4.7 C
Almanya
Pazar, Aralık 1, 2024

BM’nin İdlib raporu ortaya çıktı

Birleşmiş Milletler (BM) insan hakları müfettişleri, Türkiye ve müttefiklerinin de aralarında bulunduğu Suriye’deki savaşın tüm taraflarını insan hakları ihlallerini sürdürmekle suçladı. Raporda bazı durumlarda savaş suçları işlenmiş olabileceği belirtildi.

Önümüzdeki hafta Cenevre’de toplanacak BM İnsan Hakları Konseyi’ne sunulacak olan bir yıllık raporda, Türkiye’ye ve desteklediği Suriye Milli Ordusu’na yönelen eleştiriler, Afrin ve çevresindeki uygulamalar ile Suriye’nin kuzeydoğusunda Ekim ayında ABD askerlerinin çekilmesini takiben başlatılan Barış Pınarı Harekâtı sırasında yaşanan örneklere dayanıyor. Suriye Milli Ordusu tarafından işlendiği konusunda makul veri bulunan bazı “ağır savaş suçlarının” Türk komutanların bilgisi dahilinde işlenip işlenmediği sorgulanıyor.

Türkiye ve müttefiklerine yönelen en ağır suçlamalar arasında sivil bir mahallenin, sivil bir konvoyun, su ve elektrik şebekelerinin vurulması ve Suriye Milli Ordusu tarafından yürütüldüğü belgelenen yaygın yağmalama ve el koymalar ve Kürt politikacı Hevrin Halef’in aracından çıkarılarak sürücüsüyle birlikte öldürülmesi olayları var.

BBC Türkçe’de yer alan habere göre buna karşılık Suriye’nin kuzeyinde ABD güçlerinin desteğiyle IŞİD’e karşı savaşan Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçleri de IŞİD savaşçılarının ailelerinin konduğu kamplardaki yaşam koşullarının kötülüğü, BM ile varılan anlaşmalara rağmen 16-17 yaşlarında çocukların silah altına alınmaya devam edilmesi ve bir olayda bir çocuğun vurulması gibi örnekler üzerinden eleştiriliyor.

“RUS UÇAKLARI SİVİLLERE YÖNELİK HAVA SALDIRILARINA KATILDI”

Suriye’de savaşın patlak verdiği 2011 yılından bu yana 19.su hazırlanan insan hakları raporunun odağında ise son aylarda çatışmaların yoğunlaştığı ve tahminen 1 milyona yakın insanın göçmek zorunda kaldığı İdlib var.

İdlib’de okullar, hastaneler, pazar yerlerinin vurulduğu ve sivil insanların öldürüldüğü kaydedilen raporda, Rusya’nın sivil altyapıyı hedeflemediği yolundaki açıklamalarına karşın, Rus uçaklarının bu saldırılara katıldığı ve saldırılarını askeri hedeflerle sınırlamadığına işaret eden bilgiler bulunduğunu ve kanıtlanabilirse bunun savaş suçu teşkil ettiği belirtiliyor.

Suriye ordusunun İdlib’deki çatışmalarda defalarca hastanelere ve sağlık personeline saldırdığı, bunun da bir savaş suçu olduğu ifade ediliyor. Hükümet denetimindeki bölgelerde halkın evlerine geri dönüşünün koşullarının oluşmadığı, mülklere hükümet tarafından el konulduğu, sık aralıklarla oluşturulan kontrol noktalarının sivil halk arasında korku yarattığı ve dolaşım özgürlüğünü ve temel hizmetlere erişimi engellediği belirtiliyor.

Suriye hükümetinin yanında yer alan milislerin İdlib’in “terör örgütlerine” karşı kara saldırılarını sürdürürken, sivil hedefleri, sağlık merkezleri gibi koruma altında olması gereken alanları da vurdukları kaydediliyor.

Buna karşılık Suriye’ye karşı savaşan milis grupların, roket saldırılarında çok sayıda sivilin öldüğü ve bu grupların çocukları silahlandırmayı sürdürdüğü kaydediliyor.

Raporda “terör örgütü” olarak anılan Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) militanlarının İdlib’de bulundukları alanlarda halk üzerindeki kontrollerini artırdıkları, gazeteciler ve sivil halktan insanlara yönelik yasadışı gözaltı uygulamalarını sürdürdükleri kaydediliyor.

