“Avrupa’daki Türkçe Medya”nın tarihine ilişkin araştırmaları ve gözlemleri içeren bu çalışma iki yıl önce egazete’de yayınlanmıştı. Konunun Frankfurt’ta düzenlenen “Batı Avrupa Yerel Medya Çalıştayı” (18-20 Mart 2016) vesilesiyle gündeme gelmesi üzerine yazının gözden geçirilmiş halini yeniden yayınlıyoruz.
GÜRSEL KÖKSAL
Daha öncesi de vardı, ama bugünkü durumu esas alırsak Almanya’daki Türkçe yayıncılık, gazetecilik açısından 50 yılı bulan bir tarih sözkonusu.
Türkiye’den işçi göçü bilindiği gibi 1960’lı yılların başında başladı…
1961’de Federal Almanya ve Türkiye arasında yapılan anlaşmayla resmileşti.. Çalışmaya gelen bu insanlara yönelik Türkçe yayıncılık ise bundan birkaç yıl sonra başladı…
Girişte vurgulandığı gibi daha öncesi de vardı. Avrupa’daki Türk gazeteciliğinin tarihini ele alırken, 19’ncu yüzyıldaki, yani daha Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan önceki ilk Türkçe yayıncılık deneyimlerine de kısaca değinmekte yarar var…
Yurtdışındaki ilk Türkçe gazete Hürriyet. Londra’da 1894 yılında yayınlanmaya başladı. Bunu Paris ve Cenevre başta olmak üzere çeşitli Avrupa merkezlerinde yayınlanan çeşitli gazete ve dergiler izledi. Biraz gecikmeyle Almanya da, Berlin’de 1917’den itibaren yayınlanan Türkçe ve Almanca dergi “Die Neue Türkei”yla bu sürece dahil oldu.
Burada bu gazeteler, dergilerle ilgili küçük bir liste verelim:
Hürriyet (Londra, 1894-97), Meşveret (Paris 1895-97), Mechveret (Paris 1895-1908), Hayal (Londra (1895), İstikbal (Londra 1895, Naples 1879-80, Cenevre 1897), Hakikat (Cenevre 1896-97), Osmanlı (Cenevre 1897-1902, Berlin 1900, Folkestone 1902), Dolap (Folkestone 1900), İstirdat (Londra 1901), Sura-yı Ümmet (Paris-Mısır 1902-07), İçtihad (Cenevre 1904-08), Terakki (Paris-Mısır 1906-07), Die neue Türkei (Berlin 1917).
İçerikleri, yayın araları, eriştikleri okur kesimi itibarıyla günümüz yayınlarından çok farklı olan bu yayınlar, artık son dönemlerini yaşaşan Omanlı İmpartorluğu’nun ülkeden sürülen ya da yurt dışına çıkmak kalan aydınlarının, Jön Türklerin ürünleriydi. Bu yayınları bir bölümü gizlice ülkeye gönderiliyordu, el altından dağıtılıyordu, okunuyordu.
Avrupa’daki siyasal ve düşünsel gelişmeleri yakından takip eden, yaşayan, Osmanlı’nın içinde bulunduğu siyasal krize çözümler arayan bu aydınlar, ülkenin aydınlanma sürecine katkıda bulundular. II. Meşrutiyet’i hazırlayan, daha sonra bağımsızlık savaşı yürüten, monarşiyi, hilafeti yıkıp, modern cumhuriyeti kuran kadroların önemli bir bölümü bu aydınlanma süreci içinde yetişti. Avrupa’daki Türkçe medyanın tarihinin ilk dönemi kısaca böyle.
Cumhuriyetten sonra Avrupa’daki Türkçe yayıncılık açısından uzunca bir dönem hareketsizlik yaşandı. 60’lı yıllarda işgücü göçünün başlamasının ardından, günümüzde halen devam eden ikinci dönem başladı.
Avrupa’daki Türkçe medya, 50 yıla yaklaşan bir süredir özellikle Almanya’da oldukça dinamik, renkli ve yoğun bir tarih yazıyor.
60’lardan sonra göç edenler, esas olarak çalışmak üzere “gurbet”e çıkan işçiler ve onların ailelerinden oluşuyordu. Almanya’ya gelen, yerleşen, burada çoğalan ve nüfusu kısa sürede milyonları bulan Türkler sayesinde Türkçe, bu ülkede en çok konuşulan “ikinci büyük” dil bile olabildi.
Türkiye’den Almanya’ya göç başladığında, bazı Alman üniversitelerdeki öğrencilerin yayınladığı edebiyat ağırlıklı dergiler hariç Türkçe yayın faaliyeti yoktu.
Türkiye’den Almanya’ya ulaşabilen televizyon yayınları da yoktu. Türkiye’den Almanya’daki Türklere yönelik radyo yayınları vardı, ama yetersizdi, dinlenmesi çok zordu. Postanın alıcı adresine ulaşması çok zaman aldığı için, kişisel haberleşme de büyük sıkıntılarla gerçekleşiyordu. Ama kısa zamanda sayıları yüzbinleri aşmaya başlayan insanların, kendilerine bulundukları ülkedeki, dünyadaki, özellikle de geride bıraktıktıkları memleketlerindeki gelişmeleri aktaracak iletişim kanallarına ihtiyaçları vardı.
