3.3 C
Almanya
Salı, Kasım 19, 2024

Almanya‘da Türkçe eğitimi krizi – Gürsel Köksal

Avrupa‘ya Türkiye‘den 60 yıl önce resmen başlayan „işgücü göçü“nün bir sonucu olarak başta Almanya olmak üzere kıtanın batısındaki ülkelerde anadili Türkçe olan milyonlarca insan yaşıyor.

Zaman içinde bu insanların asimilasyona uğrayarak bulundukları ülkenin bir parçası olacağına dair beklentiler halen var. Yani bir yandan asimilasyon sonucu Türkçe ileşitimin zamanla azalacağı, yeni kuşakların Türkçe yerine ülke diliyle bütünleşeceği umuluyor. Ama diğer yandan da bir temel hak olarak Türkçe‘nin kullanımı ve çeşitli yollarla eğitim süreçlerinde yer almasına karşı çıkılamıyor. Hatta bazı ülkelerde özellikle sosyal demokrat ve sol ilerici güçlerin iktidarları dönemlerinde ciddi ilerlemeler de kaydedildi. Türkçe bir iletişim dili olarak yaygınlaştı, Türkçe medya gelişti, büyük kısmı Türkiye‘den gelen öğretmenler aracılığıyla okullarda Türkçe dersleri verilmeye başlandı, ardından üniversitelerde Türkçe öğretmenliği bölümleri kurularak, buralardaki okulların öğretmen ihtiyacının bir bölümümün – ya da tamamının – burada yetişenlerce karşılanması hedeflendi. Zaman zaman Türkçe‘nin de bir parçası olduğu çokdillilik bir zenginlik olarak savunuldu.

Elbette Türkiye kökenli göçmenlerin yaşadığı tüm Avrupa ülkelerinde bu alandaki gelişmeler altmış yılı bulan göç sürecinde farklı hız ve yoğunlukta oldu. Bunda sözkonusu ülkelerin eğitim sistemlerinin farklılığının da rolü oldu, Türkiye ile bu ülkeler arasındaki ilişkilerin düzeyinin de, tabii Türkiyeli göçmenlerin bu konudaki mücadelelerinin de.

Son yıllarda başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde eğitim sistemi içindeki Türkçe öğrenimine ilişkin olumsuz yaklaşımlar artmaya başladı.

Şu anda hiçbir Avrupa ülkesinde Türkçe öğrenimi desteklenmiyor.

Birçok ülkede ilköğrenim okullarındaki anadil dersleri kaldırıldı, azaltıldı. Bu derslerin sorumluluğu göçmenleri gönderen ülkelere devredildi.
„Göçmenlerin anadili eğitimi ve öğretimi“ konusunda devletlere yükümlülük getiren tüm uluslararası anlaşmalara rağmen bu konudaki kazanımlar sürekli geriliyor.

Almanya‘nın Hessen eyaletinde geçtiğimiz günlerde yaşanan „Türkçe eğitim krizi“ bu olumsuz sürecin bir örneği oldu.
Kriz, Eyalet Meclisi‘nin Kültür Politikası Komisyonu‘nun Arapça, Çince, Lehçe ve Portekizce‘nin seçmeli ikinci yabancı dil olarak ortaöğrenim eğitim programına alınmasına karar vermesiyle patladı.

Gerekçeleri Arapça, Çince ve Portekizce‘nin „dünya dili“, Lehçe‘nin de Avrupa Birliği üyesi komşu ülke Polonya‘nın dili olmasıydı. Türkçe‘nin de aynı konuma getirilmesi önerisi ise dikkate alınmamıştı. Üstelik tam da bu talebi hedefleyen binlerce imzalı bir dilekçeye rağmen. Üç yıl önce ağırlıkla eğitimcilerin girişimiyle kurulan „Hessen Yabancı Dil Girişimi“, Türkçe‘nin eyalet okullarında 2‘nci ya da 3‘ncü yabancı dil olarak kabul edilmesini talebiyle bir kampanya yürütmüş ve 20 binden fazla imzayla desteklenen dilekçeyi Hessen Eyalet Hükümeti‘ne teslim etmişti.
Aslında çokdilliliği savunan Yeşiller partisinin de koalisyon ortağı olduğu Hessen hükümetinin bu konudaki tavrı ciddi bir krize neden oldu. Saflarında çok sayıda Türkiye kökenli politikacının yer aldığı Yeşiller, ortağı Hıristiyan demokratları sıkıştırıp, anadil dersleri konusunun hükümet programında da yer almasını sağlamıştı. Ama şimdi bununla yakından bağlantılı bir konuda temel yaklaşımlarını terketmişlerdi.
Komisyon‘un ve Hessen Hükümeti‘nin tutumu yoğun tepkilere yol açtı.

