6.1 C
Almanya
Pazar, Kasım 24, 2024

Pazartesi Yazıları. Sözcüklerle Köşe Kapmaca… Kenan Çığır

...ömrümün yaprakları bir bir sararıp, Mayıs rüzgarlarında savruluyor.

An gelir sözcüklerimin korktuğunu hissederim… Hatta, korkudan titrerler ve derinlerde bir yerlerde karanlığa hapsettikleri anlamlı duruşlarıyla ortaya çıkmaz, göze görünmez, bir türlü sıraya girip doğru dürüst bir cümle oluşturamazlar.

İşte, tam da böyle günler yaşıyorum.

Sözcüklerimin cümlelere, cümlelerimin bir başka Pazartesi Yazıları’na dönüşmesi için; düşünmekten, didinmekten, yazıp yazıp silmekten… ömrümün yaprakları bir bir sararıp, Mayıs rüzgarlarında savruluyor.

“Sana mı kaldı yazmak, yazılmamış ne kaldı ki?” Diyen, iç sesime kulak verdiğimde; yüzüm bir anlığına asılıyor, kopkoyu bir yalnızlık çöküyor üstüme. Evet, yazamadığım her an, yalnızlığım alabildiğine derinleşiyor… sessizliğim, sözcüksüzlüğümde alabildiğine demleniyor benim.

Sonra o iç sese aldırmadan… övgüler, ağıtlar, güzellemeler ya da caf caflı edebiyat yapmadan… sözcüklerimi saklandığı karanlıktan çıkartıp, rica minnet hizaya sokarak, cümleleri sarı ya da beyaz sayfalarda koşturmaya başlıyorum.

Bugünlerin her dakikasında, üç fidan için birşeyler yazmayı düşünsem de… Sözcüklerim, çok haklı nedenlerle saklandıkları yerden bir türlü çıkmak, ortalığa saçılmak istemiyorlar.

Cümlelerin dans ettiği sarı beyaz zemin üzerinde; eksik, güdük, sıradan kalacağını düşünen sözcüklerimi, bu kez aklımda kalanları anlatacağıma söz vererek zar zor kandırıyorum.

İki eli havada, yüzünde pis bir sırıtış, vücudunun yarısı oturduğu sıradan geriye dönmüş bir adam (!) hatırlıyorum mesela… Güttüğü koyunlara gözü gibi bakıp, gencecik bedenleri ölüme gönderişin rövanşist çobanını silemiyorum gözümün önünden.

Ki anĺıyorum, bahsi geçen çobanın*** sürüsünü koruma iç güdüsü, sevgi ya da candan bir
bağlılık değilmiş… “olsa olsa mecburiyetten” diyorum kendi kendime.

273 kişinin millet adına(!) ağzından salyalar akarak öldürtmek için “evet” oyu kullandığı o anlar geliyor aklıma.

Kendini solcu, demokrat ve ilerici gören bir partinin milletvekillerini hatırlıyorum; ölüme, darağacına, vahşete “evet” diyen… unutmak ne mümkün!

Gencecik fidanların ölüm emrini onaylayan bu insanların, ömürleri boyunca vicdan ya da haysiyetle yakından uzaktan bir ilişkileri var mıydı? Bilmemek ve/veya hatırlamamakla birlikte, hiç sanmıyorum…

“Çocuğu olmayanın, başkasının çocuğunu ipe, savaşa, ölüme rahat rahat gönderir!” Safsatasını asla kabullenemiyorum…

Bir öğretmenin onurlu duruşunu, bir ananın çiçekler açmış dalının kırılışını, bir kadının çığlığını duymamak, görmemek, hissedememek alçaklığını… insana dair kurulamayan o empatiyi; hiçbir zaman anlayamadım, anlayamıyorum, anlayamayacağım…

İnsanda vicdan olur, ahlak olur… diyeceğim, ama dine sığınarak siyaset yapan çoğu insanda, bu özelliklere o yıllarda da bu yıllarda da rastlamak ne mümkün. Ki günümüzde sıradan vatandaşta da vicdan ve ahlak, karanlık ruhlarının içine saklanıp gizlendi de mumla aranır olmadı mı?

Hiç değilse herhangi can’a duyulan ufacık bir sevgi kırıntısı olur insanda diye, kendi kendimi yiyip bitirmenin de bir anlamı yok. İnsanı sevmeyen, kendi geleceği ve çıkarından başka hiçbir şeyi önemsemeyen zavallılarda; hayvan, tabiat, can sevgisi ne gezer?

Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de…

Bir insanı acımasızca ölüme gönderenleri…
Bir insanı suçsuz yere demir parmaklıkların arkasına kilitletenleri…
Bir insanı öyle ya da böyle; ailesinden, sevdiklerinden, mesleğinden, evinden-barkından, kendi benliğinden koparıp savurmak adına… alçakça ve faşist duygularla azınlık zümrelerin tahakkümünü, halka ve halklara uygulayan erk sahiplerini tarih hiçbir zaman affetmeyecektir.

Evet… sözcüklerimin haklılığı bir kez daha gün yüzüne çıkıyor. Üç fidan hakkında ne yazsam eksik, ne hatırlasam kopuk kopuk, ne düşünsem yetersiz kalıyor.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan’ın:

Gittikleri yerde özgür, gittikleri yerde mutlu, gittikleri yerde; bizlere, yapamadıklarımız için kızgınlık, öfke ve nefret duymadıklarını varsayarak…

Mukaddes, Mediha ve Selver anneler başta olmak üzere, tüm anaları saygıyla selamlıyorum. Anneler gününüz kutlu, anneliğiniz acısız, kayıpsız ve her anı mutlulukla dolu olsun.

Günaydın…
Sağlıkla ve sevgiyle bezeli bir hafta diliyorum.

Kenan Çığır
09.05.2022

Çolaklı / Antalya

Son Haberler

İlgili Haberler