O zamanlar henüz göçmen oldukları farkedilmeyen “misafir işçiler”in çok büyük çoğunluğu Almanca bilmiyordu. Almanca öğrenmeleri de çok zordu. Yaygın Almanca kursları yoktu. Olanlar yetersizdi. Zaten gelenler “1-2 yıllığına” geldiği için, büyük çoğunluk, Almanca öğrenmeye gerek de duymuyordu. Onları “geçici” olarak davet edenler de dil öğrenmeleri teşvik etmiyordu. Öğrendikleri birkaç sözcükle günlük yaşamlarını, üretim ilişkilerini sürdürebiliyorlardı. Kendileri dışındaki dünyayla ilişkilerini Türkçe’yle kurmak kolaylarına geliyordu. Ayrıca Almanca meyda organlarının bu insanların haber ihtiyacına yanıt vermesi zaten sözkonusu değildi.
Türkçe yayıncılıkta ilk adım Almanlardan
Bu ihtiyacın karşılanmasına yönelik ilk büyük adım Federal Almanya tarafından atıldı. WDR (Batı Alman Radyo ve Televizyon Kurumu), 1964’te günde 45 dakikalık Türkçe yayınlara başladı. Kurum, 1961’de İtalyanca, 1962’de Yunanca ve İspanyolca yayınlara başlamıştı. WDR’in Türkçe yayınları “Köln Radyosu” adını aldı ve aradan geçen 50 yılda hep bu adla anıldı.
Burada o dönemde Doğu Almanya’dan yayın yapan “Bizim Radyo”nun Batı Almanya’daki Türk işçilere yönelik programların da etkisi olabilir. Soğuk Savaş koşulları da dikkate alınacak olursa, dönemin Federal Almanya hükümeti muhtemelen Türkiye Komünist Partisi’nin (TKP) denetimindeki ve dolayısıyla Sovyetler Birliği’nin etkisindeki yayınların bu alandaki boşluğu doldurma olasılığını dikkate alıyordu.
Köln Radyosu, kuruluşundan itibaren, özellikle 60’lı, 70’li ve 80’li yıllarda, çok iyi gazetecilerin hazırladığı kaliteli yayınlarıyla, Almanya’daki Türk toplumunun günlük yaşamında, gelişiminde önemli ve olumlu bir rol oynadı. Binlerce göçmen, uzun yıllar boyunca dünyadan, Türkiye’den, Almanya’dan haberleri, Altan ve Örsan Öymen kardeşler, Yüksel Pazarkaya, Turhan Dikkaya, Osman Okkan gibi öncü gazetecilerin katkılarıyla gelişen Köln Radyosu’nu izleyerek aldı. Türkçe sözlü müziğe özlemlerini her akşam Köln Radyosu’nu dinleyerek gidermeye çalıştılar. Almanya’daki yaşama ilişkin sorularına, sorunlarına Köln Raydosu’nun yayınları aracığılıyla yanıt, çözüm aradılar.
Bu arada Türkçe gazete ve dergiler de yayınlanmaya başladı. İlk olarak 1964’te Federal Alman hükümetinin desteğiyle aylık “Anadolu” gazetesi çıktı. Birkaç yıl önce İstanbul’da yaşamını yitiren Gazeteci Erdoğan Olcayto’nun yönetimindeki gazete uzun süre yayınlandı.
IG Metall (Metal İşçileri Sendikası) gibi büyük sendikalar, DGB (Alman Sendikalar Birliği) gibi sendikal çatı kuruluşları da Türkiye kökenli üyeleri için düzenli Türkçe yayınlar çıkardılar.
Türkiye merkezli büyük gazeteler birbiri ardına Almanya’ya açılırken, Almanya’ya yerleşmiş olan Türk gazeteci ve yazarları çeşitli yayın projeleri gerçekleştirdiler. Yüksel Pazarkaya’nın yayınladığı edebiyat ve kültür dergisi “Anadil” gibi.
WDR’den sonra Almanya’nın diğer eyaletlerindeki yayın kurumları da Türkçe radyo, hatta bir dönem televizyon yayını yaptılar. Artık bunların hiçbiri yok. Son yıllardaki kısıtlamaların kurbanı oldular. Önce SWR (Güney Almanya Radyo Televizyon Kurumu) Türkçe yayınlarına son vermişti. Son olarak 2008’de RBB (Radyo Berlin Brandenburg), 2009’da da HR (Hessen Radyo ve Televizyon Kurumu) Türkçe yayınlarını durdurdu. Bir tek bu yayınların öncüsü “Köln Radyosu” devam ediyor. Ancak WDR’deki son “yeniden yapılanma” planları, bu yayınların süresinin büyük ölçüde azaltılmasını öngörüyor..
WDR’in günde 45 dakikalık Türkçe radyo yayını, bir dönem Almanya’daki Türklerin tek haber, eğlence kaynağı oldu. Ama bunun yetmeyeceği belliydi.
