“Sen ne dersen de her kafadan bir ses çıkıyor ve benim yüreğim sıkışıyor. Provokatör dolmuş ortalık!”
“Eee ben bir şey demeyeyim o zaman!”
“Lafın gelişi o! Düşünceni merak ediyorum.”
“Çok su kaldırır bu konu benim iki gözüm, çok da yorum yapan olur. Herkes nerede mutluysa, oradaki mutluluk(!) penceresinden olaylara bakar. Tersi de geçerli elbet, mutsuz olduğun yerden de yakalarsın bazen hayatı. Mutsuzluğunu ve çaresizliğini, karşındakini eksilterek iyileştirirsin! Ya da eksilttiğini hatta iyileştiğini sanırsın ama nafile… ruhun çürümüş, beynin kirada, vicdanın firardadır.
Sen de o yaşlarda olmuşsundur ama tepeden baksan da o çakmak çakmak gözlerin seni delip geçmesini istemezsin. Zorla kafasını eğdirmeye çalışırsın! ‘Başı ezilmeli’ dersin, bahane üretir durursun. Yoruma gerek olmayan, nedeni belli olan davranışlara kulp takmak acizliktir benim iki gözüm. Delikanlı işte! Lamı cimi yok!”
“Pekiii, de bakayım bana ne demek bu delikanlı?
Sözünün eri, dürüst, namuslu, kanı hızlı akan, haksızlığa baş kaldıran gibi bir şey herhalde!”
“He benim iki gözüm, ‘delikanlı’ o demek işte! Kaybedecek koltuğu, yaranacak büyüğü, dışlanancak mahallesi olmayandır. Aydındır, ‘Yanlış yapan yeterki bizden olsun’ mantığı taşımaz delikanlı. ‘Sözde’ delikanlılık raconundan bağımsız, kadın ya da erkek… yanlışa ‘dur’ diyebilendir. Zeki insandır, empati yapmasını bilir. Seni, beni, erk sahibini; bilimde, sanatta, düşüncede, uzak görüşlülükte, kararlılıkta cebinden çıkartır. Sen daha mahallenden çıkamadan, o bütün dünyayla entegre olmuştur.”
“Çocuklarımız bizi eğer her alanda geçmeyecekse, çocuk yetiştirmeye ne gerek var mı diyorsun?”
“Hoppala söylediklerimden buraya nasıl geldin ama aynen öyle düşünüyorum. Çocuk yetiştirmek külfetli iş iki gözüm! Doğumu, maması, bezi, doktoru, okulu, yiyeceği, giyeceği, özel zevkleri derken bir yığın para! Belli yaşa gelene kadar bir sürü para harca, dön bak aynı evde iki tane sen! Senin gibi sığ, senin gibi eksik, senin gibi pişmanlıklarla dolu, senin gibi suya sabuna dokunmadan bitki tadında yaşayan biri daha! Aynı evde ikinci bir sen olacaksa, ne gerek var bu kadar masrafa?”
“Abartıyorsun!”
“Yok yok abartmıyorum, sadece şakayla karışık konunun önemini belirtmeye çalışıyorum. Benim gibi bir çok insan çocuğunun daha donanımlı, daha bilgili, daha çok kendine güvenen, daha çok sorgulayan bireyler olmasını isterken… Kimileri de sadece hangi yanlışı yaparsa yapsın kendisine biat edecek köleler yetiştirmeyi hayal ediyor! Hayatın akışından, mantıktan, yaşadığı dünyadan kopmuş kendi sırça saraylarında yaşayanların, bu delikanlıları dinlemek ve anlamaya çalışmak işlerine gelmiyor.”
“Dinleyecek, anlayacak, hak verecek olsalar insanların böyle bam teline basarlar mı?”
