Egehan Ünlü / Berlin
2018 sonunda Merkel’in de desteğiyle parti başkanı seçilen Annegret Kramp-Karrenbauer Thüringen’de yaşanan olaylardan sonra geçen yıl istifa etmişti. Bir önceki seçimde Kramp-Karrenbauer’e karşı başkanlık yarışını kaybeden, 20 yıl önce de Merkel’e meclis grup başkanlığı koltuğunu kaptırmış olan Friedrich Merz şansını tekrar denemeye karar vererek adaylığını koymuştu. Ancak salgın koşulları kurultayın yapılmasını engellemiş, partide belirsizlikten kaynaklanan huzursuzluk, Ekim’de Merz’in partinin üst kademelerinin içinde kendisine karşı komplo kuranların olduğuna dair beyanatıyla doruk noktasına ulaşmıştı. Merz kurultayın ertelenmesinin rakibi NRW Başbakanı Armin Laschet‘in isteği olduğunu iddia ediyordu. Ancak bu söyleme gelen tepkiler ve Genel Sekreter Paul Ziemiak’ın adaylar arasında arabuluculuk yapması durumu yatıştırabilmişti.
Organizasyon sorumluluğunu büyük ölçüde Ziemiak’in üstlendiği kurultayda, yukarıda bahsedilen adayların dışında, eski Çevre Bakanı Norbert Röttgen da yarıştı. Hacker saldırılarına rağmen oy hakkına sahip 1001 delegeden 992’sinin oy kullandığı kurultayın sorun yaşanmadan gerçekleştirilmesi de genel sekreterin başarılarından biri oldu. İlk turda elenen Röttgen’in destekçilerinin çoğunluğun oyunu alan Laschet, ikince turun galibi oldu. Alman siyasetinde fırtınalı dönemlerde genel sekreterlere düşen rol de, geçen yılki SPD başkanlık seçim sürecinden sonra ikinci kez kanıtlanmış oldu. Her iki yarışta da kazanan adaylar kadar, seçim süreçlerini yol kazası olmaksızın organize eden genç genel sekreterlerin de yıldızları parladı. Seçimin resmî sonuçları, delegelerin oylarını mektupla göndermelerinden sonra 22 Ocak’ta duyurulacak.
Laschet-Birleştirici Aile Babası
Mevcut Sağlık Bakanı Jens Spahn’la takım olarak adaylık yarışına giren Laschet kendi eyaleti dışında partinin kadınlar kolu ve çalışanların organize olduğu kolları tarafından desteklendi. Laschet Merkel’in “kapsayıcı merkez siyaseti” konusunda devamlılığı savunuyor.
Alfabetik sıra gereğince ilk adaylık konuşmasını yapan Laschet sözlerine Kapitol baskını ile ABD’deki gelişmelerle başladı ve kutuplaştıran siyasi liderlerin ülkeyi sürüklediği tehlikeleri vurguladı. Almanya’da da sağ terörizmin öldürdüğü Vali Walter Lübcke’yi anan Laschet, siyasetin birleştirici özelliğine verdiği önemi ön plana çıkardı. Toplumda güvenin önemini, eski madenci babasının ona verdiği nasihatlerle ortaya koydu. CDU’nun toplumun her kesiminde çekim kuvveti sahibi olması gerektiğini anlatırken, kadınları, gençleri ve göçmenleri de özellikle andı.
ABD ile ilişkilere, dijitalleşmeye ve ekoloji ile ekonominin uzlaştırılması konusuna ise sadece işaret etmekle yetindi. Konuşmasında çevre konusunda gerekli vurgulamaları yapmaktan uzak kalması ise eleştirilere neden oldu.
Laschet üstlendiği siyasi görevleri vurgulayarak, diğerlerinin teorik konuşmalar yaparken, kendisinin icraatta olduğunu üstüne basa basa ifade etti. Burada oklar şüphesiz ki yıllar önce siyasetten çekilip uluslararası kapitale lobicilik yapan ve hükümet tecrübesi olmayan Merz’e yönlenmişti.
Son olarak, üstü kapalı olarak Merz’in siyaset stilini eleştirdi ve CDU’nun bir CEO’ya değil, bir takım kaptanına ihtiyacı olduğunu vurguladı. Bu çerçevede kendisinin iyi bir sahne adamı olmadığını ancak herkesin güvenine layık olduğunu söyledi.
Friedrich Merz- Hırslı Manager
Merz’in destekçilerini partinin gençlik kolu, işveren kolu ve Doğu’daki eyaletlerden gelen delegelerden oluşan muhafazakâr kanat oluşturdu.
Merz’in yola çıkma noktası Merkel dönemi ve kapsayıcı merkez siyasetinin sonlandırılması talebiydi. Konuşmasında da partinin muhafazakâr değerleri kaybettiğini ima ederek rota değişikliği gerektiğini vurguladı. Merkel’in adını hiç anmayan Merz, onun 16 yıldır yürüttüğü merkez soldan oy devşirmenin aksine, toplumun muhafazakâr kesimlerine odaklanmanın önemli olduğunu savundu. Konuşmasında toplumda sol çoğunlukların olmadığı ve “siyasi tartışmanın merkeze çekilmesi” gerekliliğine vurgu yapması işte tam da buna işaret ediyordu. Merz konuşmasında müteşebbis ve ekonomi kelimelerini açık farkla en sık kullanan aday oldu. İklim kriziyle mücadelede çözümün teknolojik ilerlemede olduğunu ve mevcut sistem içerisinde çözülmesi gerektiğini iddia etti. Bunu, “yarın dünyanın sonu gelecek bu yüzden düzeni bugün değiştirmeliyiz ifadesine karşı çıkıyorum” diyerek ortaya koydu.
