İlk şehir hastanesi ihalesinin yapıldığı 2011 yılından bu yana Türk Tabipleri Birliği, “Kamu-özel ortaklığı yolsuzluğa, yolsuzluk yoksulluğa neden olur” diyor. Sayıştay Başkanlığının yayımlandığı Sağlık Bakanlığı 2020 Yılı Denetim Raporu’nun “Denetime Esas Görüşler” bölümünde de 2017 yılından bu yana şehir hastanelerine yapılan ödemelerin hatalı muhasebeleştirildiği bir kere daha belirtildi. Sayıştay Başkanlığının kendi hizmet diline göre “kuruşlandırılan” hatalar hakkında yargılama yapılması zorunlu. Milyarlarca liralık zarar tespit edildiğine göre, kamu zararının yapılacak yargılama sonunda işlemi tesis edenlerden geri alınması için gerekli adımların atılması gerekir.
TTB’den yapılan açıklama şöyle,
Bugüne kadar kamuoyunu yanlış bilgilendirenlerin de bütçe görüşmelerindeki beyanlarının bu açıdan takibi zorunludur. Örneğin Sağlık Bakanlığı temsilcilerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde yaptıkları açıklamalarda kira bedellerinin yılbaşında güncellendiğine dair açıklamalarının da gerçeği yansıtmadığı, kira bedellerinin üçer aylık dönemlerde hem döviz kuruna hem de enflasyona göre güncellendiği ortaya çıkmıştır. Şehir hastanelerine ödenen kira ve hizmet bedelleri, yeni bütçe sistemiyle iyice gizlense de Sayıştayın raporuyla her mevzuat değişikliğiyle sözleşmelerin güncellendiği, her seferinde şirketler yararına işlem tesis edildiği de ortaya çıkmıştır. Böylelikle ülkemizde döviz kurunun yükselmesinden kimlerin kazançlı çıktığı da daha net anlaşılmaktadır.
Yine Sağlık Bakanlığı adına beyanda bulunan kişilerin hastane açılmadan ödeme yapılmadığına dair kamuoyuna yaptıkları açıklamaların da gerçeği yansıtmadığı, şirketlerin tapu işlemleri tamamlanmadan inşaata başladıkları, kamu adına kabul işlemi yapan kişilerin onayı ile kısmi olarak yaptıkları bölümler için bile ödeme aldıkları görülmektedir. Üstelik şirketlerin faaliyete geçen bazı şehir hastanelerinde, sağlık tesisi kampusu içerisinde kendileri işletmek üzere ticari amaçlı binalar yapmaya devam ettiği de tespitler arasında yer almaktadır. Şirketlerin inşaat yapma dışında hiçbir taahhütlerini yerine getirmedikleri, ancak buna karşın hiçbir yaptırımla da karşılaşmadıkları ne yazık ki ortadadır. O kadar ki şirketler inşaatları, temin edilmesi gereken malzemeyi, zorunlu tıbbi cihazları, donanımı dahi sözleşme şartlarına aykırı davranarak eksik veya istenen nitelikte sunmamasına karşın ne ceza almakta ne ödemeleri kesilmekte ne de haklarında dava açılmaktadır.
Şehir hastaneleri uğruna kapatılan hastanelerin malzemelerinin tümüyle yasaya aykırı biçimde şehir hastanelerine taşındığı görülmüştür; ancak bugüne kadar bu nedenle hakkında dava açılan tek bir yetkiliye dair bilgi paylaşılmamıştır. Kaldı ki şehir hastanelerinin kabul aşamasında idare ve/veya görevli şirket tarafından sunulması gereken bazı belgelerin muayene ve kabul komisyonlarına verilmediği de bir kere daha ortaya çıkmıştır. Bu tespit, hem Sağlık Bakanlığında merkez teşkilatında kabul ve denetimle görevli kişilerin görevlerini ihmal ettiğini göstermekte hem de il sağlık müdürlükleri ve hastane başhekimliklerinin sözleşme ve eklerini görmeyen, sürece dair hiçbir bilgisi olmayan hekimleri idari görevlendirmelerle kabul komisyonlarına sokma ısrarlarını da açıklamaktadır.
Faaliyete geçen şehir hastanelerinde ise şirketlere yapılacak ödemelerde kesinti yapılmasını ve hatta sözleşmelerin feshini de sağlayacak eksik hizmetlerin bildirildiği birimlerin de şirketlere devredildiği bir kere daha vurgulanmıştır. Bu yolla şirketlerin hizmet hata puanlarını da sildiği görülmektedir.
Sağlıkçıların Emeğin Karşılığı Verilmedi
Şirketlerin bazı tıbbi cihazlar için Türkiye Atom Enerjisi Kurumundan (TAEK) alması gereken lisansı, yapı kullanım izin belgesini, Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik kapsamında alınması gereken belgeleri almadığı belirlenmiştir. Tamamına yakını Sağlık Bilimleri Üniversitesinin sağlık uygulama araştırma merkezi statüsüne kavuşturulan şehir hastanelerinin bu koşullarda sağlık ruhsatı sahibi olup olmadığının hem Sağlık Bakanlığı hem de Rektörlük tarafından açıklanması gerekir.
Sayıştay raporunda Sağlık Bakanlığının Bütçe Kanunu ile Türkiye Büyük Millet Meclisinde de bir türlü denetlenemeyen döner sermayesinin 2020 yılındaki büyüklüğünün 69.221.164.608,00 TL olduğu belirtilmektedir. Bu tutar Sağlık Bakanlığının bütçesinden 11 milyar TL fazladır. Tümüyle sağlık çalışanlarının emekleri ile elde edilen döner sermaye kaynağının ancak üçte biri idareciler de dahil olmak üzere sağlık çalışanlarına ek ödeme olarak dağıtılmıştır. Sağlık Bakanlığının temel görevi olan sağlık hizmet sunumu için gerekli yatırım, tıbbi cihaz, malzeme ve benzeri ihtiyaçların bütçeden karşılanması gerekirken “gölge bütçe” haline gelen döner sermaye havuzundan ödemeler yapılmaktadır. Şehir hastanelerinin inşaat ve hizmetlerinin denetimini dahi yasaya aykırı olarak şirketlere devreden Sağlık Bakanlığı, danışmanlık hizmet alımlarını da döner sermayeden yapmaktadır.
Sayıştay raporu ile bir kere daha ortaya çıkmıştır ki, Sağlık Bakanlığı pandemide dahi daha az sağlık çalışanıyla ve sağlık çalışanlarına emeklerinin karşılığını vermeksizin hizmet sunmakta ısrar etmiştir. Bütçe ve döner sermaye kaynakları işini iyi yapmayan şirketlere aktarılmış, işini tüm baskılara ve hak ettiğini alamamasına karşın en iyi şekilde yapan sağlık çalışanlarının ise günden güne geliri azaltılmıştır. Şirketlere hak etmedikleri “hoşgörüyü” esirgemeyen Sağlık Bakanlığı, kendi çalışanlarına karşı hasmane bir tutum içindedir. Kamusal sağlık hizmetinin temel kabullerine göre yeniden yapılandırılması, sağlık hizmetine erişimin binaya ulaşmak olduğuna dair köhne zihniyetten vazgeçilmesi, şehir hastanelerinin sözleşmelerinin tazminatsız olarak feshedilmesi, kamu zararının belirlenerek sorumlulardan geri alınması, sağlık çalışanlarının insana yaraşır bir iş ortamına ve gelire kavuşmasının sağlanması zorunludur. (BSHA – Bilim ve Sağlık Haber Ajansı)