11 C
Almanya
Pazar, Kasım 24, 2024

Kadın şiddet – Züleyha Akın

“Şiddet yetersiz kimsenin son barınağıdır.”
______________ Isaac Asimov

Az önce çok sevdiğim bir kadın arkadaşım telefon etti. “Filan arkadaşın karısının telefonunu bana verebilir misin?”

Benim ilk sözüm şöyle oldu. “Kocası mı dövmüş, hangi hastaneye kaldırmışlar?”

Arkadaşım şaşırmıştı. İsteksiz ve tuhaf bir şekilde “Ne….. ne zaman, nerede şiddete uğramış. Yok canım ne alakası var. Dövülmüş müdür bilemem ben başka bir konu hakkında görüşeceğim.”

Telefonu yazıyla ilettikten bir süre sonra beni tekrar aradı. “Sen neden bu kanıya vardın?” sorusuyla muhataptım artık.

Hafızamı zorlayarak kendimce bir söylem geliştirmek istedim. Bu arkadaşım eşine hiç şiddet uygulamış mıydı yoksa biz mi duymamıştık. Kadın ise kan kusup “kızılcık şerbeti içtim” mi demişti… Yoksa yoksa “kol kırılır, yen içinde kalır” mıydı?

Yukarıda bahse konu ettiğim gibi benim zaman zaman reflex şeklinde gelişen ani tepkilerim vardır.

Yaşamım boyunca o kadar çok şiddet olayına tanık olmuştum ki… Sayısını unuttuğum gibi saymakla bitmez demek daha doğru geliyor bana.

Apartman komşularımdan eşlerinden şiddet gören kadınların tek uğrak yeri benim konutumdu. Başka komşular neden başlarının derde girmesini istemezler de lokasyon hakkı bende olurdu? Bu sorunun yanıtını hâlâ bilemem. (Bu yazıda söylemek istemedim yoksa elbet yanıtını iyi bilirim. “Saflığımdandır elbette” diye itiraf bile edebilirim.)

Yoksa küçük oğluyla tek başına yaşayan bir kadın gece yarısında komşusunun yaralı eşine nasıl kapısını açabilirdi. Açtın ve kadını içeriye aldın diyelim bu kez maganda kocası karakolu arayarak “benim nikâhlı karımı zorla evinde tutuyor” diye ihbar ederse ben ne yanıt verebilirdim. Çocuğunu evde yalnız bırakamayacağına göre uyuyan çocuğunu uyandırarak üstünü giydirir ve karakola ifade vermeye gidersin. Bir de saldırıya uğrayan komşu kadın karakolda kocasından şikâyetçi olmazsa yandığının resmidir.

1998 yılında bürokraside önemli bir görevi olan çok iyi eğitim almış bir kadın arkadaşım vardı. Sabah kahvaltı masasına daha oturmadan telefon çalmıştı. O yıllarda GSM operatörleri çok yaygın değildi. Ev telefonundan arayan sesi tanıyamamıştım. Boğuk bir ses “şu anda ne yapıyorsan her şeyi bırak çık gel” diyen sese “siz kimsiniz, ben neden size gelecekmişim” dediğimde “ben ……” yanıtını almış ve ivedilikle evine gitmiştim.

Taksiden indiğimde meşgulde olan asansörü bile beklemeden 4 katlı merdivenlerden çıktığımı anımsıyorum. Asansör bu kata ben kapıda beklerken gelmişti. Kapıda bir süre bekletildikten sonra arkadaşım açtı. Gözlerime inanamıyordum. Her Cumartesi günü olduğu gibi o sabah kuaföre gideceğini biliyordum. Yerlerde yani antrede derisiyle birlikte sökülmüş ve yolunmuş saçları vardı. Kafatasının bazı bölümlerinde saç derisi söküldüğünden kaynaklı olarak kanamalar oluşmuş ve kan pıhtıları görülmekteydi.

Gördüklerim inanılmazdı. Kadının yüzünde ve görünen diğer yerleri çürükler içindeydi. Kolları, bacakları ve özellikle de bel bölgesi tutmuyor olmalıydı ki duvardan destek alarak yürümeye çalışıyordu.

