Bir ay önce kütüphaneden alıp okuduğum ve sizlerle paylaşmaya karar verince tekrar okuduğum bir kitabı sizlere dilim döndüğünce tanıtmak isterim. Ayrıntı yayınları tarafından 2003 yılında ilk baskısı yapılan kitap TIKANMA, yazar Chuck Pahnniuk un insanoğlunun günlük yaşamında başından ya da aklından geçen durum/düşünceleri edebiyat ya da toplumsal çerçeveleri hiçe sayarak kaleme aldığı tam bir Yeraltı Edebiyatı örneği.
Kitap ülkemizde yayınlanır yayınlanmaz sansüre takılmış ve toplatma kararı çıkartılmıştır. Buna ilişkin dönemin gazete haberlerine arama portallarından ulaşabilirsiniz. Örnek vermem gerekirse 9 Temmuz 2003 tarihli Radikal gazetesi “Sansür Durmuyor” başlığı ile roman hakkındaki haberi duyurmuştur.
Yazar kitabının ilk cümlesi ile okuyucuda inanılmaz bir merak uyandırmayı başarıyor hem de tam tersi bir etki yaratması gerekirken ki bu da onun birçok yazarda olmayan bir başarısı olduğunu kabul etmek gerekir.
Bu kitapta size göre bir şey yok. Bu aptal bir çocuğun aptal bir hikâyesidir. Asla tanışmak istemeyeceğiniz önemsiz birinin aptal ve gerçek hayat hikâyesi.
Victor Mancini ve Anneciği’nin terk etme, yakalama ve kurtarma/kurtarılma üzerine kurulu farklı bir ilişkisi var. Anneciği İda Mancini, bir anarşist. Yarı akıllı, LCD ve türlü uyuşturucular kullanan, oğlunu hapiste/tımarhanede olmadığı her seferinde korucuyu ailelerden kaçıran, sürekli ders vermeye çalışan ancak bunu yaparken de “hiçbir şey göründüğü gibi değil” diyerek oğlunu bağımsız bir kişi olarak yetiştirmek isterken, kendisine bağımlı hale getiren uçarı biri. Aslında günümüzde bir çok örneğine rastlayacağımız çağdaş annelerin abartılarak bir tür fantastik karaktere büründüğü hali olarak ifade edilebilir. Kitabın kahramanının annesiyle ilginç diyalogları oldukça çarpıcı: “Deja vu’nun bir de tersi vardır. Buna Jamais vu denir Sürekli aynı insanlarla karşılaşıp aynı yerlere gidersiniz, ama her seferinde ilk kez olmuş gibi hissedersiniz. Herkes her zaman yabancıdır. Hiçbir şey tanıdık gelmez” diye açıklıyor Victor, annesinin sorununu. Bu kurtarıcı rolü ile de annesini her ziyaretinde annesinin istediği kişi oluyor. Bir avukat, bir yurttaşlık hakları koruyucusu ya da bir diğeri.
Victor’un bağımlılıklara bağımlı hale gelmesine vesile olan ilk olaysa şu şekilde gelişiyor:
Victor, daha çocukken bir yandan annesine daha da bağımlı hale gelirken bir yandan da çevresinde olanları fark etmeye başlıyor. Envanter, onun annesine nasıl bağımlı olduğunun hikâyesi ile açılıyor. Annesi yine bir yolunu bulup onu çalıntı bir otobüsle kaçırdıktan sonra bir restoranda yemek yiyorlar. Çocuk, en sevdiği yemek olan mısır unlu sosisi, sıcak ve nerede ise bir bütün olarak yutarken, sosis boğazına takılıyor ve nefes alamıyor. Restoranda bulunan tüm müşteriler etrafına doluştuğunda Anneciği hızla ve büyük bir çaba ile çocuğu boğulmaktan kurtarıyor ve “Şimdi sana hayat verdim işte” diyor. Restoranda bulunanlar annesini bir kahraman gibi alkışlıyorlar.
Çocuğa ise o an sonsuza kadar sürecekmiş gibi geliyor. Sevilebilmek için hayatını riske atmak gerektiğini ve kurtarılabilmek için ölümün kıyısına kadar gelmek gerektiğini öğreniyor. Bir de eğer biri sizin hayatınızı kurtarırsa, aslında kendisini de kurtardığını.
Bir sürü tuhaf seks hikâyesinin yanı sıra Victor’un annesinin bakımını sağlayabilmek için tıp fakültesini bıraktığını, 18.yüzyıl Koloni yaşamını taklit eden turistik bir kasabada iş bulduğunu öğreniyoruz. Bir yandan da restoranlarda sürekli boğulma numarasını tekrarlayarak para kazandığını. Defalarca tekrar eden bu boğulma numaralarının arkasından kurtaran kişinin de bir şekilde kendini kurtardığını, zavallı hayatına bir anlam katıldığını iddia ediyor Victor.
Zayıfmış gibi yaparak, güç kazanırsınız. Kendinizi güçsüz göstererek diğer insanların kendilerini güçlü hissetmelerini sağlayabilirsiniz. İnsanların sizi kurtarmasına izin vererek aslında siz onları kurtarırsınız.”