“Zurnanın zırt dediği yer tam da orası iki gözüm. Sende tahammül ne kadar genişlerse, karşındakinde de arsızlığın o denli arttığına şahit olursun. Diyelim ki emeklisin: Hükümet maaşını geç yatırdı… ‘Olur böyle şeyler’ dedin ses çıkartmadın, aynı hükümet “Ne zammı? Sen fazla emekli maaşı alıyorsun demeye başladı ve yüzde onunu kırptı… ‘Buna da şükür!” dedin yutkundun, bir yıl sonra emekli maaşını yarıya indirip, beş yıl sonrada ‘Emeklilik bizim değerlerimize aykırı, kaldırdım!’ der mi? Der, iki gözüm der!
Demem o ki; haksızlığa, arsızlığa, yolsuzluğa, hukuksuzluğa ses çıkartmazsan… daha fazlasına da katlanabileceğini beyan etmiş olursun. Üstünde tepinen fillerin müsebbibi sen olursun!”
“Demokratik koşullar ehven mi ki her olumsuzlukta karşı çıkılsın? Tutuklanan, yerlerde sürüklenen, şiddet gören gençler şimdi mutlu mu? ‘Bana ne rektörden’ deseler de okullarını bitirip, ‘adam’ olsalar olmaz mı?”
“Ayar verme iki gözüm! Biliyorum beni kızdırıp bayramlık ağzımı açayım istiyorsun ama gelmem o tuzağa!
Okul bitiren de ‘adam’ olamayabilir, bitirmeyen de! Adamlık başka bir konu iki gözüm. Biz burada insanın kendisine, çevresine, emeğine, özgürlüğe, adalete, kazanımlarına saygıdan bahsediyoruz. Haksızlığa ve adaletsizliğe ses çıkartmak gerekir derken, bunun bir bedelinin olmayacağını söylemedim ki! Barış içerisinde demokratik eleştiri ve tepkisini gösteren gençlerin gönül ister ki tırnağına taş değmesin… Ne yazık ki taş da değiyor, tırnakta kırılıyor. Fakat o tırnağı kıranlar bilmelidirler ki, kırdıkları aslında ülkenin geleceği ve aydınlık yüzüdür.
İngiltere’de yaşayan vatandaşlarının aşı bulmasına, Amerika’da yaşayan vatandaşının test kiti geliştirmesine, Nobel ödüllü bilim insanının Kuzey Koralina’da Tıp fakültesinde çalışmasından bir devlet memnuniyet duymamalı…utanmalıdır. Bu tırnaklar da zamanında kırılmış, yurt dışına kaçmış ve orada neden daha sağlıklı ve mutlu uzamışlardır! Bunu sorgulamak gerekir ve birileri de bunun hesabını kayıtsız şartsız vermelidir!
Dünyaca ünlü müzik eleştirmenlerinin adını ‘Sihirli Flüt’ taktığı Şefika Kutluer’i kaç kişi tanıyor bu ülkede? Kalp cerrahı Mehmet Öz’ün bu kadar popüler olmasının bu ülkenin vatandaşı olmasıyla bir alakası var mıdır? Fatih Akın Almanya’da başarıdan başarıya koşarken, Ferhan Özpetek’in İtalya’da İtalyanların gururu olarak anılmasının nedeni nedir? Yazmaya kalksan sayfalar dolusu sinema ödülü olan Boğaziçi Üniversitesi mezunu Nuri Bilge Ceylan yurt dışında nasıl bu kadar başarılı olmuştur?”
“Bu ne dostum ya? Çok dolmuşsun. Bazı imkanlar verilse burada da başarılı olurlardı mı diyorsun!”
“Ben nereden bileyim? Belki olurlardı belki de olmazlardı. Önemli olan genç değerlere sahip çıkmak diyorum, başlarını ezmeye çalışmak değil! Bak iki gözüm; ne zaman geleceğe kulak verip gözlerini açar, iletişimi arttırıp her düşünceden cebine bir şeyler doldurursun, o zaman gelecekte bir yerin olur. Ne zaman kendini, statükoyu, yanlışlarını savunmaya başlarsın yavaş yavaş yok olursun. Demek istediğim işte bu!”