Beni içeriye alarak ana kapıyı sıkıca kilitledi. Ne olup bittiğini anladıktan sonra bir kadın avukatı arayarak nereden başlamamız gerektiğini sormuştum. O da teker teker anlatınca arkadaşıma dönerek “hadi üstüne bir şeyler al ve yırtık giysilerini bir poşete koyarak gidiyoruz” dedim. O da gözlerini yere indirerek “ben hiçbir yere gidemem. Mahkemeden konuttan uzaklaştırma cezası alsam bile sürenin bitiminde bu eve gelecek ve beni öldüresiye döverek komaya sokacaktır. Yok hayır ben bunu göze alamam. Bir de Pazartesi işyerine gittiğimde kime ne derim ben. En iyisi işyeri hekimini arayarak 10 gün rapor almak olacaktır. Dış görüntüm düzelince uzun kollu giyinerek iş başı yaparım.”

Şaşırıp kalmıştım. Yıllarca aynı yastığa baş koyduğu yaşam arkadaşı kendisine şiddet uygulamasından utanmamış kendisi şiddet gördüğü için utanmıştı.

O gün hiçbir yere gitmedik. Kocası 10 gün dışarıda nerede kaldıysa kalmış ve sonunda elinde bir demek kırmızı gülle kapıya gelmişti. Yaşama kaldıkları yerden devam ettiler. Kocası asker kökenliydi.

O olaydan sonra ikisiyle de bir daha görüşmedim.

Daha ilgincini de anlatmadan geçemeyeceğim. 1985 yılında eski bir arkadaşımla karşılaşmıştık. Eskiden çok fazla samimi değildik fakat araya yılların özlemi girince özel durumundan dolayı (?) eski arkadaşları yolunu değiştirince bana daha çok iş düşmüştü.

Günlerden bir gün akşam yemeğinde benim evdeydi. Çok uzak bir kentten gelen arkadaşımla üçümüz birlikte evde yemek yemiştik. O gece kadın arkadaşım evine gitmekte ısrar edince yolcu etmek evdeki diğer arkadaşa düşmüştü. Bu iki insan ertesi gün bir pastanede buluşarak evlenmeye karar verirler. Şimdi bu uygulama var mıdır bilmiyorum Yıldırım nikâhıyla evlendiler. Hatta benim nikâh tanıklığı yapmamı istediler.

Evliliklerinin ilk bir ayı mükemmeldi. İkinci ayında kadın arkadaşım beni evine çağırmıştı. Kapıyı sol eliyle açmıştı. Sağ eli boynuna sardığı beyaz bir tülbentle göğsünün üzerine kenetlenmişti. Devrimci olduğu için evlendiği kocası kendisini döverek sağ kolunu kırmayı başarmıştı. Çok acı çektiği yüz hatlarından belli oluyordu.

Ağır çalışma koşullarıyla boğuşan kadın yorgun argın eve geldiğinde işsiz kocasını evinin yatak odasında yabancı bir kadınla kocasını hiç de uygun olmayan durumda yakalamıştı. Bu duruma tepki verince dayağı yemiş kocası kolunu kırarak eline vermişti.

O günün koşullarında aklımın erdiğince ne yapmamız gerektiğini söylediğim halde beni dinlemekten çok uzaktı. “Ben kocama âşığım” diyordu.

O gün benden bana çok tuhaf gelen bir istekte bulunmuştu. Benden hazırlık kitapları istemişti. Ortaokulu bitirmiş liseye gidememişti. Önce liseyi dışarıdan bitirecek daha sonra üniversite sınavına girerek sınavı kazandığı takdirde tek tercih yapacaktı.

O da Ankara Fakültesiydi. Neden diye sorduğumda “Hukuk bitirerek iyi bir avukat olacağım ve benim durumumda olan kadınları vekâlet ücreti almaksızın savunacağım.”

Kocası ödül almaktan doymayan bir şair ve yazardır. Ağzını açınca mangalda kül bırakmayan tiplerden entelektüel biri. Halen dev(i)rimci olduğu iddiasındadır.

Arkadaşım ne liseye gidebildi ne de üniversiteye… Çünkü “başında sopa karnında sıpa” eksik değildi. Son aldığım duyumlara göre kocasına âşık olan arkadaşım hâlâ evliliğini sürdürüyorsa da sağ kolu yanlış kaynadığı için ve kasları koptuğu için hâlâ ağrısını çekiyormuş.

Ben artık bu gezegende yaşananların hiçbirine şaşırmıyorum.

Züleyha Akın – 30.11.2021

Son Haberler

İlgili Haberler