İki erkek çocuk babası, yaklaşık 15 yıllık sınıf öğretmeniydi. Doğu Anadolu’nun en uzak dağ köylerinde çalışmıştı. Yıllarca çalıştığı halde Batı’ya tayin istese bile gerçekleşmeyeceğini biliyordu. Bu kez Karadeniz Bölgesini düşünüyordu.
Şans mı desek yoksa şanssızlık mı bilinmez bu kez Samsun ilinin Alaçam İlçesine bağlı ulaşımı çok zor bir dağ köyüne tayini çıkmıştı. Ev eşyalarını bir kamyona yükledikten sonra otobüsle yola çıktılar.
İlk kez Karadeniz’de çalışacağı ve yöre insanıyla iç içe olacağı için heyecanlıydı. Nasıl bir ortama düşeceğini önceden kestiremiyordu.
Uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra önce Alaçam’a oradan köy dolmuşuyla köye gelmişlerdi.
Şanslıydılar. Ev aramak için uğraşmayacaklardı. Okulun hemen arka kısmında küçük de olsa öğretmen lojmanı vardı. Bir de sadece incir ağacı olan küçük bir bahçe. Okulun bahçesinde çeşme vardı. Su taşımak için köy meydanına gitmeleri gerekmeyecekti.
Pazartesi günü gelip okul eğitime açıldığında her şey yoluna girmişti. Kendisine müdür yetkisi verilmişti. Eşi de emrinde öğretmen olarak çalışacaktı. Eşi 1, 2, 3. Sınıfların dersine girecek kendisi de 4 ve 5. Sınıfı okutacaktı.
Bu köyde 2 yıl kaldıktan sonra büyük şehre tayin isteyecekti. Çünkü çocuklar büyüdüklerinde daha iyi bir eğitim almaları gerekecekti. Büyük oğlu Ortaokul’a başlayacağı için kasabada olmaları gerekiyordu.
Ülke yönetiminde koalisyon değil tek partili dönemini yaşıyorlardı. Bahar’da seçimler yapılacaktı. Bir grup partili köye gelmişler ve önce muhtarla daha sonra köyün ileri gelenleriyle konuşmuşlardı. Köylülere “hangi partiye oy vereceksiniz” diye sorduklarında “biz bilmek öğretmen bilir” demişlerdi.
Grup köyden bir sonuç alamayınca okula gelerek öğretmenle konuşmak istediler. Öğretmen dersteydi, dersini bölmeyerek uzun süre bekletti. Konuklar bu olaya sinirlenmişlerdi fakat şimdi bunların tartışılacağı ortam değildi.
Ders bitince müdür odasında görüşme başladı. Parti temsilcileri öğretmene “geçtiğimiz seçimlerde bu köyden 329 oy almıştık. Bu seçimlerde sizin desteğinizin sonucunda en az 700 oy bekliyoruz. Eğer siz bu oyları partimize aktarırsanız sizi istediğiniz şehre ve istediğiniz en gözde okula müdür olarak tayininizi yaptıracağız. Hiçbir sorununuz olmayacak. Yeter ki bizim partimiz oy çoğunluğuna sahip olsun” derler. Öğretmen oldukça rahat bir edayla “ben sizin partinizin bir elemanı değilim. Bakanlığın öğretmeniyim. Ben bu parti işlerden hiç anlamam. Gider köylülerle konuşursunuz, oy istersiniz” der.
İktidar partisi temsilcileri bu sözlere şaşırırlar ve çok sinirlenerek “hoca, hoca sen bu kafayla gidersen bu köyde yıllarca kalır ve çürürsün. Sen büyük şehre tayinini nah görürsün” derler.
Öğretmen de ben bu köyden gider miyim, kalır mıyım bilemem ama siz bu köyden ezici çoğunluğu nah alırsınız” der.
Konuklar gittikten 2 gün sonra İlçe Milli Eğitim Müdürü öğretmeni çağırarak yazılı bir belge imzalatır. Yazıda öğretmen müdürlük görevinden alınarak öğretmen olan eşini müdür olarak tayin etmişlerdi. Yazıyı okuyunca imzalamaz ve müdürün üstüne yürüyerek yakasına yapışarak “Ben bu haksız uygulamayı kabul etmiyorum. Bana bunun hesabını er ya da geç vereceksiniz” der. Bir süre hırpaladıktan sonra oradan uzaklaşarak köye gelir.
Birkaç gün sonra köye jandarmalar gelerek savcılığa ifade almaya gitmek zorunda olduğunu söylerler. Köyde özel aracı olan biri vardır. Ondan aracını isteyerek kasabaya iner ve savcılığa gider. Yaşananları kısaca anlatınca savcının yüzünde bir gülümseme yayılır. Kendisi de öğretmen çocuğudur. Babası böyle olumsuzluklar yaşamıştır. İfade almaktan vazgeçerek öğretmene ne içeceğini sorar. Sanki çok eskiden tanışıyorlarmış gibi derin bir söyleşiye dalarlar. Daha sonraki yıllara taşınan güzel bir dostluk gelişmiştir artık.
Sonuçta öğretmen o köyde tam 4 yıl çalışır. Birkaç kez tayin dilekçesi verdiği halde görünmez bir el dilekçeyi hasıraltı eder.
4 yıl sonra eşinin doğduğu topraklara tayin isterler ve köyden taşınırlar.
Ayrıldığı gün bana şöyle demişti. “Ben o köyde 4 yıl boyunca 1 kez bile mangal yakmadım. Bir kez bile içki içmedim. Çünkü köylü çok fakirdi. Kurban bayramından diğer yılın bayramına kadar et yiyemeyen insanlara et kokusu gidecekti. Bu durum beni çok rahatsız ederdi. Fakat sana şunu diyebilirim ki; ben o köyde yaşamımın en güzel 4 yılını yaşadım.”
Öğretmen şimdi artık yaşamıyor. “Toprak incitmesin öğretmenim” demekten başka elimden bir şey gelmiyor.
Züleyha Akın – 22.10.2021