Anayasa Mahkemesi (AYM), Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, HDP’nin temelli kapatılmasına karar verilmesi talebini içeren iddianamesini 30 Mart’ta iade etmişti. Gerekçeli karar AYM tarafından yayımlandı.
AYM kararında, iddianamenin Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) “yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” hükmünü içeren 170. maddesine aykırı düzenlendiği için Cumhuriyet Başsavcılığına iade edileceği ve Cumhuriyet Savcısınca, kararda gösterilen eksiklikler tamamlandıktan ve hatalı noktalar düzeltildikten sonra, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesini gerektiren bir durumun bulunmaması hâlinde, yeniden iddianame düzenlenerek mahkemeye gönderileceğinin hükme bağlandığı belirtildi.
Kararda şu ifadeler yer aldı:
“Suçlamanın delilleriyle ilişkilendirilerek ortaya konması gerekir”
HDP’nin temelli kapatılmasına karar verilmesi talebiyle düzenlenen İddianamede, Parti organlarının ve üyelerinin “Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı eylemleri nedeniyle Partinin bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiği ileri sürülmektedir. Anayasa’nın 69. maddesi uyarınca bir partinin belirtilen nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline gelmesi, söz konusu fiillerin;
– Parti büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca kararlılık içinde işlenmesine
ya da
– Parti üyelerince yoğun bir şekilde işlenmesine ve bu durumun partinin anılan organlarınca zımnen veya açıkça benimsenmesine,
bağlı bulunmaktadır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesinin; şüphelinin kimliğinin, yüklenen suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi ile suçun delillerinin iddianamede gösterileceğini ve yüklenen suçu oluşturan olayların mevcut delillerle ilişkilendirilerek iddianamede açıklanacağını öngören hükümleri, Halkların Demokratik Partisinin temelli kapatılması talebiyle düzenlenen İddianamede Partinin bu fiillerin odağı haline gelmiş sayılması için Anayasa’nın 69. maddesinde aranan koşulların varlığının, delilleriyle ilişkilendirilerek ortaya konulmasını gerekli kılmaktadır. Bu çerçevede, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Partinin odak haline geldiği ileri sürülen eylemler yönünden bu eylemlerin neler olduğunun, bu eylemlerin Partinin hangi organı ya da üyesince gerçekleştirildiğinin, eylemin yer, tarih ve zaman diliminin iddianamede açık bir şekilde belirtilmesi suretiyle ortaya konulması gerekmektedir. Bu durum aynı zamanda, haklarında yasaklılık kararı verilmesi istenen kişilerin tespiti ve eylemlerinin değerlendirilmesi bakımından da zorunludur.
İddianamedeki eksiklikler
- Siyasi parti kapatma davalarının yukarıda belirtilen nitelikleri gözetilerek yapılan incelemede, İddianamede aşağıda yer verilen hususlarda eksiklikler tespit edilmiştir:
- İddianamede “Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı eylemlerde bulundukları ileri sürülen kişilerin eylemlerinin belirlenmesi bakımından eksiklikler bulunmaktadır.
- İddianamenin incelenmesinden, Partinin “Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı eylemlerin odağı haline geldiği iddiasının temelini, Partinin merkez teşkilatında görev alan üyeleri, milletvekilleri ve belediye başkanları ile taşra teşkilatında yönetici olarak görev yapan üyelerinin eylemlerinin oluşturduğu anlaşılmaktadır. Söz konusu eylemlerin bir kısmına İddianamede yer verilirken büyük bir kısmına İddianamede açıkça yer verilmeksizin, sadece bu eylemleri konu alan soruşturma ve kovuşturmalara atıfta bulunulmuştur. Söz konusu yöntemle, Cumhuriyet başsavcılıklarınca yürütülen soruşturmalara ve mahkemelerce görülmekte olan kamu davalarına ilişkin dosya numaralarına yer verilerek ilgililer hakkında hangi suçtan dolayı soruşturma ve/veya kovuşturma yapıldığının belirtilmesi yoluna gidildiği görülmektedir.