Gürsel Köksal

Türkiye kökenli göçmenleri temsil iddiasındaki örgüt ve kişilerin protestoları, Alman medyasında da bile yer aldı. Hessen Eyalet Meclisi milletvekillerinden Turgut Yüksel‘in girişimleriyle muhalefetteki sosyal demokratlar, konunun yeniden tartışılmasını sağlayarak, yeniden meclis gündemine getirdiler. Türkçe medyada halen hemen hergün bu konudaki açıklama ve protestolar yer alıyor.

Ancak bu arada bu konunun en önemli aktörü olan kurumlardan ATÖF‘ün (Almanya Türk Öğretmen Dernekleri Federasyonu) sesi duyulmuyordu. Bunu ATÖF‘ün Başkanı Yücel Tuna‘ya sorduk. Yıllardır Türkçe derslerinin Alman okullarında kalıcı olması için çaba gösteren, ilköğretim sürecindeki anadil derslerinin daha sağlam temellere dayanarak verilmesi, ortaöğrenimde de „yabancı dil“ dersleri arasında yer alması için yürütülen girişimlerin önünde yer alan ATÖF‘ün bu konuda sessiz kalması mümkün değildi.

Nitekim Başkan Tuna da bunu doğruladı. Komisyonun kararının ardından hem ATÖF, hem de TÖDER (Hessen Türk Öğretmenler Derneği) olarak kaleme aldıkları bir çağrıyı başta Eyalet Meclisi‘ndeki partiler olmak üzere konuya taraf olan tüm kurumlara ilettiklerini belirten Tuna, önümüzdeki günlerde de bu konudaki girişimleri sürdüreceklerini kaydetti. Türkçe‘nin yabancı dil olarak eğitim programına alınması ve böylece not ortalamasına katılmasının, pedagojik olarak çok önemli olduğunu vurgulayan Tuna, „Böylece bu gençlerimizin aileden gelen çokdilliliği devlet tarafından da bir değer olarak görülmüş ve desteklenmiş olacak. Bu dersler onların okuma, konuşma, yazma konusundaki yeteneklerini ve yeterliliklerini geliştirecektir“ diyor.

Peki, Türkçe‘nin diğer diller gibi Alman okul sisteminde kalıcı ve prestijli diller kategorisinde yer almasını hedefleyen bu beklentilere Almanya‘daki eğitim emekçilerinin en güçlü örgütlerinden GEW (Eğitim ve Bilim Çalışanları Sendikası) nasıl bakıyor?

Göçmenlerin anadil eğitimi hakkını savunan GEW‘den bu konuda henüz bir ses çıkmadı. Ancak Almanya‘da 3 milyondan fazla, konunun gündeme geldiği Hessen‘de de 400 binden fazla insanın konuştuğu bir dilin öğretilmesiyle ilgili tartışmaya onlar da katılmak zorunda. Hessen hükümeti Türkçe‘nin bir „dünya dili“ olmadığını savunuyor. Aralarında bazı farklılıklar var ama Türkçe Avrupa‘dan Orta Asya‘ya birçok ülkenin, 250 milyona yakın insanın ortak dili. Bunun okullarda öğretilmesinin bir temel hak olmasının yanısıra, Almanya için de bir kazanım olacağını topluma en iyi eğitimciler anlatabilir. Onların örgütü GEW‘in yaklaşımı o nedenle önemli.

Bu yazı önce BirGün gazetesinde (24.06.2021) yayınlanmıştır.

Son Haberler

İlgili Haberler