Nitekim 1965’ten itibaren Türkiye’den Almanya’ya gazete getirip, buradaki dağıtım şirketleriyle Batı Avrupa’da satışa sunulması denendi. Ancak kısa bir süre içinde bunun pek de uygun olmadığı ortaya çıktı. Maliyetler çok yüksekti. Türkiye’de basılan gazetenin Almanya’daki okura ulaşması en iyi koşullarda iki günü buluyordu. Gazetelerin satıldığı bayiiler yaygın değildi. İnsanların bir gazete alabilmek için bazen kilometrelerce yol katetmek zorunda kalıyordu. Ve aldıkları günlük gazeteler, aslında günlük değildi.
Avrupa’da ilk Türkçe günlük gazeteler: Önce Akşam, hemen sonra Hürriyet
Bunun üzerine gazetelerin Almanya’da basılıp, dağıtımına geçildi.
Burada öncülük birkaç ay farkla Akşam gazetesinde. Gazete 3 Şubat 1969 günü Hannover’de basıldı. Almanya’ya Türkiye’den işçi göçünün resmen başladığı 1961’de Bonn’daki Türkiye Büyükelçiliği’nde basın ataşesi olarak görev yapan, başından itibaren göçe tanık olan ve Almanca’yı, Almanya’yı iyi bilen gazeteci Altan Öymen, Akşam gazetesinin Avrupa baskılarını yönetmek üzere Almanya’ya gönderildi.
Gazetenin 3 Şubat 1969 tarihli nüshasının birinci sayfasında “Almanya’da sayıları yüzbinleri bulan, Fransa, Belçika, İsviçre, Avusturya’dakilerle birlikte yarım milyona ulaşan yurtdışındaki işçi vatandaşlarımızın bulundukları yerde günü gününe bir Türk gazetesi okuma ihtiyaçlarını karşılamak üzere Akşam, bugünden itibaren Almanya’da da günü gününe basılacaktır” deniyor ve hedef şöyle açıklanıyordu: “Türk işçilerinin memleket haberlerini günü gününe, sıcağı sıcağına öğrenmelerini temin etmektir.”
Akşam’dan birkaç ay sonra, Hürriyet de Almanya’da basılıp, dağıtılmaya başlandı. Münih’teki bir Alman matbaasında 17 Nisan 1969’dan itibaren günlük Hürriyet baskısı başladı. Gazete, buradan başta Almanya olmak üzere Batı Avrupa ülkelerine dağıtılıyordu. Gazetenin Münih’te basılmaya başlandığının duyurulduğu birinci sayfada, “Bu, Hürriyet’in Avrupa baskısı olacaktır. Böylece Avrupa’da çalışan işçilerimiz daha ucuz bir fiyatla, günü gününe gazetelerine kavuşacaktır” deniyordu.
Ne Hannover ne de Münih, Avrupa’daki Türklerin yoğun olarak yaşadığı kentlere günlük gazete dağıtmak için uygun baskı merkezleri değildi. Nitekim Akşam’ın yayınlarına kısa bir süre sonra sona verildi. Bir daha da Avrupa’da çıkmadı.
İlk Türk gazete matbaası ve Frankfurt
Bu arada Tercüman gazetesi, 1971’de Frankfurt’ta kendi matbaasını kurdu. Gazetenin basımı ve Avrupa dağıtımı da başladı. Ardından Hürriyet de Frankfurt’a taşındı. Bir süre Tercüman matbaasında basıldı. Daha sonra da Hürriyet’in kendi matbaası kuruldu. Aradaki yıllarda, yine hepsi Frankfurt çevresinde olmak üzere birkaç kez adres değişikliği oldu. Avrupa’ya Türkiye’den göçe ilk yıllarından beri eşlik eden tek gazete olarak yayınlarını halen sürdürüyor.
Daha sonraki yıllarda Milliyet, Günaydın, Sabah derken Türkiye’deki birçok gazete Avrupa’da basıldı, dağıtıldı.
Bu gazeteler bilindiği gibi esas olarak Avrupa’daki Türklerin memleketten haber ihtiyaçlarını karşılamayı hedefliyordu. Ama Avrupa’daki Türklere yönelik özel sayfaları, özel bölümleri de oldu. Bu sayfalarda Türkiye baskılarından farklı içerikler yer aldı.
Elbette bunlar esas olarak Türkiye’de hazırlanan gazetelerdi. Türkiye’deki egemen gazetecilik anlayışıyla çıkıyorlardı. Okurlarının da en fazla 8-10 yıldır Avrupa’da bulunan, gazete okumaya Türkiye’de başlamış insanlardan oluştuğunu dikkate alacak olursak, onlar açısından ideal bir durum sözkonusuydu.
Avrupa’daki Türkçe gazeteler başlangıçta Türk işçilerin haber ihtiyaçlarına yönelik, Türkiye’de hazırlanan yayınlardı. Ancak zamanla Türk okurların ihtiyaç duydukları haberler farklılaşmaya başladı. Çoğunluk “misafirlik”ten vazgeçip, kalıcı olmaya başlamıştı. “Birkaç yıl çalışıp, para kazanıp, Türkiye’ye dönme”yi hedefleyenler artık azınlıktaydı. Gazetelerin yayın içerekleri de yavaş yavaş bu duruma uymaya başladı.
