8.2 C
Almanya
Salı, Kasım 19, 2024

Pazartesi Yazıları: Ne yazmalı? – Kenan Çığır

Hoş bir insandı. Naif ve duygulu bir kadındı ve ben ilk defa bu kadar keskin cümleler kurduğunu duyuyordum. Telefondaki sesi son derece kararlıydı.

“Yazma cancağızım yazma. Arkadaşın olarak söylüyorum, yazma. Herkes bunaldı, herkesin dertleri var, herkes yolunda gitmeyen bir çok işle boğuşuyor.”

“Peki… Yazmayayım arkadaşım. Yazılarım sence insanlarda sorunları mı tetikliyor ya da sıkıntıları mı büyütüyor?”

“Öyle bir şey demedim. Mafya devlet ilişkisini yazma. Pandemi ve yaşattıklarını yazma. Ekonomik sıkıntıları yazma. Kadın cinayetlerini, çocuk tacizlerini yazma. Esnafı, müzisyeni, berberi, kahveciyi yazma.”

“Zülfüyare dokunma mı diyorsun?”

“İnan ki öyle diyorum. Herkesin bildiği şeyleri yazmakla kendini mi tatmin ediyorsun? Sorunları, dertleri bir de senden duyunca ne olacak? Arkandan büyük bir yazar mı diyecekler?”

“Kendime hiç bir zaman yazar demedim ki büyüyeyim! Arkamdan ister ‘papucumun yazarı’ desinler, isterlerse okumasınlar. Kimseye şirin görünmek için yazmıyorum ki! Konuyu yazım şeklimden niye bana getiriyorsun?”

“Offf! Haklısın galiba arkadaşım. Ben de kendimi iyi hissetmiyorum. Pazartesi gelse de biraz dağ bayır gezsek, oksijensiz kaldık be cancağızım.”

“Konuyu lütfen değiştirmeye çalışma. Madem beni okuyorsun ne yazmamı isterdin? Dostum olarak değil, Okur olarak söyle.”;

“Yazar… Tamam, bu ünvandan hoşlanmadığını biliyorum. Yani senin gibi yazan bir adam, insana huzur vermeli. Mutlu hissettirmeli. Okurun içinde umut oluşturmalı. Yazdıklarından sonra o metni okuyanlar dünyaya biraz daha farklı bakabilmeli. Dert, tasa, keder… Bıktı artık insanoğlu. Anlıyor musun? Neşeli bir şeyler yaz, gülümsediklerini hissedeceksin.”

“Anlıyorum da… Bu çok ağır bir yük değil mi? Ben kendim için yazıyorum demiştim, unuttun mu?”

“Bil ki; yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın ve unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.”

“Bu laf Lev Tolstoy’un değil mi?”

“Elbette onun. Benim ağzıma yakışmadı mı?”

“Estağfurullah.”

“Yani cancağızım, insanlara güzellikler hissettir ki onlar da seni güzel hatırlasın.”

“Haklısın galiba. Bu ülkede yazarken; siyaset, hukuksuzluk, haksızlık, vurdumduymazlık gibi konularda bolluk yaşıyoruz. Her an değişen gündemden bir çok şey yazılabilir. Lakin gülümsemeyi unutmamalıyız.”

“Umudu ve huzuru da unutma.”

“Teşekkürler arkadaşım. Bana gerçek olduğu kadar son derece anlamlı bir pencere açtın. Ben de Pazartesi günü yasaklar hafiflediği için biraz gezeyim, iki üç insan göreyim. Umudum ve huzurum tazelensin. Yazdıklarımı bıkmadan hala okuyan o harika insanlar için güzellikler biriktireyim.”

“İnsanı iyi hissettirecek şeyler yazman, boğazına kadar soruna batmış kimi insanlara bir nefes olur. Sen başarırsın cancağızım.”

“Ne kadar naif bir kadınsın. Bunları yüzüme söylediğin için teşekkür ederim.”

“Arkandan daha beter şeyler söylüyorum. ‘Pabucumun yazarı!’ diyorum, ‘Birkaç kitap yazdı kaba yerleri kalktı!’ diyorum. Şaka şaka. Ben cesur kadınımdır bilirsin, yüzüne söylemediğim hiç bir şeyi arkandan konuşmam.”

“Bilirim bilirim. Çok konuştuk, telefonla bu kadar uzun konuşmayı sevmediğimi de sen bilirsin. Kendine hep iyi davran can, görüşürüz.”

“Görüşürüz, pabucumun yazarı… Öptüm.”

Telefonu yüzümde büyük bir gülümseme ile kapatmıştım. Arkadaşım bana yine iyi gelmişti. “İnsana rast gelesin!” Demiş ya Edebali… Bu kadında bu söz hayat buluyordu.

Sevgili dostlarım, yasakların hafiflediği bugün ve daima sizler de insana rast gelesiniz… Yüzünüzden gülümseme, kalbinizden huzur hiç eksilmesin.

Sevgiyle kalın.

Kenan Çığır
17.05.2021

Foto: Pixabay / Vinzent Weinbeer

Son Haberler

İlgili Haberler