- Soruşturma ve kovuşturmalara ilişkin bu bilgilere listeler hâlinde İddianamede yer verilmesi, söz konusu soruşturma ve kovuşturmalara konu eylemlerin neler olduğunun belirlenmesini mümkün kılmadığı gibi bu eylemlerin Mahkemece değerlendirilmesine de imkân tanımamaktadır. İddianamede, bu kişilerin Anayasa’nın 69. maddesi kapsamında olduğu ileri sürülen eylemlerinin somut olarak ne olduğu belirtilmeksizin ve eylemlerine ilişkin açıklama yapılmaksızın sekizyüzün üzerinde kamu davasına ve beşbinin üzerinde soruşturmaya konu suçtan bahsedilmiştir.
- Belirtilen yöntem, neredeyse İddianamede yer verilen tüm kişiler yönünden ve bu kişilerin eylemlerinin çoğunluğu yönünden kullanılmıştır. Bu yöntemin uygulanmasının örnekleri olarak Selahattin Demirtaş, Pervin Buldan ve Ertuğrul Kürkçü’ye isnat edilen eylemler gösterilebilir. Selahattin Demirtaş’ın, hakkında devam eden üç ceza davasına konu eylemlerine (s.4-6) ve kesinleşen bir mahkumiyet kararına konu eylemine (s.17-19) İddianamede yer verildikten sonra bu kişi hakkında devam eden ondört davaya ve ikiyüzyirmibir soruşturmaya yalnızca mahkemelerin ve Cumhuriyet başsavcılıklarının dosya esas numaralarına atıfta bulunulmak suretiyle liste hâlinde yer verildiği (s.6-17) görülmektedir. Liste hâlinde yer verilen söz konusu soruşturma ve kovuşturmalara konu eylemlerin neler olduğu, nerede ve ne zaman gerçekleştirildiği yolunda herhangi bir bilgiye ve açıklamaya İddianamede yer verilmemiştir. Benzer şekilde, Pervin Buldan hakkında devam eden bir ceza davasına konu eylemlere İddianamede (s.36-37) yer verildikten sonra bu kişi hakkında devam eden onüç davaya ve yüzyirmibeş soruşturmaya yalnızca mahkemelerin ve Cumhuriyet başsavcılıklarının dosya esas numaralarına atıfta bulunulmak suretiyle liste hâlinde (s. 38-44) yer verilmiştir. Ertuğrul Kürkçü ile ilgili olarak da bu kişi hakkındaki onbeş ceza davasına ve kırkiki soruşturmaya aynı usulle İddianamede yer verildiği (s.69-71) anlaşılmaktadır.
- İddianamede yer alan ikiyüzün üzerindeki kişinin eylemlerinin ise tamamen bu yöntemle belirtildiği, eylemlerine ilişkin başka bir bilgiye ve açıklamaya yer verilmediği görülmektedir. Sezai Temelli ve Mithat Sancar’ın eylemleri hakkında yapılan açıklamalar bu uygulamanın örneklerini oluşturmaktadır. Sezai Temelli hakkında yürütülen yüzdoksanbir soruşturmaya (s.44-55), Mithat Sancar hakkında yürütülen kırk soruşturmaya (s.55-57) atıfta bulunularak, eylemlerinin (liste usulü belirtilen) bu soruşturmalara konu eylemler olduğu belirtilmiştir. İddianamenin 375 ile 481. sayfaları arasında eylemlerine yer verilen yüzdoksanaltı kişi yönünden de yalnızca soruşturma ve kovuşturma konusu suçların liste şeklinde ifade edildiği görülmektedir.
- Kişilerin Anayasa’nın 69. maddesi kapsamında olduğu ileri sürülen eylemlerine İddianamede açıkça yer verilmeksizin, haklarında devam eden soruşturma ve kovuşturmalara atıfta bulunulması, söz konusu eylemlerin Anayasa Mahkemesince değerlendirilmesini imkânsız kılmaktadır.