Yaygınlaşan ırkçılığa, yabancı düşmanlığına karşı direniş ve örgütlenme girişimleri, gizli ve açık ayrımcılıkla mücadele amaçlı girişimler, toplumsal yaşama dinamizm getiriyordu. Hak talepli mücadeleler ve eşit hak hedefli örgütler de bu dinamizmi arttırıyordu.
Türklerin kurduğu dernekler ve diğer örgütlenmeler aracılığıyla yürütülen sosyal, kültürel ve siyasal faaliyetlerin haberleşerek, yorumlanarak topluma ulaşması için Türkçe yayınlara ihtiyaç duyuluyordu.
Türkiye’deki 12 Eylül askeri darbesinin ülke dışına sürüklediği binlerce siyasi sürgün de Batı Avrupa’daki ve özellikle de Almanya’daki göçmenlerin yaşamını büyük ölçüde etkiledi. Türkiye’deki siyasal örgütlerin faaliyetleri Avrupa’ya taşındı. Yeni örgütler kuruldu. Bir dönem büyük yığınları etkileyebilen bu hareketlerin onbinlerce okura ulaşan Türkçe kitlesel, örgütsel yayınları oldu. Bu yayınlar bir dönem Türkiye merkezli günlük medyaya alternatif olabildi. 80’li yıllarda Türkçe yayınların okurlarının sayısı ve yayın organlarından beklentiler arttı.
Gazete yöneticilerinin toplumdaki bu dönüşümün farkına varmasıyla, Avrupa’daki Türkçe gazetecilik gelişme gösterdi. Avrupa’daki yaşama ilişkin içerikler arttı. Hemen hepsi Frankfurt ve çevresinde olan Avrupa yayın merkezleri büyüdü. Buralarda oluşturulan yazı işleri ve haber merkezlerinde çalışan gazetecilerin sayısı arttı. Zamanla buralarda çalışan gazetecilere, Avrupa’da yetişmiş yeni kuşak gençler de katıldı.
Türkçe medyanın dinamizmi
Bu yayın organları, göç sürecinin gerektirdiği dönüşümleri de yaşayıp, Avrupa’ya yönelik yerel içeriklerini arttırarak yayınlarını sürdürdüler. İçeriklerinin büyük bölümünün Türkiye’de hazırlanmasına rağmen, Avrupa’daki Türk toplumuyla ilgili haberlerin sayısı ve içerikleri arttı.
Almanya’da gelişen Türk şirketlerinin, esnafın reklamları gazeteler için büyük gelir kaynağı halini aldı. Yayın merkezleri ve matbaalar iletişim teknolojisinin son gelişmeleriyle teçhiz edildi. Gazeteler büyük ölçüde Türkiye’de ve Almanya’da eş zamanlarda basılabilir hale geldi.
1990’lı yıllara gelindiğinde hemen hepsi Frankfurt çevresindeki (Zeppelinheim, Neu Isenburg, Walldorf-Mörfelden) matbaalarda basılan Türkçe gazetelerin sayısı 10’a aşıyordu (Hürriyet, Milliyet, Türkiye, Günaydın, Sabah, Zaman, Star, Özgür Politika, Evrensel, Milli Gazete ve Fanatik’le, haftalık olarak çıkan Dünya, Cumhuriyet ve Haftasonu). Günlük toplam gazete tirajı 200 bine yaklaşıyordu.
Bu arada merkezi Almanya’da çok sayıda gazete, dergi yayın projesi gerçekleştirildi.
Türkçe medya oldukça dinamik bir dönem yaşıyordu.
Bu yayınların etkisi de artmış, toplumsal yaşama, siyasi gelişmelere katkıda bulunur hale gelmişlerdi.
Öyle ki bir dönem Alman siyasi partileri Türk kökenli seçmenlere seslenebilmek için Türkçe gazetelere, Türkçe ilanlar vermeye başladı. Türkçe gazetelerin yayın merkezleri, Alman devlet adam ve kadınlarının, siyasi parti yöneticilerinin özellikle seçim dönemlerinde mutlaka ziyaret ettiği adresler arasında yer almaya başladı. Birçok büyük Alman şirketi de ürünlerinin tanıtım için Türkçe medyayı reklam mecrası olarak görmeye başladı. Gazetelerin hem satış gelirleri, hem de ilan gelirleri artıyordu. Hem de etkileri.
Gerileme dönemi
Türkçe medyanın yükselişi 2000’li yılların ortasından itibaren durdu. Özellikle gazete satışlarındaki gerileme önlenemeyine de gerileme sürecine girildi.
Bu dönemde birçok gazete yayın projesi başarısız oldu, bir dönem başarılı olan gazetelerin yayınlarına son verildi. En son Milliyet ve Fanatik’in Avrupa baskıları durduruldu (2010). Ondan önce ise Evrensel (2009) ve Cumhuriyet’in (2008) yayınına son verilmişti. Tercüman, Star, Günaydın, Bugün, Tercüman, Dünya ve Haftasonu da daha önce Almanya’daki yayınlarına son vermişti.