“Niye benimle bir kaç gündür kulağı kesik kabadayı gibi konuşuyorsun. Nedir bu iki de bir ‘iki gözüm’ lafı?”
“Tüm alemi onunla görürüm ben, kıymetlimdir. Çiçeği, çocuğu, denizi, karlı dağları, kuşları, böcekleri, seni… O gösterir bana be dostum. Onlar olmasa ben belki yine burada olurdum ama ben ben olur muydum? Şarkılara, filmlere konu olmuştur ‘iki gözüm’ bilmez gibi konuşma. Ağzıma pelesenk olması ise bir film seyrettim ondandır. O da kayıp bir adamın filmi. Bu ülkenin kayıplarından! Hem kabadayılık kim biz kim? Şimdilerde beş kişi bir kişiye saldırıyor, onu da nam olsun diye anlatıyorlar. Şiddet ve kandan doyanlardan olmadık, kitaplardan ve bilgiden besledik kendimizi.”
“Çöpçüler Kralı geldi aklıma, ‘Parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği’ derdi. Bu çocuklar da çiçek gibi değil mi? Solmasalar, soldurmasalar… illa itaat, illa biat beklemeseler olmaz mı? Bilim bir nevi kabullenmeden arayış, çoğu sanat dalı bir karşı çıkış değil mi? Kendini ifade etmek isteyen bu çocukların elinden aldıkların, senin de geleceğin değil mi? Haklı tepkilere, haksızlığa, adaletsizliğe kulak tıkamak; yıktım, ezdim, bastırdım derken, hatta kazandığını zannederken kaybetmek değil midir? Ne çok retorik soru sordum, aslında beynimi sürekli kurcalayan ve hiç çözüm bulamadığım bir tek soru var: Yaftalamak neden bu kadar kolay?”
“Maslow ne demiş iki gözüm? ‘Eğer elindeki tek alet bir çekiçse, her problemi bir çivi olarak görmeye başlarsın!’ Sana karşı bir eleştiri getiren insan senin dostun olmayabilir ama düşmanın da olmayabilir. Herkesi düşman görenin, elinde kendini savunacak ve/veya haklı çıkartacak başka bir argüman kalmadığını, önüne geleni yaftaladığında anlamaz mıyız? Yaftalamak dediğin olgu çaresizce ve hoyratça kaybetmeye başlarken girer devreye, hile burda peydahlanır, var güçle göz boyamak burada başlar. An gelir… yaftalayan da karaçalma ile işlerin çözülemeyeceğini görecektir. Zaman her şeyin ilacı iki gözüm!”
“Karaçalmadan yaşamak da mümkün, öldüğünde arkandan karaçalmaları da! Bu kadar hırs, bu kadar ego, bu kadar nefret insanı zamansız öldürür be iki gözüm!”
“Ömrün var olsun, bak iki gözüm lafı sana da bulaştı! Bir gün herkes ölecek ‘Sultan Süleyman’a kalmadı Dünya’ kimseye de kalmaz. Ölüm var elbette ama Attila İlhan’ın dediği gibi:
‘An gelir………..
Her ölen pişman ölür
Hep yanlış anlaşılmıştır!’
Son pişmanlık fayda etmeyeceğine göre; provokatörler ve erk sahipleri, üniversiteli gencecik çocukların üzerinden heveslerini ve emellerini geri çekmelidirler. Delikanlıların söylediği gibi ‘İçinde zerre kadar adalet kırıntısı taşıyanı isyan ettirecek bir atama!’ sonucunda hedef gösterilmeleri ayıbı örtme çabasıdır. Son sözüm de Yunus Emre’den gelsin iki gözüm:”
“Zulüm ile abat olanın akibeti berbat olur?'”
Kenan Çığır
08.02.2020