2.8 C
Almanya
Salı, Kasım 19, 2024

Benerci Nejat – Züleyha Akın

Kırdığın canların kırıklarını toplamadan uyuma
Vicdan en çok gece dile gelir   Birhan Eroğlu

1980’li yıllardaydık. Bir arkadaşımız aynı gelenekten gelen arkadaşları tarafından eleştiri özeleştiri mekanizması işletilmeden tecrit edilmişti. İşyerinde kimseler yüzünüze bakmazlarsa yaşamınız boynunuza ağır bir zincir gibi asılır, durur. Dışlanmanın psikolojisi o denli ağır gelir ki insana… Bulaşıcı hastalığa yakalanmışsınız gibi çevrenizdekiler sizden bucak bucak kaçarlar. “Yer yarılsın da içine gireyim, yok olayım” diyecek duruma gelirsiniz.

Biz aynı serviste çalışıyorduk. Ben o servise sürgün gitmiştim ve doğal olarak söz konusu ettiğim bu arkadaşın dışında kimse benimle konuşmuyordu.

Bir gün öğle saatinde yemekhaneye beraber gitmiştik. Çok sıkıntılıydı. Yemek öncesi cebinden ilaç çıkartarak içmişti. Ben o tür ilaçlara yabancı değildim. Kısaca içmemesini rica ettiğimde “bu ilaçları içmezsem, bana takınılan bu tavırlara dayanacak gücü bulamam” demesi yüreğimi yakmıştı. Bu duyguyu en iyi ben bilirdim. Arkadaşım daha önce 3 kez intihar etmeyi denemiş, yaklaşık bir ay öncesinde yine intihar denemesi olmuş, kendisini öldürmeyi başaramamıştı.

Bu defa kesin başaracağım diyordu. Nedenini sormadım. Sadece bana “Benerci kendisini neden öldürdü” şiirinden bir kaç dize okuduğunda o anki psikolojisini anlamıştım. Başka soru sormadım çünkü o duyguyu iyi biliyordum. Yaşayarak öğrenmiştim.

Arkadaş, Benerci kadar saf, bir o kadar çaresizdi. Kimse kendisine inanmıyordu. Aslında bir tek ben inanıyordum.

Bir ay sonra beni yeniden sürgüne gönderdiler. Servisten ayrılırken gidişime en çok üzülen insandı. Belki de tek üzülen insandı. Aynı dili konuşuyorduk. Yok, biz konuşmadan birbirimizi anlıyorduk.

Yeni işyerime kısa sürede uyum sağlamıştım. Esasen başka bir seçeneğim de yoktu. Bahse konu ettiğim kişiyle telefonla bir kaç kez görüştük. Ben gittikten sonra çok yalnızdı. Yaşam dayanılmaz olmuştu. Çevresindeki herkese kırgındı.

O gün, o kara gün vedalaşmak için beni aramış. Ben adliyedeydim. Döndüğümde masamda arandığıma ilişkin not vardı.

Ardında bir mektup bırakarak canına kıymıştı. Cenazesine hemen hemen tüm dava arkadaşları gelmişlerdi. Hiçbirinin yüzüne bakmadım.

Mezarlığın dönüş yolunda lider konumunda olan zat yanımdan geçerken kolundan yakaladım. O anda etlerini lime lime kopartarak canını yakmak istemiştim. “Hadi gözünüz aydın, korkularınızdan kurtuldunuz. Arkadaşınız ölmeseydi elinden çekeceğiniz vardı” diyerek yaşamımda belki de ilk kez sokak jargonuyla çok ağır sözler ettim.

Benerci kendisini öldürmüştü!… İyi de bu Dünya hepimize yeterdi.

Aradan 41 yıl geçti. O dönemde bu güzel insanı ölüme gönderenlerin büyük bir kısmı sisteme entegre olup nemalandılar. Bir kısmı hastalık gibi nedenlerle öldüler. Diğerleri de hastalıkla boğuşuyorlar.

Mezarlık dönüşü hırlaştığım vatandaş voleyi vurup Gölbaşında devasa bir villada yaşıyormuş. Eski evinden bir tek eşya getirmediğiyle övünmekteymiş. Saray bozması villada geniş güvenlik önlemi almak zorunluluğu hissetmiş olmalı ki kesenin ağzını açmış. İnanılmaz derecede müthiş güvenlik önlemleri almış. Bizim dönemden ortak tanıdığımız bir arkadaşım tesadüfen görmüş. Ben ona bir şey sormadan kendisi söyledi. Her gece kâbus göreceğim korkusuyla uyku uyuyamıyormuş.

Uyumasın zaten. Uykusunun görüp görebileceği en güzel rüyasında Benerci Nejat’ımızı görsün ki korku dolu yaşamı kâbusa dönsün.

Yaşıyor, yaşamak denebilirse…

Züleyha Akın – 23.09.2021

Son Haberler

İlgili Haberler