Almanya’daki gazete bayilerinde 80’li, 90’lı yıllarda görülen Türkçe gazete çeşitliliği günümüzde artık sözkonusu değil. Bir ara Batı Avrupa’ya dağıtılmak üzere Almanya’da yayınlanan Türkçe günlük gazetelerin sayısı 6’ya düştü. (Hürriyet, Sabah, Zaman, Türkiye, Özgür Politika, Milli Gazete). Bunların hepsinin birlikte satıldığı gazete bayiisi neredeyse yok gibi. Önce Aydınlık gazetesini, kısa bir süre önce de Sözcü’nün katılımıyla bu sayı yine arttı. Ancak, Türkçe gazeteler için bir dönem toplam tirajın 200 bine ulaştığı dönemler artık çok geride kaldı.
Burada maalesef kesin olarak rakamsal bilgi vermek mümkün değil. Hürriyet’in satış rakamları, Almanya’daki medya satışlarını takip eden ve denetleyen resmi tiraj ölçüm kuruluşu IVW’den takip edilebiliyor. Zaman’ın abonelerinin sayısı da IVW sistemine dahil. Ancak diğer gazetelerin satış rakamları ise kendi açıklamalarına dayanıyor. Bu nedenle günlük Türkçe gazete tirajlarını gösteren gerçek rakamları içeren bir grafik hazırlanamıyor.
Türkiye merkezli gazeteler, günlük yayınlandıkları için, satışları azalsa da Avrupa’daki Türkçe yayıncılığın ağır basan yanı olmaya devam edecekler.
Ama kağıda basılı gazeteciliğin gerilemesi sürecek. Hürriyet gazetesinin 2013’ten itibaren Almanya’daki yazı işleri ve haber merkeziyle, biri hariç tüm bürolarını kapatılması ve çok sayıda gazetecinin işten çıkarılmasıyla bu gerilemenin devam edeceği kesinleşti.
Türkçe yerel medya
Almanya’ya Türkiye’den göçün ürünü olan ve bu süreçte ortaya çıkan, giderek yaygınlaşıp, gelişen yerel yayınlar da önemli. Bunların başında her sayıları binlerce basılıp, bazen doğrudan ev adreslerine, çoğunlukla da Türk işyerleri, kurumlarında dağıtılan, Türkçe gazete ve dergiler geliyor. Merkezi Almanya’da olan Türkçe internet portallarıyla, televizyon ve radyo kanalları da bu çerçevede ele alınabilir.
“Türkçe yerel medya” başlığı altında değerlendirdiğimiz bu yayınlar, hitap ettikleri kitle, dağıtıldıkları, eriştikleri alan, dağıtım ve erişim biçimleri, yayınlanma sıklığı, içerikleri ve kaliteleri, gazetecilik ilkelerine gösterdikleri özen açısından birbirinden çok farklılar.
Birçok açıdan çok farklı yayın organlarını, yayın pratiklerini, “Türkçe yerel medya” başlığı altında bir kategori içine sokmak zor ama mümkün. Ortak paydaları var.
Dilleri Türkçe. Bazıları Almanca bölümler, ekler de içeriyor. Tamamen iki dilli çıkanlar da var.
Türkiye’de değil, Almanya’da hazırlanıyor ve yayınlanıyorlar.
Yayıncıları, çalışanları Almanya’ya yerleşmiş Türkiye kökenli göçmenler.
Hitap ettikleri kitle Türkçe okuyan göçmenler.
Dağıtıldıkları alan, esas itibarıyla yayınlandıkları kent ve çevresi. Birkaç kenti içeren bölgelerde, eyaletlerde, bir ya da birkaç Avrupa ülkesinde dağıtılma hedefinde olanlar da var.
Bunlar içinde bedava dağıtılan gazete ve dergiler en büyük yeri tutuyor. Çoğu, Almanya’daki bayii satış sisteminin maliyetinin yüksek olması ve Türk okurların abone sistemine yatkın olmaması nedeniyle bu yolu seçmiş. Bu yayınlara işyerlerinden, marketlerden, lokantalardan, berber salonlarından, doktor muayenehanelerinin bekleme odalarına kadar Türklerle ilgili çeşitli mekanlarda bulmak mümkün. Posta yoluyla ya da elden dağıtılarak doğrudan Türklerin konut adreslerine ulaştırılanlar da var. Aralarında bu satırların yazarının da bulunduğu bir grup gazeteci tarafından yayınlan Frankfurt merkezli aylık gazete “8. Gün” gibi yüksek maliyetli seçeneği deneyen, profesyonel dağıtım kanalıyla bayiilerde satışa sunulanlar da oldu (1998).
Dağıtıldıkları bölge, hitap ettikleri kitle ve içeriklerini dikkate alarak, bu yayınları “yerel” olarak tanımlıyoruz. Bunların günlük gazetelerden farkı, bedava dağıtılmalarının yanısıra, genellikle aylık (Ulm’de yayınlanan Merhaba gazetesi, 15 günde bir çıkıyor) olarak yayınlanmaları.