Kadın ve gençlerin önemli olduğunu vurgularken, kadınlarla ilgili “köhne düşüncelere” sahip olmadığının kanıtının, kendi kızlarının ona sarı kart göstermemesi ve eşinin 40 yıl önce kendisiyle evlenmesinde aranması gerektiğini ileri sürdü. Merz CDU’lu kadınlardan daha fazla destek almak için son fırsatını da böylece harcamış oldu. Konuşmasında göçmenlere ve bu yönde heterojenleşen topluma değinmeyen Merz, aşıyla ilgili bile Türeci ve Şahin’in adlarını anmaktan imtina ederek mRNA teknolojisiyle ilgili yirmi yıl önce ilk araştırmacılardan olan Biyolog Ingmar Hoer’in adını anmakla yetindi. Özellikle Almanya ve Alman kelimelerini sık sık kullandığı konuşmasında, sağcı popülizm ve terörizme değinmeyen Merz, sadece AfD ile iş birliğine izin vermeyeceğini beyan etmekle yetindi. Yeşillerle iş birliğine de eyaletler seviyesindeki koalisyonlara işaret ederek olumlu sinyal yakan Merz, bu iş birliğinde öz prensiplere bağlılığın önemini vurguladı. Merz’in konuşmasına hükmeden kavram ise ‘’liderlik’’ idi.
Kurultay Eylül’deki Seçimler İçin Ne Anlam İfade Ediyor?
Gücü elinde tutmanın temel gaye olduğu ve verilen kararların da burada odaklandığı CDU’da başkanlık koltuğuna oturan Laschet’in başbakanlık adayı olup olamayacağı ise henüz kesinleşmiş değil. Merz ile Laschet arasında sadece %5 civarında bir fark olması, Laschet’in elini zayıflatan bir nokta. Merz’in seçimin hemen sonrasında, ekonomi bakanı olmak istemesini dillendirme cüreti de bu düşük farkla ilişkilendirilebilir. Başkanın tüm partiyi arkasında toplayamaması halinde pusuda bekleyen CSU lideri Markus Söder’i başbakanlık koltuğunda görmek isteyenlerin sesleri yükselecektir. Yapılan kamuoyu yoklamaları, muhafazakârlığını son zamanlarda çevrecilik peleriniyle süsleyen, böylece merkez sol seçmenin bile belirli ölçüde sempatisini ve oylarını toplayabilecek Söder’in popülaritesinin, Laschet’ten çok daha fazla olduğunu gösteriyor. Sağlık Bakanı Spahn’ın da başbakanlık hevesi kulislerde dillendiriliyor.
Başbakanın hangi birlik partisinden seçileceği hala meçhulken kurultay sonucu, gelecek seçimlerde sol partilerden oluşacak bir koalisyonun iktidar olma ihtimalini iyice düşürdü. Merkel döneminde CDU’ya oy vermiş veya demobilize olmuş merkez sol/sol liberal seçmenin, Laschet’ten sonra CDU’ya sırt dönmeyeceği veya sol partilere sarılmayacağı kuvvetle muhtemel. Laschet’in muhafazakâr seçmeni AfD’ den koparamayacağı, hatta partinin sağ kanadında FDP ve AfD’ye oy kayıplarına yol açacağı öngörülebilir. Ancak bu oranı bahsettiğimiz merkez seçmeni büyük oranda telafi edecektir. Sonuç olarak mevcut kamuoyu yoklamalarında büyük kaymalar yaşanmazsa, gelecek seçimlerden sonra CDU’nun hükümetin büyük ortağı olacağı söylenebilir. Koalisyon ortaklığı için en güçlü aday ise Yeşiller olarak görünüyor. Ancak geçen seçimde elini taşına altına koymaktan imtina eden ve çeşitli okazyonlarda seçmence cezalandırılan FDP de seçim matematiğine göre hükümete girebilir.
Laschet’in seçilmesinin esas kaybedeni ise SPD olarak görünüyor. Muhafazakârlık ve organize kapitalin temsilcisi olarak görülen Merz gibi bir CDU Başkanı, SPD’ye küçümsenemeyecek bir polemik malzemesi sağlayabilirdi. Bunun karşısında NRW’de de iktidarı SPD’den alan Laschet, genel seçimlerde de SPD’nin ümit ettiği toparlanmayı zorlaştıracaktır. CDU ile yaptığı koalisyonlardan küçülerek çıkan SPD’nin tekrar küçük ortak olarak hükümete girmesi ise şaşırtıcı olacaktır.
Ne olursa olsun, Eylül’deki genel seçimlerden önce yapılacak eyalet seçimleri ve salgınla mücadele, çiçeği burnunda başkanın önüne fırsat ve engeller çıkaracak. Bu süreç de kartları yeniden dağıtabilir, hatta oyun masasını bile ters düz edebilir. Bu belirsizlik de geçen seçimlerde, adayı Martin Schulz’un ani yükselişine müteakip, tarihinin en düşük oy oranıyla hezimet yaşayan ve böylece seçim sonuçlarının her an değişebileceğini acı bir şekilde tecrübe eden SPD’nin tek ümidi gibi gözüküyor.