BM müfettişleri Suriye’de savaşan bütün savaşan tarafları sivillere yardım iletilmesi ve korunmaları yolundaki çağrıları kulak arkası etmek ya da dinlememekle suçluyor.

TÜRKİYE VE MÜTTEFİKLERİ İLE İLGİLİ ELEŞTİRİLERİN AYRINTILARI

Afrin’de Suriye Milli Ordusu (eski Özgür Suriye Ordusu) adı altında birleşen ve Türkiye tarafından desteklenen silahlı grupların, bölgeden göç eden Kürtler tarafından terk edilen ev ve işyerlerini yaygın şekilde yağmaladığı, el koyduğu, kiraya verdiği, gelir elde etme amacıyla çok sayıda sivili kaçırdıkları, işkence ve kötü muameleye tabi tuttukları kaydediliyor.

Türkiye’nin Suriye Milli Ordusu adı verilen gruplarla birlikte 9 Ekim-21 Kasım 2019 arasında Suriye’nin kuzeydoğusunda daha önce Kürtlerin öncülüğündeki Suriye Demokratik Güçlerinin kontrolünde bulunan bölgelerde yürüttüğü harekatın 80 bini çocuk olmak üzere 175 bin civarında sivilin kitlesel olarak Irak sınırına doğru göçüne yol açtığı kaydediliyor.

Harekat sırasında 10 Ekim’de Kamışlı’da Kadur Bek mahallesinde bir eve isabet eden havan mermisinin bir çocuğun, bir yaşlı kadının ölümü iki çocuğun yaralanmasına yol açtığı, görgü tanıklarına göre ateşin Türkiye’de Nusaybin’den açıldığı ve bu bölgede herhangi bir askeri hedefin bulunmadığı kaydediliyor.

Raporda harekat sırasında bölgede yaşayan yüzbinlerce sivilin yaşamını etkileyecek sivil altyapı hedeflerinin, su depoları, pompalar, elektrik şebekelerinin vurulduğuna ilişkin örnekler de sıralanıyor.

12 Ekim tarihinde bir okulun içindeki bir sağlık merkezinin ve 70-80 araçlık siviller, çocuklu aileler ve gazetecilerin bulunduğu bir konvoyun vurulduğu da örnekler arasında. Resulayn’daki bu saldırıda 11 kişinin öldüğü ve 19’u kadın 74 kişinin yaralandığı kaydediliyor. Türk yetkililerin bu olaylarla ya ilgileri ya da bilgileri bulunmadığını söyleyerek yanıt verdikleri kaydediliyor ve Türkiye bu konuda kendi soruşturmasını yapmaya davet ediliyor.

Bu operasyon sırasında Suriye Milli Ordusu içinde yer alan grupların Afrin’de olduğu gibi bir çok yağmalama ve el koyma olayına karıştığının bildirildiği yağmalananlar arasında okullar, işyerleri, fırınlar, zeytinlikler, tarım aletleri ve motorlu araçların da bulunduğu kaydediliyor.

Çatışmalardan sonra evlerine geri dönen bir çok Kürt ve Ezidi ailenin kilitlerinin değiştirildiğini ve evlerine Suriye Milli Ordusu mensuplarının yerleştiğini bildirdikleri de aktarılıyor.

En ağır suçlamalardan biri ise yine 12 Ekim 2019 tarihinde Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrin Halef’in Suriye Milli Ordusu mensupları tarafından Kamışlı’daki M4 otoyolu üzerinde durdurulan aracından saçından sürüyerek indirilip beraberindeki sürücüsüyle birlikte ateş edilerek öldürülmesi.

Komisyon bu sayılan olaylarda Suriye Milli Ordusu savaşçılarının öldürme, yağma, mala mülke el koyma gibi ciddi savaş suçları işlediğine kanaat getirmeye yetecek zeminin bulunduğunu söylüyor.

Komisyon ayrıca, “eğer bu silahlı grupların üyelerinin fiilen Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta ve kontrolünde hareket ettikleri ortaya çıkarsa” bu ihlallerin, bu suçlardan haberdan olan ya da olması gereken, veya engel olmak için gereken makul önlemleri almamış olan Türk komutanlar açısından da cezai sorumluluk doğurabileceğini kaydediyor.

Odatv.com

Son Haberler

İlgili Haberler