Anadolu, ilk yerel yayın
Toplam tirajlarını tespit etmek de zor. Uzun yıllardır bu yayınları takip eden bir medya danışmanı, sadece Almanya’daki bu tip gazete ve dergilerin toplam tirajıyla ilgili aylık 600.000 gibi bir tahminde bulunmuştu. Elbette burada basılıp, dağıtılan miktar sözkonusu. Buradan hareketle gerçek okur sayısıyla ilgili tahminde bulunmak mümkün değil.
Bu yayınların öncüsü daha önceki bölümde de sözünü ettiğimiz, 1964 yılında Federal Alman hükümetinin desteğiyle çıkan “Anadolu” olmuştu. Ardından sendikalar düzenli Türkçe bültenler, yayınlar çıkarmaya başladı. Bu arada bir araya gelen aydınların, kültürel içerikli yayın projeleri de gerçekleşmeye başladı (Yüksel Pazarkaya’nın çıkardığı edebiyat dergisi ‘Anadil’ gibi). 80’li yıllardan sonra Türkiye’den özellikle Federal Almanya’ya gelen siyasi sürgünlerin önce kendi çevreleri, daha sonra da tüm topluma yönelik yayın projeleriyle (Türkiye Postası, Demokrat Türkiye gibi) bu dinamizm sürdü.
Ardından çoğunlukla büyük kentler ve çevrelerinde dağıtılan, içeriği de ağırlıkla o bölgeye ilişkin haberlerden oluşan yerel gazeteler yaygınlaşmaya başladı. Önceleri küçük şirketlerin, esnafın ilanlarıyla yaşayabilen bu gazeteler, zamanla ilan gelirlerini arttırabildiler. Sayfaları çoğaldı, içerikleri gelişti, profesyonelleştiler..
Günümüzde sadece Almanya değil, tüm Batı Avrupa’da Türklerin yaşadığı hemen her büyük şehirde genellikle aylık olarak yayınlanan en az bir Türkçe gazeteye ya da dergiye rastlamak mümkün.
Örneğin Belçika’da yayınlanan Binfikir, Danimarka’da yayınlanan Haber ve Kuzey, İngiltere’de yayınlanan Londra Haber, Almanya’da yayınlanan Merhaba, Hessen Toplum, Ren Postası.
Bunlar bedava dağıtılıyorlar ve sadece ilan gelirleriyle ayakta kalmaya çalışıyorlar.
Yeni Hayat gibi profesyonel dağıtımda kalan dergilerin sayısı ise çok az.
Bu gazete ve dergiler, habercilikteki iddiaları, gazetecilik ilkelerine bağlılıkları, özenli Türkçe ve görsellik açısından birbirinden farklılar. Ama düzenli olarak yayınlanmaları ve giderek zenginleşen içerikleri nedeniyle Avrupa’daki Türkçe yayıncılığın önemli ve dinamik bir kesimini oluşturuyorlar. İçlerinde çok iyi yayıncılık yapanlar var. Daha az iyi ve kötü yayıncılık yapanlar da. Günlük medya da öyle değil mi?
Bazılarının ömürleri çok kısa sürüyor. Ama içlerinde 20 yılı geride bırakanlar da var. Frankfurt’ta yayınlanan Toplum ve Ulm’de yayınlanan Merhaba gibi…
Almanya’da Türkçe iletişim geriliyor
Türkiye’den Avrupa’ya göç, 80’li yıllarda giderek yavaşladı, ama hep sürüyor. Birçok Batı Avrupa ülkesinde, ama özellikle Almanya’da Türkiye kökenli toplumun nüfusu artıyor, Türkçe’nin kullanıldığı yaşam alanları genişliyor.
Ama buna rağmen Türkçe iletişim, Türkçe medya geriliyor.
Türkçe medyanın kan kaybının çeşitli nedenleri var.
Sadece Türkçe medya değil, tüm dünya medyası kan kaybediyor.
Gelişen ileşitim teknolojileri sayesinde önce televizyon yayınları, daha sonra da internet, büyük kitleler açısından giderek daha da kolaylaşan, hızlanan, ucuzlayan yollarla, hatta hiç harcama yapmadan izlenebilir hale geldi. Televizyonu ve interneti gazete ve dergiye tercih eden medya tüketicilerinin artması, bunların sadece satış gelirlerinin değil, reklam gelirlerinin de büyük ölçüde gerilemesine neden oldu. Bu gerileme Almanya’daki Türkçe medya açısından da geçerli.
Ama bunun yanında, en az bunun kadar önemli başka faktörler de var. Bunların başında Türkçe okuyanların sayısının büyük ölçüde azalması geliyor.
Neden?
Bunun çeşitli nedenleri var.