- Kullanılan bu yöntemin bir başka sonucu da aşağıda “Değerlendirme ve Sonuç” başlığı altında açıklanacağı üzere söz konusu eylemler ile Partinin bu eylemlerin odağı haline gelmesi arasındaki ilişkinin ortaya konulamamasıdır. Bu durum ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174. maddesinin (4) numaralı fıkrasında belirtilen, “yüklenen suçu oluşturan olayların mevcut delillerle ilişkilendirilerek iddianamede açıklanma” zorunluluğunun yerine getirilmemesine ve bu anlamda İddianamede yer alması gereken bir unsurun eksikliğine yol açmaktadır.
- İlgililere isnat edilen eylemlerin gerçekleşme tarihinde bu kişilerin Parti bünyesindeki görevleri açık bir şekilde belirtilmemiştir.
- İddianamede, söz konusu eylemleri gerçekleştirdiği iddia edilen kişilerin Partideki görevlerine yer verildiği görülmekle birlikte bu görevlerin, söz konusu eylemlerin gerçekleştirilme tarihinde yürütülen görevler olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Bu nedenle, yargılamanın sağlıklı yapılabilmesi için eylem tarihleri ya da dönemleri ile bu tarihlerde ilgililerin Partideki görevlerinin İddianamede açık bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir.
- İddianamede bazı kişilerin eylemleri nedeniyle haklarında yürütülen soruşturma ve kovuşturmaların başlangıç tarihlerinin, bu kişilerin Partideki görevlere geliş tarihi olarak belirtilen tarihlerden öncesine ilişkin olduğu görülmektedir.
- Örnek verilecek olursa, Partinin 11/2/2018 tarihli büyük kongresinde MKYK asıl üyesi seçildiği ifade edilen Zübeyda Zümrüt’ün eylemleri sebebiyle hakkında başlatılan soruşturma ve kovuşturma dosyalarının esas numaralarından, bu kişi hakkındaki kırkbir soruşturmadan otuzaltısının ve otuzbir kovuşturmadan otuzunun konusunun bu kişinin söz konusu göreve seçilmesinden önceki döneme ait olduğu anlaşılmaktadır (s.293-298). Bu soruşturma ve kovuşturma dosyaları arasında 2012, 2013 ve 2014 yıllarında başlatılan soruşturma ve kovuşturmalar da bulunmaktadır. Söz konusu soruşturma ve kovuşturma konusu eylemlerin gerçekleştirilme tarihlerinde ilgilinin Parti üyesi olup olmadığı ve Parti içindeki görevine ilişkin herhangi bir bilgi ve açıklama İddianamede yer almamaktadır. Aynı tarihte MKYK yedek üyesi seçildiği ifade edilen Zeyni İpek’in eylemleri yönünden atıfta bulunulan altı soruşturma dosyasından beşinin de söz konusu göreve seçilmeden önceki döneme ait olduğu anlaşılmaktadır (s.480).
- Eylemlerine iddianamede yer verilen kişilerin Partideki görevlerinin yanı sıra kimliklerinin de iddianamede açık bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir.
- Eylemlerine iddianamede yer verilen kişiler, siyasi parti kapatma davaları bakımından ceza muhakemesi anlamında şüpheli sıfatını taşımasalar da siyasi parti kapatma davasında eylemlerinin değerlendirilecek olması ve büyük bir kısmı hakkında yasaklılık kararı verilmesinin istenilmesi sebebiyle kimlik bilgilerine iddianamede yer verilmesi zorunludur. İddianamenin incelenmesinden; eylemlerine yer verilen ve haklarında yasaklılık kararı verilmesi istenilen kişilerin açık kimlik bilgilerine yer verilmediği görülmektedir.
