11 C
Almanya
Pazar, Kasım 24, 2024

Pazartesi Yazıları: Nurcan Hanım… Kenan Çığır

İki gün önce yetmişinci yaşını, kocası ve tanımadığını düşündüğü bir sürü insanla kutlarken, ona sorulmadan çağrılan bunca insanın içinde ruhu sıkılmış, pastasını bile üflemek içinden gelmemişti. Bir köşede surat asmış, en küçük sesiyle tatlı tatlı söylenmişti. Kocası onun serzenişlerine çok üzülse gerek, sabahın erken saatlerinde evden çıkmış ve hala geri dönmemişti.

Nurcan Hanım, heyecansız fakat düşünceli bir şekilde karakoldan içeri girdi. Kapının önündeki polise geliş sebebini söylemişti ama onu karşılayan gençten bir çocuk yine soruyordu.

“Hoşgeldin de niye geldin? Anlat bakalım.”

“Kocam… Ragıp kayboldu. Onu bulun bana, onun için geldim.”

“Geç şöyle otur da bir form dolduralım. Biraz soluklan konuşalım olur mu? Adın ne senin?”

İster polis olsun ister doktor, isterse herhangi memur… bir sorununu anlatmak için karşısına gelen vatandaşa devletin ceberrut yüzünü takınıp, üstün insan pozlarıyla ve azarlar bir ses tonuyla hemen senli benli oluyorlardı.

“Adın ne senin?”
“Kaç yaşındasın sen?”
“Kimsen var mı senin?”
“Sıraya geç, şuraya otur, kolunu aç!”

Bu yeni nesilde nezaketin ve saygının zerresi yokken, sanki kırk yıllık ahbap ya da yaşıtınmış gibi “siz” kelimesini hiç kullanmıyorlardı.

Nurcan Hanım, öyle dalmıştı ki genç polisi duymuyordu. Bir kaç dakika sonra kafasını kaldırdığında onunla göz göze geldi.

“Daldın, üzme kendini, buluruz elbette.”

“Yoo üzgün değilim. Zaten o iş yürümezdi!”

“Hangi iş?”

“Mustafa’yı diyorum…”

“……???”

“Henüz onsekizime yeni girmiştim. Mustafa, mahallede bana yanık olduğunu söyleye söyleye gezen, ele avuca sığmayan bir delikanlıydı. Yakışıklı değildi, serserilikten hiç geri kalmıyordu ama ne yalan söyleyeyim ben de ondan hoşlanıyordum. Mektup yazardık birbirimize… daha çok da o yazardı. Ben her mektuba cevap yazmaya utanırdım.”

“Eee, sonra?”

“Ne sonrası oğlum? Ragıp iki gündür yok, kayıp işte. Bulun onu.”

“Mustafa diyordun teyze.”

“Mustafa’yı nereden tanıyorsun? Sen de dedikoduyu çok seviyorsun delikanlı… Ahh be çocuğum, ne güzel günlerdi o günler. Bizimki… eski binalarda güzel insanların yaşadığı, sımsıcak duyguların ve içtenliğin hakim olduğu bir mahalledeki iki çocuğunun aşkıydı. Hiç biraraya gelmedik. Uzaktan uzağa yani… Sonra o mahalleden taşındık zaten. Bulacak mısınız Mustafa’yı?”

“Ragıp diyecektin herhalde!”

Nurcan Hanım yine sessizleşmiş, başını önüne eğmişti. Çaresiz kalan polis;

“Formu dolduralım o halde. Ragıp, yani kocan kaç yaşında?” diye seslendi.

“Yirmialtı… Çok yakışıklıdır Ragıp, karizmatiktir. Uzun boylu, mavi gözlü, güzel gülüşlüdür. O gülünce çiçekler bile boynunu büker. Başkadır benim kocam, çok başka… Sevecen, sabırlı ve ilgili adamdır vallahi… Niye kayboldu sanki?”

Polisin kafasından bin şey geçse de bir türlü anlam veremiyordu. Herkesin aklına gelen klasik çözümü denemek istedi;

“Sen zengin misin? Kocan bu kadar genç olduğuna göre…”

“Ne zaman bulur sunuz Ragıp’ımı?”

“Nasıl tanıştınız, ne iş yapar bu arkadaş?”

“Ayol hiç sorma… Çok sevdim ben onu. Başka bir adamdır herkese benzemez. Kültürlü, edepli, nazik bir adamdır. İlk gördüğümde vurulmuştum. Şairdir benim Ragıp’ım.”