Bunun başında Almanya’nın geleceğinde Türkçe’ye bir iletişim dili, bir kültür dili var olma şansı tanımak istemeyen siyasal, kültürel iklim geliyor. Türkçe iletişim, entegrasyonun önündeki engel olarak görülüyor, gösteriliyor. Kamusal yayın kurumlarının Türkçe yayınları iptal ediliyor, sınırlanıyor: Türkçe ileşime yönelik kamusal bütçeler iptal ediliyor, kısıtlanıyor. Türkçe, eğitim süreçlerinden uzaklaştırılıyor, sınırlandırılıyor. Emekli olan Türkçe öğretmenlerin yerine yenileri atanmıyor. Okullarda Türkçe dersleri iptal ediliyor, azaltılıyor.
Türk çocukların rüyalarını Almanca görmesini umut eden, bunu Türk kamuoyuna açıklamadan çekinmeyen üst düzey politikacılarla karşılaştık. Türkçe gazetelerin okunmasından, televizyonların izlenmesinden endişe duyduklarını açıklayanlarla da.
Okullarda, çocuk yuvalarında Türkçe’yi yasaklamaya kalkan eğitimciler bile çıktı. Dahası bunu yapanlara ödül bile verildiği görüldü.
Türkiye’nin Almanya’daki yeni kuşakların Türkçeli yetişebilmelerine katkısı da çok yetersiz oldu. Aynı şekilde gelinen noktada Türkçe medya kuruluşlarının da sorumluluğu var.
Sonuç olarak, yeni kuşaklar Türkçe’yi yeterince öğrenmedi. Günümüzde Almanya’da yetişmiş birçok genç Türkçe gazeteleri, kitapları okuyup, anlamakta zorlanıyor.
Türkçe geriliyor, ancak televizyonlara ilgi artıyor
Almanya’daki Türk nüfusu artarken, Türkçe gazeteler ve dergilerin okurlarının, radyo yayınlarının dinleyecilerinin azalması, Türkçe iletişimin gerilediğini gösteriyor.
Türkçe okuyanlar azalıyor. Ama bu durum Türkçe televizyonlar için geçerli değil.
Türkçe televizyonların Almanya’da izleyici sorunu yok. Almanya’daki Türklerin büyük bölümü çanak antenler aracılığıyla Türkiye’deki televizyon kanallarını izleyebiliyorlar. Bunların bir kısmını kablo üzerinden izlemek de mümkün.
Almanya’daki Türkçe televizyonculuk, gazete ve dergi yayıncılığına, radyoculuğa göre oldukça genç. Birkaç yıl önce Berlin’de yaşamını yitiren gazeteci-yazar Deniz Olcayto, bu sürecin 17 Eylül 1984’te Ludwigshafen’da Avrupa Türk Televizyonu’nun (ATT) yayına girmesiyle başladığını, yönetiminde yer aldığı ATT’nin Türk basın yayın ve televizyon tarihindeki ilk Türkçe özel televizyon yayını olduğunu da hatırlatarak açıklamıştı.
WDR ve HR gibi kamu yayın kuruluşlarının da Türkçe televizyon yayını yaptığı dönemler oldu, ancak yayın süreleri oldukça azdı, izleyenleri de.
80’li yıllarda Türkiye’de hızla yaygınlaşan özel televizyon kanalları, uydu aracılığıyla Almanya’da da yaygın bir biçimde izlenmeye başladı. Bu arada TRT’in televizyon yayınları da izlenebilir oldu. Özel televizyon kanallarından bazıları zaman içinde Almanya’ya yönelik yayınlarını, özel reklam penceleri açarak, Türkiye’dekine göre farklılaştırdılar. Kanal D (Almanya’daki adı Euro D), Star (Euro Star), ATV (ATV EU), Show TV (Show Türk), Samanyolu TV, TGRT; NTV, Kral TV gibi.
Zamanla merkezi Almanya’da olan televizyon kanalları da (Yol TV, Su TV, Kanal Avrupa gibi) devreye girdi.
Almanya’daki Türklerin medya tüketimiyle ilgili araştırmalar, hür üç Türk evinden ikisinde Türkçe televizyon izlendiğine işaret ediyor. Bu araştırmaları yürüten uzmanlar, Türklerin çok önemli bir bölümünün (% 50’nin üstünde) günde en az 3 saat Türkçe televizyon izlediğini tahmin ediyorlar.
Türkçe okuyan, yazanlar azalıyor, ancak bu televizyonların da sayesinde Türkçe dinleyen, izleyenler artıyor.
İnternet’te Türkçe gazetecilik
Almanya’daki Türkçe medyanın en dinamik mecrası internet.
Günlük gazete ya da yerel gazete ve dergiler, internet platformlarıyla olabildiğince geniş kesimlere ulaşmaya çalışıyor.
Ama aynı zamanda önemli sayıda internet platformu habercilik, bu alandaki yoğun rekabet ortamında var olmaya, gelişmeye çalışıyor. Esas olarak yerel haberciliğe ağırlık vererek başlayan bu internet gazeteleri, yerel konularla sınırlı kalmayan yazarlarının katkısıyla ve benzer internet projeleriyle işbirliği yaparak ya da haber ajanslarına abone olarak yayın içerikliklerini geliştiriyorlar. Öte yandan bunların ilan gelirleri bu girişimlerin gelişip, bağımsız ve sürekli haber yayın platformlarına dönüşebilmeleri için henüz yeterli düzeyde değil.
