Son günlerin popüler gazetecisi İsmail Saymaz, Mustafa Kuleli’nin “Sorsalar Söylerdim” adlı YouTube kanalına konuk oldu. Saymaz, Mustafa Kuleli’nin “Bu kadar sözünü sakınmayan bir gazeteciyse bunun içeri atılması, ya da işten atılması lazım. Bunlar olmadığına göre burada bir dümen var” sözüne yanıt olarak, “Zaten bizim solcuların hasleti, takıntısı şu. Cezaevine düşürmediği insana aydın demiyor. Fırsat olmuyor, deniyorum olmuyor. Atfettikleri kadar muhalif de değilim. Ben kendimi öyle tanımlamıyorum. Sözcü durumunda hissetmedim hiç. Hissetseydim herhalde onun gereğini yapardım, Böyle olanlara çok büyük haksızlık. Adam Evrensel gazetesinde ömür tüketmiş. Ben hem ana akım medyada çalışıp neyin mualifini satacağım. Niye Alper Taş olayım. Alper Taş var zaten” dedi. İsmail Saymaz, “Gazeteci muhalif olmalı mı?” sorusuna da “Hayır” yanıtını verdi.
“Erdoğan’ı yıkmak, CHP’yi iktidar benim görevim değil”
İsmail Saymaz, Kuleli’nin mesleğin romantize edildiği ve gazetecilerin vatan kurtarmalı, Erdoğan’ı alaşağı etmeli gibi algılandığı yönündeki iddiasına da “O benim görevim değil. “Erdoğan’ı yıkmak, CHP’yi iktidar benim görevim değil. Sosyalistleri barajın üstüne çıkarmak, bir partiyi barajın altına göndermek de benim görevim değil. Benim görevim olanı aktarmak. Halkın çıkarı nedir, ona hangi bilgi ve nasıl aktarılmalı. Dünya görüşümüze göre tartışma üretebiliriz. Bunu aşan bir gazetecilik yok” yanıtını verdi. İsmail Saymaz söyleşide, mesleğin avantajlarının gazetecileri kendi gerçekliğinden, reel hayatından kopardığını, işsiz kaldıkların hiçbir meslek grubunda olmayan çöküntüyü yaşadığını da söyledi. Saymaz bu nedenle gazetecinin imtiyazların geçici olduğu gerçeğini aklından çıkarmaması gerektiğini vurguladı.
“İşe servisle gidiyorum, arabam yok”
Kanallarda görününce insanların milyonları kazandığını sandığını, bu yönde eleştirileri mizahi anlamda kullanmak için yazılar yazdığını anlatan Saymaz, pek çok insanın bunu gerçek sandığını söyledi. İşe servisle gittiğini kaydeden Saymaz, servisi kaçırdığında ise metroya binmek durumunda kaldığını kaydetti. Solda üç kişiden dört fraksiyon çıktığını savunan İsmail Saymaz, “Yani uzlaşamaz, anlaşamaz. Sol bu yüzden soldur. Genel hatlarıyla duvar örüyorlar, ya içindesin, ya dışındasın. Değilim kardeşim al başına çal. İş cinayetleri solun temel meselesidir. Onun kitabını yazan tek kişiyim. En az satan kitabım. Bir baskıda kaldı, ikinci baskı yapamadık. Nerede bu farkındalık, alakadar olmak. Türkiye’de Işid kitabını yazan kişiyim. En az satan kitabım. 10 Ekim’de, Suruç’ta atılan twetler. Solcu olunca dünyanın bütün bilgilerine haiz olduğumuzu sanıyoruz. Sadece o sıfatı aldığımız için her insandan üstünüz. Onları aşağılamaya hakkına sahibiz. Bir tıpçı kadar tıp, bir filozof kadar felsefe bilgisine sahibiz sanıyoruz. Yok öyle bir şey. IŞİD kitabını ilk ben yazdım, ilk yazmak bir cesaret konusuydu. Bilmediği halde biliyormuş numarası yapıyor, ona kızıyorum” dedi.
“Ben o mahalleden çoktan taşındım”
Mahallenin raconunu bozduğu için solun kendisine patladığını söyleyen İsmail Saymaz sözlerini şöyle sürdürdü: “Benim zaten sol çevrelerden uzaklaştığım dönemlerdi. Giderek Atatürkçülüğe yaklaşmamın sebebi de oydu. Hiç unutmuyorum. Bir canlı bomba saldırısı oluyor, bizim arkadaşlarımızın bir kısmı inşallah IŞİD yapmıştır diye dua ediyor. Çünkü PKK yapmış olsa onu kınamak zorunda kalacak. Bunu hiç unutamıyorum, bu bende travma yarattı. Ve bu bombayı atan PKK olduğunda ona bir gerekçe bulma ya da devleti suçlayarak onu gölgede bırakma hali benim hiç beklemediğim bir hali, hiç beklemediğim bir haldi. Biz ki polisin vurduğu cope terör diyen insanlarız, bombaya terör denilemeyince fevkalade rahatsız oldum. Bu yaklaşımın ısrarla altını çizip, Fethi Sekin’i anınca gelecek tepkiyi ben öngörüyorum ve bunun mahallenin raconunu bozmaktan geldiğini de biliyorum. Ama zaten fark etmedikleri şu; Ben o mahalleden çoktan taşındım.”