Toplumsal Alzheimer, Halil Ayyıldız tarafından deneme türünde yazılmış bir kitap. 2021’de İkinci Adam Yayınlarından çıkmış. Dumanı üstündeyken birkaç küçük dokunuşta bulunayım istedim.
Öncelikle kitabın neden bu adı aldığını düşünmek gerek. Alzheimer hastalığı ileri yaştaki insanların beyninde gerçekleşen bir bozulma süreci. Günlük yaşamımızı yöneten organ, beyin olduğu için bu bozulmaya bağlı olarak faaliyetlerde ve davranışlarda bir gerileme söz konusu. Peki toplumsal yapı bu hastalığa yakalanırsa ne olur? Geçmişini unutur. Ama en can yakan durum geçmişte aldığı kararları ve bu kararların alınma sebeplerini unutması olur.
Yazar kitabı şöyle tanımlar: “Toplumsal Alzheimer toplumun yaşadığı örtülü buhranın, kişilik bölünmesinin tetiklediği, toplumun acılarını, geçmişini, tarihini unuttuğu, sosyolojikomik bir tanıdır.” (s.6) Ve kitabın başında kadınla ilgili iki dize paylaşır. “erkeğin alnı ne kadar temizse / kadının ırzı o kadar temizdir” (s.5)
Sonra Esra düşer yazarın kalemine. “Daha meslek odasında nevi bile bulunmayan esnafı dilber Esra; böyle kalantor bir mahallede iş tutmakta, o biçim ısrarlı, gayretli ve şuh bir kadındı.” (s.11) Kitabın başındaki kadının ırzını aklayan dizelerin ve ilk bölümün Esra’yla başlamasının ortak bir anlamı var. Kadın hayatın belleğini tutar. Bu yolla toplumun ilerlemesine öncülük etmiş olur. Dolayısıyla Alzheimera uğramış bir yapının çöküşü kadından başlar. Ve bu ancak kadının işlevsiz hale getirilmeye çalışılması ile olur. Nitekim bütün bunları yazarın ağzından da okuruz. “Kadının ve zamanın her şeyi değiştireceğini müneccimlik derecesinde öğrenmiştim.” (s. 23) “Esra’yı mahallede saç başa markaja almışlardı.” (s.12)
Yazar Esra’yla birlikte aşkın bin bir haline dolanır. Çünkü aşk kadında vücut bulur. Ve aşk acısı devreye girer. “Aşk senin ağladığına benim kanamamdı.” (s. 12) Kadın hayatın belleğini tutar ama aşk yüzünden belleğe acı yükler. ” Geçmiş ki insanın en belalı çöplüğü. En az unuttuğu, en çok yaralandığı.” (s.12) Yazarın canı o kadar acır ki çocukluğunun bilinçsiz hallerini özler. “Çocukluğun en güzel yanı bir geçmişinin olmamasıydı.” (s.26)
Alzheimer yaşayan toplumu anlatabilmek için bir mahalleyi örneklem seçer. “Yaklaşık beş bin yıllık bir şehrin, altmış yıllık, günahları sokaklarına en içli yağmurların yağdığı mahallesiydi.” (s.11) Bu mahallenin en belirgin özelliğinin yoksulluk olduğunu öğreniriz. Bunu bize çöküş sebeplerinden biri olarak verir. “Kanlı canlı yoksulluk ve ruhsal ayrışma mahalledeki evlerin mimarisine ve insanların anadan doğma vukuatlı yüzlerine yansımıştır.” (s.11)
Yazar baş göstermekte olan bir ahlak erozyonundan bahseder. En sağlam sanılan insanlar bile bu erozyonla birlikte toplumsal yapıdan kayıp gider. “Çikolatalarını ve uçurtmalarını paylaşan çocuklar bıçaklarını birbirine gösterecek kadar başkalaşmışlardı.” (s.113) Bu erozyonu Kahveci Reco’nun ağzından şöyle tanımlar. “Reco’ya göre insanlık demini almamıştı. Ya erken açılmış ya da duyguları bayatlamıştı.” (s. 39) “Dün alınan iki umuda bugün artık bir umut gelmiyordu.” (s.40)
