Çığlık, Kenan Çığır’ın Ozan Yayıncılıktan çıkmış, Temmuz 2020 tarihli son kitabı. 2018 tarihli Tanrı’nın Biyografisi adlı romanın devamı niteliğinde. Kitabın başında film yönetmeni Nejla Demirci ve yazar Merih Nesrin Yalçın’ın yazdığı iki ayrı önsöz bulunuyor.
Tanrının Biyografisi’nden tanıdığımız Erkan Demir yine başkarakter. Kırk dört yaşında bir gazeteci ve biyografi yazarı olarak karşımıza çıkıyor. İngilizcesi ve Fransızcası çok iyi düzeydedir. Buna rağmen, kavgacı, aceleci ve peşin hükümlü tavırlarının sonucu olarak, hiçbir işte üç seneden fazla çalışamaz.
Önceki kitapta altın madenleri işleten, bir şirketler grubunun yöneticisi Xolawuba, biyografisini yazdırmak ister. Erkan Demir’den Akra’da bir ön görüşme talep ederler. Bunun üzerine Erkan Akra’ya gider. Ama Akra’da onu bir aile dramı beklemektedir. Xolawuba Gana dilinde Tanrı demektir.
Erkan Akra’da büyük bir aile dramına şahitlik eder. Ortalık feci halde karıştığı için biyografiyi tamamlayamaz. Bu arada eşi Derya’yı aort yırtılması sonucu kaybeder. Haylaz ama bir o kadar da zeki kızı Deniz’le baş başa kalır. Baba kız çok kötü günler geçirirler. Ama bir şekilde hayat devam etmektedir. Nitekim Deniz sorunlarını aşıp yeni bir hayata başlar. Erkan da kızının sözünü dinleyip kendini daha iyi hissetmek için tatile çıkar.
Gana’da Gerçek adı Serhat olan Xolawubala’nın Erkan’a yüklü bir ödeme yapmış olmasına rağmen ortada yazılmış bir biyografi yoktur. Serhat’in onu eninde sonunda arayacağını bildiği için, biyografiyle ilgili tuttuğu notları, belgeleri ve fotoğrafları yanına almayı ihmal etmez. Bir yandan tatil amacıyla gittiği Selimiye Koyu’nun tadını çıkarmayı bir yandan da zaman buldukça çalışmayı planlar.
İlerleyen bölümlerde Serhat ve siyahî asistan Pumza ile ilgili bir takım gelişmelere şahit oluruz. Serhat, başında bulunduğu Makafui adlı şirket grubunun Türkiye ayağı olacak yeni bir şirket kurma hazırlığındadır. Pumza Türkiye’ye gelmek için yola çıkar. Erkan’la aralarında fiziksel bir çekim vardır.
Bütün bu gelişmeler, romanın sonunda çözülecek birer düğüm olarak verilir. Erkan’ın bu yeni şirketteki konumu ne olabilir? Gana da öğrendiklerinden sonra Erkan biyografiyi yazmaya başarabilir mi? Pumza ile aralarındaki fiziksel çekim onları nereye götürür?
Romanda temel hikâye Erkan üzerinden yürüyor gibi görünüyor olsa da tema kadına yönelik şiddettir. Yazar bu temayı Erkan’ın tatilde kaldığı pansiyonda çalışan Selda ve yine tatilde tanıştığı Sadık Bey’le Ahsen Hanım’ın yeğenleri olan Harika’nın hikâyeleri üzerinden işler. Harika son derece modern, üniversite mezunu, ailesi tarafından el üstünde tutulan bir iş kadını iken, Selda köyde yetişmiş, eğitimsiz, zorba kocasına mahkûm edilmiş bir zavallıdır. Ama yaşam şartlarındaki bütün bu farklılıklara rağmen, benzer bir kaderi paylaşırlar. İkisi de kocalarından farklı şekillerde şiddet görürler.
Harika yanlış bir adama âşık olur. Ve o adamla evlenerek her türlü aldatılmayı, şiddeti sineye çeker. İkinci evliliğini bu adama misilleme olarak kendine âşık, yaşlı bir adamla gerçekleştirir. Bu kez de yalnız kocasıyla değil, aynı zamanda kocasının eski eşi ve yaşları kendinden büyük çocuklarıyla da evlenmiş olur. Sorunlar birbirinin üzerine yığılır. Şiddet yine peşini bırakmaz.
Selda, toplumsal kuralar uğruna tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda kalır. Böylece göz göre göre hayatını şiddetle taçlandırmış olur. Çevresindeki herkes Selda’nın sesine kulak tıkar. Kimse onu dinlemeye çalışmaz. Karı-koca kavgası diye geçiştirilir.
Acaba bu kadınları hayata döndürmek mümkün olacak mı? Yoksa dünyadan adım adım kayıp gitmelerine seyirci mi kalacağız? Onları ve temsil ettikleri diğer kadınları şiddetten koruyabilmek için nasıl bir yol izlemek gerekir? Romanın tamamında bu sorulara cevap ararız.
Yazar, hikâyelerini heyecanla okuduğumuz, hayatları birbirinden bütünüyle farklı bu iki kadını bir araya getirerek bize kadına yönelik şiddetin, bir eğitim sorunu değil, cinsiyet sorunu olduğunu anlatmaya çalışır. Ve bunu Erkan’ın ağzından dile getirir: “Şiddet görmenin, cinayete kurban gitmenin, tacize uğramanın, eğitim düzeyi ile hiçbir alakası yoktu. Sadece ve sadece cinsiyet sorunuydu. Bu ülkede kadın olmak, kadın olarak özgürce yaşamak mümkün değildi. Bir genç kadının çığlığına ailesi, komşuları, devlet ve ben kulaklarımızı kapatmıştık. El birliğiyle kadını kocasının yanına, evine, ölüme göndermiştik.” (s.169)
Kadına yönelik şiddet, son derece karmaşık ve hassas bir konu. Erkek, sahip olduğu fiziksel gücü, kadının kişiliğini ve emeğini değersizleştirmede kullanır. Ve onu fiziksel, cinsel ya da psikolojik olarak istismar eder. Çoğu zaman aile içi tartışmalar gibi kabul edilerek üstü kapatılır. Ya da erkeğe verilmiş bir hak olarak gösterilip normalleştirilir. Böylece, tacizler, tecavüzler, töre cinayetleri kadının kaderi haline gelir.
Kenan Çığır, kadına yönelik şiddet merkezinde kurguladığı bu romanla, çok önemli bir toplumsal görevi üstlenir. Harika ve Selda üzerinden, şiddet gören bütün kadınlara ses olur. Okuyucularına bu kadınların sessiz çığlıklarını duyurur: “Hiç değilse bir kadının çığlığı zamanında duyulmuştu.” (s.189) Öte yandan bunun bir son olmamasının ümitsizliği içerisindedir: “Her gün anıta yeni isimler eklenmeye devam ediyordu.” (s. 189)
Kenan Çığır Hakkında:
1962, Afyon doğumludur. 9 Eylül Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olur. Uzun yıllar özel sektörde, farklı kurumlarda yöneticilik yaptıktan sonra, 2014 yılında emekliye ayrılır. Güzel Gözlü Kadın (2016) adında bir öykü kitabı, Göçmen Kızı (2017), Tanrı’nın Biyografisi (2018) ve Çığlık (2020) adlı üç romanı bulunur. Aşk Gözlüğü (2019) adlı kitabında köşe yazıları ve denemeleri yer alır.