- Nitekim İddianamede, eylemlerinden söz edilen bazı kişilerin isimleri ile hakkında yasaklılık kararı verilmesi istenen kişilerin isimleri arasında farklılık olup bunlardan hangisinin doğru olduğu kimlik bilgilerinin olmaması sebebiyle anlaşılamamaktadır. Yasaklılığı istenilen aynı ya da benzer isimli kişilere de İddianamede yer verilmiş ise de bu kişilerin farklı kişiler olup olmadığı da anlaşılamamaktadır. Belirtilen hususlara aşağıdaki örnekler verilebilir:
– Hakkında yasaklılık kararı istenilen Ahmet Cavit isminin, İddianame içeriğinde Ahmet Cavit Uğur olarak (s.308), Mustafa Cem isminin Mustafa Cem Terzi olarak (s.320), Hüseyin Tak isminin Hüseyin Taka olarak (s.380), Yurdusev Özkösmenler isminin Yurdusev Özsökmenler olarak (s.587) yazılı olduğu görülmüş, doğru ismin tespiti yapılamamıştır.
– Haklarında yasaklılık kararı verilmesi istenilen Mehmet Menge ile Mehmet Sıdık Menge’nin aynı kişi mi, farklı kişiler mi olduğu (s.543, 545) da tespit edilememiştir. Ahmet Aslan isimli iki kişinin yasaklılığı istenilmiş ise de bu kişilerin aynı kişi olup olmadıkları (s.546, 557) da belirlenememiştir.
– İddianame içeriğinde ismine ve eylemine yer verilmediği halde Abdullah Alagöz ve Ahmet Karataş hakkında yasaklılık kararı verilmesinin istenildiği görülmüştür.
- İddianamede ismine başlık açılarak eylemlerine yer verilen yirmiüç kişinin isimlerine, haklarında yasaklılık kararı istenilen kişiler listesinde yer verilmediği anlaşılmıştır (Gülsüm Ağaoğlu (s.270), Sıraceddin Hesass (s.338), Hatice Aslan (s.338), Bilmez Erbağa (s.343), Ecevit Ceylancı (s.350), Yıldız Bahçeci (s.351), Hüseyin Gevher (s.351), Cengiz Yürekli (s.402), Celal Ovat (s.403), Dersim Dağ (s.403), Gülşen Uzuner (s.419), Muazzez Töre (s.439), Sait Dede (s.462), Zeynel Özen (s.480), Bedia Özgökçe Ertan (s.496), Ahmet Çevik (s.517), Dilan Örenci (s.523), Casim Budak (s.532), Berivan Helen Işık (s.532), Ramazan Sarsılmaz (s.533), Baran Akgül (s.533), Betül Yaşar (s.533), Bekir Gürbüz (s.536) ). Bu kişiler hakkında yasaklılık kararı istenilmemiş olsa da eylemlerine İddianamede yer verildiğinden, söz konusu eylemlerin değerlendirilmesi bakımından bu kişilerin kimlik bilgilerinin de İddianamede yer alması zorunludur.
- Belirtilenler dışında, eksiklik olarak değerlendirilmemekle birlikte İddianamede düzeltilmesi gereken hususlar da tespit edilmiştir. Nursel Aydoğan ve Gülüstan Kılıç Koçyiğit isimlerine yasaklılık istenen listede ikişer kez yer verilmesi, yasaklılığı istenilen “Ahmet Aday Hakkında” isimli kişinin İddianame içeriğine göre “Ahmet Aday” (s.388) olduğunun anlaşılması ve hakkında yasaklılık kararı verilmesi istenilen Mehmet Yaşar Tanrıkulu isminin İddianamenin içeriğinde Mehmet Yaşar Tanrıkul olarak geçmesi (s.542), bu hususlara örnek olarak gösterilebilir.
- Haklarında yasaklılık istenen kişilerin kimlik bilgilerinin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29/3/2021 tarihli ve 51047475-2021/313 sayılı dilekçesi ekinde, Anayasa Mahkemesine İddianameden sonra gönderilmiş olması da İddianamenin kimlik bilgileri yönünden eksikliğini ortaya koymaktadır. Mevcut eksikliğin tespit edilememesi nedeniyle kabul edilen iddianamelerdeki eksikliklerin mahkemelerce kovuşturma aşamasında giderilebilmesi mümkün olmakla birlikte, söz konusu eksikliklerin iddianamenin incelenmesi aşamasında tespit edilmesi halinde bu husus Ceza Muhakemesi Kanunu’nda iddianamenin iadesi sebebi olarak kabul edildiğinden, eksikliklerin bu aşamada iddia makamınca hazırlanan bir dilekçeyle giderilmesi mümkün görülmemiştir.
- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının anılan dilekçesinde ayrıca, hakkında yasaklılık kararı verilmesi istenilen iki kişinin (Naciye Çiğdem Atalay, Memet Hanifi Bartan) öldüğünün, bir kişinin (Gürü Toprak) isminin değiştiğinin ve Abdullah Alagöz ve Ahmet Karataş isimlerinin sehven yasaklılık istenenler listesine yazıldığının belirtildiği görülmüştür.
- Yukarıda belirtilen hususlar, İddianamede ilgililerin açık kimlik bilgilerinin yer almamasından ve yer alan bazı bilgilerin de hatalı olmasından kaynaklanmakta olup ilgililerin eylemlerinin ve haklarında bulunulan yasaklılık taleplerinin Anayasa Mahkemesince değerlendirilebilmesi, söz konusu eksikliklerin giderilmesini ve hataların düzeltilmesini gerekli kılmaktadır. Bir başka deyişle, söz konusu eksikliklerin giderilmesi ve hataların düzeltilmesi, yargılamanın sağlıklı yapılabilmesinin önkoşulunu oluşturmaktadır.
Diğer eksiklikler
- İddianamenin “Sonuç ve Talep” başlığı altında yer verilen taleplerden “Davalı partinin ödenecek hazine yardımlarından tamamen yoksun bırakılmasına … ve Hazine yardımı ödenmiş ise aynı miktarın Hazineye iadesine” karar verilmesi talebinin, tedbir niteliğinde bir talep mi yoksa esasa yönelik bir talep mi olduğu anlaşılamamaktadır. Bu talebe ilişkin herhangi bir gerekçeye İddianame içeriğinde yer verilmemesi, bu belirsizliğin sebebini oluşturmaktadır. Davanın esasına ilişkin olarak bir partinin temelli kapatılmasına ve hazine yardımından yoksun bırakılmasına aynı anda karar verilmesinin mümkün olmaması karşısında, bu iki farklı kararın aynı anda talep edilmesinin ya da terditli olarak talep edilmesinin mümkün olmadığı da gözetilerek bu husustaki belirsizliğin İddianamede giderilmesi gerekmektedir. Diğer yandan İddianamede yer verilen, “varsa (Hazine yardımının) banka hesabında blokesine” ve “Davalı partinin üye kayıtlarının durdurulmasına” karar verilmesi taleplerinin, tedbir niteliğinde talepler olduğu anlaşılmakta ise de bu talepler yönünden de herhangi bir gerekçeye yer verilmediği görülmektedir.
- İddianame eklerinin onaylı olmaması, iddianamenin iadesini gerektiren bir husus olmamakla birlikte Anayasa Mahkemesinin siyasi parti kapatma davalarındaki yerleşik içtihadı uyarınca iddianame ekindeki belgelerin tamamının, yargılamanın sağlıklı yapılabilmesi bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca onaylı olması gerekmektedir. İddianamenin eklerinin incelenmesinden, belgelerin bir kısmının onaylı olduğu görülürken, bir kısmının ise onaylı olmadığı tespit edilmiştir.
Değerlendirme ve sonuç
- Yukarıda yapılan tespit ve açıklamalar çerçevesinde, eylemlerine yer verilen kişilerin açık kimliklerine İddianamede yer verilmediği ve bu kişilere isnat edilen bazı eylemler yönünden bu eylemlerin, eylem tarihlerinin ve bu tarihlerde kişilerin Partideki görevlerinin İddianamede açıkça belirtilmediği anlaşılmaktadır. Bu hususların iddia makamınca ortaya konulması zorunlu olup, bu konulardaki tespitin Anayasa Mahkemesine bırakılması mümkün değildir. Zira siyasi parti kapatma davalarında Anayasa Mahkemesinin görevi ilgililerin eylemlerini tespit etmek değil, ilgililere isnat olunan eylemlerin Anayasa’nın 69. maddesi kapsamında değerlendirmesini yapmaktır.