Matilda Yokuşu ahlak erozyonunun merkezinde yer alır. “Sıcak para sıcak günah… Saygının ve tüm duyguların para ile ölçüldüğü sokaklar.” (s. 27) Bu ortamda eli kalem tutanlara büyük bir rol düşer. Yazar bu rolü “Hüseyin gibi yaşamak” şeklinde adlandırır. Çünkü Hüseyin gibi olmak adaleti yüreğinde hissetmek anlamına gelir. Hüseyin Kerbela’da zulme direnmeseydi bugün kimse zulme karşı durmayacaktı. “Yazmak bir toplumun bütün vicdanını omuzlarına almaktı.” (s.100)
Aile kurumu çöker. Birine tutunmak ya da birine sarılmak bu çöküşe çare olmaz. “İnsan bedenlerinin birbirine bu kadar yakın bir o kadar uzak olduğu bir dünya.” (s.131) Böylece birey tamamen yalnızlaşır. Yazar şairleri bu yalnızlık içinde tanımlar. “Otogar yalnızlığında çay bardağı ile ısınan yürek işçisi.” (s.127)
En kötüsünün kamusal kokuşma olduğunu düşünürüz. Namussuzluk ve haksızlık kamu eliyle örgütlenmeye başlar. Kravatlı yolsuzlar denen bir grup insan parti kalabalıklarında boy gösterir. Ve toplumu içeriden kuşatır. “İsli bürokratlar toplumun façalı ikinci yüzüydü.” (s.77)
Baba hasreti bu toplu çöküşle bağ kurulmayan ama kitapta bölüm oluşturmuş bir konu. Babamdan Kalan Foroğraflar bölümünde yazar babasını ve babasızlığını anlatır. “Babası erken ölen çocukların ekmek arası pişmanlıkları vardır.” (s.160)
İntihar Eden Akrep bölümünde Metin Kaçan’a gönderme yapar. “Dağılmış sevdasını dağılmış ekmeğinin arasına koyup ölmeden önce sarılacaklarının listesini yaptı. Ve yine o alengirli cümleyi söyledi: her canlı yaşamı tadamayacaktır.” (s.146)
Yaşam koçlarının bu toplum için gösterdiği emeği beyhude bulur. “Tarihi yaraları birikmiş çocuklu kirada umutları kirada asgari yürekli insanlara “İnanırsan başarırsın.” ucuz lafları bizim semt pazarında pek rağbet görmez.” (s. 161)
Yine de kadından ümidini kesmez. Dolayısıyla toplumdan da… “Kadınlar var saçları belik belik ip atlar, gülüşü sokak oyunudur.” (s.99) Çünkü kadın “Toprağı elle, tohumu yelle” (s. 98) eşer. Kumpasa yek başına direnir. Ve kadın bu kitabın yazılma nedeni olarak ön plana çıkar.
Aşkı kitabın itici gücü olarak duyumsarız. Bütün bölümlerin fonunda can yakıcı bir aşkın rüzgârı eser püfür püfür. Hatta bazı bölümler sadece onu anlatır. Yar Ekşisi’nde olduğu gibi… “Gözlerine takıntım var. Fenanın en yeşili…” (s.87)
Sonra bu aşk tek başına bir bölüm ayrılan Nagihan’ın üzerinde yoğunlaşır. Gözleri şiir yazdıran Nagihan… “Sevdadan kim ölmüş, en fazla yaralanırım der dağılırdım onun geçtiği yerlerde. Beş duble rakı ve üç ömür kabak çekirdeği ile gözlerine gidilebilirdi. Sevmek kalbi, rakı karaciğeri zorlar. Nereden baksan çoklu Nagihan yetmezliği.” (s.153)
Kısaca Toplumsal Alzheimer, yazarın sosyoekonomik sisteme karşı geliştirdiği bir dizi eleştiriden oluşur. Bunu yaparken yaldızlı bir dil ve güçlü imgeler kullanır. Bölümler kendi içlerinde kurguları olduğu için öyküyü andırırlar.
Kitaba iyi okuyucular, yazara bundan sonraki çalışmalarında başarılar dilerim.
Halil Ayyıldız Hakkında
1 Ocak 1982 Mersin Tarsus doğumlu. İnönü Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Ekonometri Bölümü mezunu. Toplumsal Alzheimer dışında Ah Ulan Nagihan ve Yasal Şiirler adında iki şiir kitabı bulunuyor.
Derince, 12 Haziran 2021