“Telefonu var mı, numarayı hatırlıyor musun?”

Nurcan Hanım telefonunu uzatıp;

“Evden çıkmadan ben aradım ama telefonu kapalı. Numarayı bilmiyorum, nerde bende o akıl oğlum, ‘eşim’ yazıyor, sen buluver,” deyip, telefonunu genç polise uzatmıştı. Polis, rehberden “eşim” yazan numaranın üzerine dokunup telefonu kulağına götürdü. İkinci ya da üçüncü çalışta telefon açılır açılmaz, karşıdaki sesin adete çağladığını hissediyordu.

“Nurcan’ım, canımın içi, beni mi özledin? Bir şey mi oldu birtanem?

Genç adam şaşırmıştı. Karısının onu karakolda aradığını anlatıp, acele gelmesini istedikten sonra telefonu kapattı.

“Bak Ragıp Bey’i bulduk. Buraya geliyor, merak etme artık.”

“Ragıp nereye gitti ki, niye aradın sen onu?”

Genç adam, kadını duymazlıktan gelmişti. Aklı, yetmişinde ve ninesi yaşındaki adamla evlenen servet avcısındaydı. “Böylelerini hücreye atıp bir güzel benzetmek lazım!” diye aklından geçirirken yüksek sesle mırıldandı; “Sana ne be oğlum, sana ne?”

Telefon konuşmasının üzerinden yarım saat kadar geçtikten sonra, Ragıp Bey telaşla karakola girmiş ve karısını bir polis memuruyla sohbet ederken bulmuştu.

Yetmişini geçeli bir kaç yıl olan adam, hala dinç, yakışıklı ve karizmatikti. Karısı ondan yana hiç bakmasa da gidip karşısındaki sandalyeye oturdu. Polis kendince nedenlerle, karısı da sanki ilk kez görüyormuş gibi şaşkın şaşkın ona bakıyorlardı.

“Hayatım sabah banka işleri için evden çıktım ama işlerim uzadı. Merak etmekte yerden göğe haklısın.”

“Siz kimsiniz beyefendi? Tanımıyorum ben sizi!”

“Ragıp ben canımın içi. Bak tut ellerimi, kim bütün gün böyle senin ellerini tutuyor? Kim sana hikayeler okuyor. Hatırladın mı birtanem?”

“Ragıp… gerçekten sen misin?”

“Elbette canım, elbette benim.”

“Yirmialtısındayken tanıdığım Ragıp nerede? Ben onu istiyorum. Neden kaybettin onu, yakışıklı, aslan parçası gibi kocam nerede benim?”

“Hayatım, ben de zaman zaman dalgalı saçlı, bana baktığında gözlerinin içi gülen, leylaklar gibi kokan Nurcan’ımı özlüyorum, lakin yıllara söz geçmiyor işte… Gerçi sen hala leylaklar gibi kokuyorsun ve ben seni hala çok seviyorum.”

“Ragıp, bu adam bizi niye dinliyor? Sen beni karakola neden getirdin? Burada ne işimiz var kuzum?”

“Fena mı yaptık hayatım, hava almış oldun. Sen artık yorulmuşsundur hadi evimize gidelim.”

Ragıp Bey polise fısıldayarak, karısının hastalığının “alzaymer” olduğunu ve zaman zaman kopukluklar yaşadığını, iki gün önce doğum gününde çocuklarını ve torunlarını da tanımadığını anlatmıştı. Genç adam, gördüklerinden ve duyduklarından sonra onlara karakolun kapısına kadar eşlik etme isteği duydu.

Karakolun caddeye bağlanan merdivenlerinden el ele ve usul usul inen çiftin arkasından bakakalan genç adamın yüzündeki tebessüm, gün boyunca suratında asılı kaldı…

Günaydın…

Okuduğunuz öyküde her ne kadar duygusallık hakim olsa da anlatılmak istenen; “Tüm zorlukların çözümü sevgidir… ” demek değil elbette… Fakat sayın Zülfü Livaneli’nin de söylediği gibi;

“Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey…”

Yeni bir yılda, yeni bir haftada; sağlık, neşe ve huzur diliyorum. Yüzünüzden tebessüm hiç eksilmesin.

Kenan Çığır
03.01.2022

Antalya

Son Haberler

İlgili Haberler