- Bu değerlendirme ise söz konusu eylemler nedeniyle Partinin “Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin” odağı olup olmadığı çerçevesinde yapılacak olup, belirtilen hususlardaki eksiklikler bu değerlendirmenin yapılabilmesine imkân tanımamaktadır. Bir başka deyişle, Partinin bu eylemlerin odağı olup olmadığı yönünde sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi, söz konusu eksikliğin giderilmesiyle mümkün olabilecektir. Esasen, İddianamede belirtilen eylemler ile Partinin bu eylemlerin odağı haline gelmesi arasındaki ilişkinin öncelikle iddia makamı tarafından ortaya konulması gerektiği izahtan varestedir.
- Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesinde öngörülen, “yüklenen suçu oluşturan olayların mevcut delillerle ilişkilendirilerek iddianamede açıklanma” zorunluluğu, Halkların Demokratik Partisinin “Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı haline geldiği” iddiasıyla düzenlenen İddianamede ilgililerin bu nitelikteki eylemleri sebebiyle Partinin bu eylemlerin odağı haline geldiğinin kabulü için Anayasa’da aranan koşulların varlığını ortaya koyan delillerle ilişkilendirilmesini gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda, açıkça belirtilmek suretiyle ilgililerin eylemlerine İddianamede yer verilmesi yeterli olmayıp isnat edilen eylemler ile Partinin bu eylemlerin “odağı haline gelmesi” arasındaki ilişkinin de ortaya konulması gerekmektedir.
- Bu kapsamda, söz konusu ilişki kurulmaksızın yüzlerce kamu davasına ve binlerce soruşturmaya konu eylemlere atıfta bulunulmasının, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesinde yer alan “İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır” hükmüne aykırılık oluşturduğu açıktır. Bir başka deyişle, tüm soruşturma ve kovuşturma konusu eylemlerin İddianamede açıkça belirtilmesi de Ceza Muhakemesi Kanunu’nun anılan hükmüne aykırılığı ortadan kaldırmayacaktır. Söz konusu hüküm, kişi ve organlara isnat edilen eylemlerin, Partinin belirtilen eylemler yönünden odak haline geldiği iddiasıyla ilişkilendirilmesini gerektirmektedir. Bu anlamda soruşturma ve/veya kovuşturma konusu olanlardan yalnızca Partinin “Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı haline gelmesine” yol açtığı ileri sürülen eylemlere fail, yer ve zaman belirtilmek suretiyle İddianamede yer verilmesinin gerekli olduğu açıktır.
- Sonuç olarak, Halkların Demokratik Partisinin temelli kapatılması talebiyle düzenlenen İddianamede;
1) Eylemlerine yer verilerek haklarında yasaklılık kararı verilmesi istenilen kişiler ile eylemlerine yer verilmekle birlikte haklarında yasaklılık kararı verilmesi istenilmeyen kişilerin;
– kimliklerinin,
– kendilerine isnat edilen bazı eylemlerin,
– bu eylemlerin tarihlerinin,
– bu eylem tarihlerinde Partideki görevlerinin,
açıkça belirtilmediği,
2) “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne” aykırı olduğu ileri sürülen, ancak soruşturma ve kovuşturma konusu olması dışında bir gerekçeye yer verilmeyen eylemler ile Partinin bu eylemlerin odağı haline gelmesi arasındaki ilişkinin kurulmadığı,
anlaşıldığından, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarına aykırı olarak düzenlenen İddianamenin, Kanun’un 174. maddesi uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına iadesi gerekir.
Hüküm
Yukarıda açıklanan gerekçelerle, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesine aykırı olarak düzenlenen İDDİANAMENİN aynı Kanun’un 174. maddesi uyarınca YARGITAY CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA İADESİNE 31/3/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Sendika.Org