Bu alandaki 10-15 yıl önce başlatılan ilk girişimlerden çok azı halen devam ediyor. Ancak, bu süreç yeni projelerle gelişerek ve zenginleşerek sürüyor.
Frankfurt artık Avrupa’daki Türkçe medyanın merkezi değil
Bu arada Frankfurt Avrupa’daki Türkçe medyanın merkezi olma özelliğini yitirmiş bulunuyor. Daha önce değinildiği gibi 70’li yıllardan itibaren gazete matbaaları Frankfurt ve çevresinde kurulmuştu. Gazetelerin Avrupa haber merkezleri, yazı işleri de genellikle bu matbaalarla aynı tesislerdeydi. Teknik gelişmeler sayesinde Türkiye’de hazırlanan gazete sayfalarının elektronik olarak Almanya’daki matbaaya gönderilmesi mümkün oldu. Günlük gazeteler Türkiye’yle eş zamanlı basılabilir hale geldi. Ayrıca sayfaların bir bölümü bu tesislerdeki yazı işleri tarafından hazırlanmaya başlandı. 90’lı ve 2000’li yıllarda büyük gelişme görüldü. Ancak son yıllarda bu durum değişiyor. Matbaalar halen Frankfurt çevresinde, ama haber merkezleri, yazı işleri küçülüyor ve hatta kapanıyor, başka kentlere taşınanlar da var. Örneğin Zaman’ın yazı işleri Berlin’e, Hürriyet ve Sabah’ın yazı işleri İstanbul’a alınmıştı… Televizyonlar için Frankfurt merkez değildi. İntenet açısından merkezin nerede olduğu zaten çok önemli değil. Sonuç itibarıyla Frankfurt artık Avrupa’daki Türkçe medyanın merkezi olma özelliğini yitiriyor.
Türkçe gazetecilik Almanya’da yaşayabilir mi?
Elbette Almanya’daki Türkçe medya, son tahlilde bu ülkedeki Türk toplumunun yaşadığı gelişimin bir parçası olarak, gelişiyor, dönüşüyor, deviniyor.
Ancak, medyadaki son zamanlardaki gerilemeyi halen toplumun eriştiği gelişim düzeyiyle açıklamak mümkün değil.
Türkçe eğitim geriliyor. Ama Türkçe ileşitim alanları açısından bu durum geçerli değil.
Türkçe’nin yaşatıldığı kültürel alanlar hiç de az değil.
Türklerin yaşadığı her kentte en az bir Türkçe tiyatro çalışması gerçekleştiriliyor.Almanya’da ya da Türkiye’de yazılmış tiyatro oyunları yarı – profesyonel ekiplerce Türkçe olarak sahneleniyor.
Sinemalar programlarına Türkiye’den filmleri de koyuyorlar. Büyük kentlerdeki Türk film haftaları, festivalleri devam ediyor.
Türkçe kitap yayıncılığı açısından da bir dinamizm sözkonusu. Küçük boyutlu, ama üretken yayınevleri inatla Türkçe kitaplar yayınlıyor. Almanca’yı çok iyi bilen ama kitaplarını Türkçe yazan yazarların eserleri yayınlanıyor. Çocuklara yönelik kaliteli Türkçe-Almanca kitapların sayısı artıyor.
Türkçe’nin bir iletişim ve kültür dili olarak Almanya’nın geleceğinde var olması mümkün…
Bu sadece Türkçe’nin izleyicileri, dinleyicileri, okurları, yazarları açısından değil, ekonomik boyutu açısından da öyle.
Örneğin reklam gelirleri… Almanya’da medyanın yıllık toplam gelirinin 19 milyar euroyu bulduğuna işaret eden medya uzmanları, 2000’li yıllarda Türkçe medyanın bu pastanın en azından 120 milyon euroluk parçasını alabileceğini, ancak 20-30 milyon euroda kaldıklarına işaret ediyorlardı.
Sonuç olarak, Türkçe iletişim sektörünün gerilemesi kaçınılmaz bir durum değil. Bu süreci tersine döndürme şansı var. İletişim sektöründeki tüm gelişmeleri, yeni teknolojileri dikkate alan Türkçe içerikli projelerle yeni atılımlar yapılabilir.
Büyük, küçük her medya girişimi bu krizi aşabilecek yolların arayışında.
İletişim teknolojilerindeki büyük ve hızlı dönüşümler bu arayışı zorlaştırıyor.
Bu altüst oluş süreci daha ne kadar sürer bilinmez.
Önümüzdeki dönemde çok sayıda yayın girişiminin, yeni ya da klasik modellerle krizi aşmaya çalıştığına tanık olacağız.
Burada Avrupa’daki Türkçe medya açısından önemli olan “bilgiyi araştırma, edinme ve yayma hakkı”nı görev edinen, okurun ileşitim ihtiyacını ciddiye alan, ilkeli gazetecilerin öncü olduğu, katkıda bulunduğu projelerin başarısı. Elbette gerçekçi olmak, yaşanan maddi zorlukları dikkate almak gerekiyor. Ama mesleğin asıl hedefini unutmadan.