Turgut YÜKSEL – (Almanya Sosyal Demokrat Partisi Hessen Eyalet Milletvekili)
Federal Almanya’nın Hessen eyaletindeki Hanau kentinde göçmen kökenli dokuz gencin yaşamını yitirdiği katliamın ikinci yıldönümü yaklaşıyor.
Hessen eyaleti, yıllardır bir dizi aşırı sağcı ve ırkçı şiddet ve tehditle karşı karşıya.
Enver Şimşek ve Halit Yozgat’ın sağcı terör örgütü NSU (Nasyonal Sosyalizm Yeraltı) tarafından öldürülmesi, NSU davasında kurbanlarının yakınlarının haklarını savunan Avukat Seda Başay-Yıldız ve kamuoyunda tanınmış aşırı sağ karşıtı diğer kişilere yönelik NSU 2.0 imzalı ölüm tehditleri, Kassel Valisi Walter Lübcke’nin öldürülmesi ve Hanau’daki saldırı insanlık dışı bir nefret zincirinin halkalarını oluşturuyor.
Sadece faillerin aşırı sağcı düşüncede olmaları nedeniyle değil, aynı zamanda güvenlik yetkililerinin olayların önlenmesi ya da aydınlatılmasında gösterdiği başarısızlık ve hatta bazılarının bizzat katılmış olabileceğine dair kuşkular bu eylemleri birbirine bağlıyor.
Bütün bu eylemlerin gerçekleştirilmiş olması ve engellenmemesi, karşı karşıya olduğumuz siyasi skandalın sadece bir parçası.
Yıllardır Hessen eyalet hükümetinin aşırı sağcı suçların aydınlatılması için yürütülen çalışmalara ilgisiz ve bloke edici tavırlarıyla karşı karşıyayız.
Hıristiyan demokrat ve Yeşillerin oluşturduğu eyalet hükümeti, olayların aydınlatılmasına öncelik vermek ve bu yoldaki çalışmaları derinleştirmek yerine, eylemlerle ilgili dosyaları kilit altına alıyor. Bunun için önce 120 yıllık, daha sonra da tepkiler üzerine 30 yıl sürecek gizlilik kararı getirdiler. Bu olaylarla ilgili Hessen Eyalet Meclisi’ne sunulmuş olan birçok belge okunmayacak şekilde karartıltılmış durumda.
Toplumun büyük bir bölümünün devlet kurumlarına olan güveni, bu şiddet eylemleri ve bunların soruşturulmasındaki aksaklıklar ve ihmaller nedeniyle derinden sarsılmış durumda.
Hessen’de birçok insan her gün ırkçılık ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalıyor. İnsanlardan devlete güvenmeleri talep edilemez, devletin bunu kazanması gerekir. Elbette yüz binlerce devlet memuru ve çalışanı bunu hak ediyor. Bu güveni haketmeyenlerden hesap sormak, işte görevlerini hakkıyla yapan bu devlet memurlarını ve çalışanlarını desteklemek açısından da boynumuzun borcudur.
Devlet kurumlarındaki yapısal ırkçılığı sonuna kadar aydınlatmalı ve ortadan kaldırmalıyız. Ayrıca, devlet kurumlarında bu konuya ilişkin farkındalığı ve çok kültürlü yaşama ilişkin yetkinliği güçlendirmeliyiz. Daha fazla göçmen kökenli kişiyi resmi kurumlarda görevlendirmek üzere işe almalıyız.
Bütün bunların ötesinde suçların önlemesi, eğitim ve demokratik değerlerin içselleşmesi için toplum olarak çabalarımızı artırmalıyız. Günlük hayatta karşılaşılan her türlü ırkçı, anti-semitik, ayrımcı ifadeye anında, sivil itaatsizlik çerçevesinde karşı çıkmak zorundayız. Bu ifadeleri kullanıp, sonra da hiçbir şey olmamış gibi günlük yaşamına geri dönmeye çalışan her kişi, bu tavırlarıyla yeni şiddet eylemlerini teşvik ediyorlar.
Elbette bu şiddet sonucu yaşamını yitiren insanları geri getiremeyiz. Ancak onların aileleri ve arkadaşları ise sonsuza kadar bu büyük kaybın acısıyla yaşamak zorundalar. Olayları gerçekten aydınlatmak ve toplumsal değişimin karşısına çıkarılan engelleri ortadan kaldırmak için mücadele etmeliyiz. Bunu her şeyden önce onlara karşı yükümlüyüz.
Diğer bir görevimiz de bu acı olayların tekerrür etmesini önlemek için her türlü ırkçılığa, aşırı sağ eğilimlere sağduyulu bir şekilde karşı durmak ve bunları önlemek için toplumsal duyarlılığı ön plana çıkarmaktır. birgun.net