Kütüphaneden alıp okuduğum ve en yakın zamanda kendi kütüphanemede alacağım “Tıkanma” kitabının akıllardan silinmeyecek sözlerinden bir derlemeyi de sizlerle paylaşmak istiyorum (edebiyathaber.net) ;
“Ben ihtiyaç duyulmak istiyorum. Benim birisinin hayatında vazgeçilmez olmaya ihtiyacım var. Bütün boş vaktimi, egomu ve dikkatimi yiyip bitiricek birine ihtiyacım var. Bana bağımlı biri. Karşılıklı bağımlılık.”
“Ben bağımlıları takdir ederim. Herkesin kör bir kaza kurşununa veya ani bir hastalığa kurban gitmeyi beklediği dünyada, bağımlıların yolun sonunda kendilerini neyin beklediğini bilmek gibi bir lüksü vardır.”
“…Nihai kaderin kontrolünü birazda olsun eline almıştır ve bağımlılığı sayesinde ölüm sebebi büsbütün sürpriz olmaktan çıkmıştır.”
“Gerçek dışı şeyler gerçeklerden daha güçlüdür. Çünkü hiçbir şey sizin hayalinizdeki kadar mükemmel olamaz.”
“Dünyayı parçalara böldük, ama parçaları ne yapacağımızı bilemiyoruz.”
“Zayıfmış gibi yaparak güç kazanırsınız. Kendinizi güçsüz göstererek diğer insanların kendilerini güçlü hissetmelerini sağlayabilirsiniz. İnsanların sizi kurtarmalarına izin vererek siz onları kurtarırsınız.”
“Bütün bunları öğrendim ve artık geri dönüşü yok. Cahillik bir zamanlar sonsuz mutluluktu.”
“Uğruna savaşacak bir şeyler bulana kadar, bir şeylere karşı savaşmayı seçersin.”
“İnsanın elde ettiği kadını asla düşünmemesi komiktir aslında. Unutamadığın kişi her zaman senden uzakta olandır.”
“Mesela, ömrünün geri kalanını düşündüğünde, asla önündeki bir iki yıldan ötesini kestiremezsin. Otuz yaşına geldiğinde görürsün ki, en büyük düşmanın senden başkası değildir.”
“Vaktimizin çoğunu başkalarının yarattığı şeyleri yargılayarak geçirdiğimizden, kendimiz hiçbir şey yaratamadık.”
“Umudun insanın büyüdükçe terkettiği bir başka evre olduğunu bilemeyecek kadar aptal yetiştirilmiş birini gözünüzün önüne getirin. Kim herhangi bir şeyi sonsuza dek sürdürebileceğini düşünür ki?”
“Sahip olacağın her şey, bir gün kaybedeceğin şeylerden sadece birisidir.”
Ayrıntı Yayınları basın bülteninde yer alan kitap tanıtım yazısı da şöyle:
“Eğer bu kitabı okumaya niyetliyseniz vazgeçin. Kendinizi kurtarın. Televizyonda mutlaka daha iyi bir şeyler vardır.
Burada anlattığım şeyler önce sizi kızdıracak. Sonra her şey daha da kötü olacak” uyarısı ile başlayan bir roman elinizdeki…
Bütün dünyada büyük ilgi gören Dövüş Kulübü’nün yazarından, annelerle oğulları arasındaki sevgi ve didişmeye, seksin bağımlılık yaratma gücüne, yaşlanmanın dehşetine ve Amerikan rüyasının arka sokaklarına dair bir kitap Tıkanma…
Tıp Fakültesi’nden atılan Victor Mancini para kazanmak için şöyle bir yol tutturmuştur: Lokantalarda boğazına takılan yiyecekle boğulma numarası yapmakta, kurtaran kişinin kendisinden sorumlu olmasını sağlamaktadır. Böylece, kurtaran kahramanlaşmakta, sıkıcı hayatının bir anlamı, arkadaşlarına gurur duyarak anlatacağı bir hikâyesi olmakta, hayatını kurtardığı kişiden daha sonra da kendini sorumlu hissederek, ona sık sık yardım etmektedir. Bir tür “sürekli kahramanlık” hali…
Kendisini annesinin çocuğu gibi değil de rehinesi gibi hissederek büyüyen, anne ve babaların “kitlelerin yeni afyonu olduğunu” düşünen, Tanrı’nın olmadığı bir dünyada, kutsal ve tecavüz edilmez olan annelerin yeni tanrı olduğunu iddia eden Mancini, bütün bunları devrimci eğilimler taşıyan annesinin tedavi masraflarını karşılamak için yapmaktadır. Boğulma numaralarından fırsat buldukça iflah olmaz bir seks bağımlısı olarak ilacını arar: Mastürbasyon yapmadığı her gün için eve bir kaya getiren arkadaşıyla birlikte, hayatın sillesini yiyerek dağılmış insanlarla birlikte olur…
Palahniuk, gösteri toplumunun en veciz yazarlarından biridir. Çarpıcı, gerçekdışı, tutarsız ve anlamsız. Aynı zamanda müthiş bir hayalgücü ve yergi kapasitesi eşliğinde ev, araba, televizyon ve kazanmaya indirgenmiş hayatların içyüzüne bakar; bilinçaltlarındaki genelevleri ziyaret eder…
Kitapların ışığında nice karanlıkların aydınlanması dileklerimle, haftaya görüşmek üzere sevgili okuyucularım.
Arzu DİNÇER
Okurlarımıza Arzu Dinçer’in kitaplarını tavsiye ediyoruz: