiniz kadar kutlu, nefretleriniz kadar da çorak olsun dileklerimle.
Arzu DİNÇER
14 Şubat 2016