Merhaba,
Bugün yazar olarak sorumluluğu çok fazla olan bir yazarımız konuğumuz. Zira onun okuyucuları öncelikle çocuklar. Geleceğimizin yoğrulmasında aynı ebeveynleri, öğretmenleri, arkadaşları kadar sorumlulukları çok fazladır çocuk kitapları yazarlarının.
Çünkü onların hayal dünyalarına dokunabilmek, onların gözü ile dünyaya bakabilmek ve sorunlar ile nasıl baş edebilecekleri konusunda kılavuz olmaktır bir nebze de.
Sayın Berna OLGAÇ ile sizi baş başa bırakıyor kendisine öncelikle çocuk kitabı yazarı olduğu için ve 5N1Kitap sorularımızı yanıtladığı için çok teşekkür ediyorum.
Sevgilerimle,
Arzu DİNÇER
Berna OLGAÇ ile 5N 1 Kitap
Soruları yanıtlamadan önce kısaca kendinizi ve kaleminizi bizlere hatırlatabilir misiniz?
Berna Olgaç – 1975 yılında İstanbul’da doğdum. Ressam bir babanın kızıyım. İyi ki de öyleyim. En çok ihtiyacım olduğu bir dönemde kaybettim onu. Trakya Üniversitesi Güzel Sanatlar bölümü Dekoratif Resim ve ardından Anadolu Üniversitesi Kamu Yönetimi bölümünü bitirdim.
Evliyim. Dünya tatlısı bir kızım var. Her biri benim için çok özel üç şiir kitabım; Ben Siz ve Öteki, Hiç ve Her Şey ve Duman adlı şiir kitaplarıma son dönem ağırlık verdiğim içimin sesinde yoğurduğum ve büyüttüğüm çocuk kitaplarımı da söylemeliyim.
Bay Küçük Ressam, Krem Şanti ile Bayan Marmelat, Sütlü Çikolata Fındıklı Kurabiye ve Beni Duyan Yok Muuu? Ömrüme sığdırdığım şimdilik yedi kitap var. Bitmek üzere olan iki çocuk kitabım daha var.
Ne zaman?
Yazmaya ilk ne zaman karar verdiniz, yayınlamayı düşündüğünüz (hazırladığınız) son kitabınız ne zaman yayınlanacak /yayınlandı?
Berna Olgaç – Küçük yaşlarda okumaya başladım. Babamın görgüsünü devam ettirdiğimi düşünüyorum. İyi olan kitapların sağlam takipçisiyimdir. Dergileri ilk kez babamla tanıdım mesela. Bir gün babamın kitaplığından alıp okuduğum edebiyat dergisinden sonra hayatım değişti diyebilirim. Oradan okuma çizgisi edindim. Şiirini çok beğendiğim bir şairi ilk kez dergide okumuştum. Sonra kitaplarını araştırdım. O şair, Edip Cansever’di. Ondan sonra zaman içinde yazma denemelerim oldu. Yazdım, çizdim… Sürekli yazıp çizip duruyordum. Bir dosya yapmıştım. Sonra bunları eleme zamanı geldiğinde elimin altında hiç bir şey kalmamıştı. Zor beğeniyordum sanırım. Şairin dediği gibi “bazı şiirler bazı yaşları beklerdi”. Aslında bütün mesele buydu. Böyle başladım yazmaya.
Yazmak bir gereksinim olarak girdi hayatıma aslında. İç dünyamın dışarıyla kavgası sonucu kendimi ifade etmek gibi bir derdim oldu hep. Yazmak bir zorunluluktu adeta. Kendi sesimle içsel yolculuğumu özgürce dışa vurma eylemiydi. Bir yandan yazarak kendimi açığa çıkarırken bir yandan yazmanın gizemine saklanıyordum. Zaten söylenen de saklanan da yazmak değil midir? Ve benim için halen engel olunamaz gerçekliğini korumaktadır.
Ne?
Kitaplarınızı bize özetleyebileceğiniz cümleler ne olur?
Berna Olgaç – Çıkarmış olduğum her kitapta bir sanat dalını ön plana çıkararak çocukların kendi içlerindeki yeteneklerini keşfetmelerini sağlayıcı başarı öyküleri yazmaya gayret ettim… Burada vurgulamak istediğim her çocuk başarılı olmak zorundadır anlayışıyla değil. Çünkü kaybetmenin de kişilik gelişimine çok katkısı olduğunu düşünüyorum. İnsanı olgunlaştırması bakımından… Başarının doğal, olması gereken, içimizden bir duygu anlayışını sanat dallarının naifliği içinde vermek istedim ki ileride yetişkin konuma geldiklerinde başarıyı takdir edebilme yetisine sahip olabilsinler. Ancak dediğim gibi bir kez daha altını çizmek isterim… Her şeyi yaşamaya hakkı olan ilerinin büyükleriyle bir dünya oluştururken didaktik olmadan mesaj kaygısı gütmeden oluşturmaya çalıştığım dil kendi tabii akışı içinde çocuklara seslenme özelliği taşıyan tamamen kendilerini anlayarak ne istediklerine tanıklık edecek tarzda yazılmış eserlerdir. Son çıkarmış olduğum Beni Duyan Yok Muuu? Kitabı da onların sesine ses olmaya çalıştığım, onların gözünden büyükleriyle olan ilişkileri bir anlamda dile getiren, irdeleyen bir anlayışta yazılmıştır. Ve biz büyükler açısından da farkında olmadan yapılan hataları gözler önüne sermesi bakımından da yetişkin okura tavsiye edeceğim psikolojik bir kitaptır.
Nerede?
Edebiyat dünyasında kendinizi nerede tanımlarsınız?
Berna Olgaç – Doğrusu yazma eylemi içinde olduğum günden beri yazar olmak niyetiyle yazmadığım için edebiyatın neresinde konumlandığımın ya da konumlanmadığımın da bir önemi yok. Benim için yazmak bir gereklilik, yazmak konuşmak, kendinize özel olan bir mecradan ses vermek, bir yaşam şekli, nefes alma biçimi, bir savunma, bir görevi yerine getirmenin vermiş olduğu huzur ve mutluluk, yazıya yazgılı ruhum ile…
Nasıl?
Yazar ve okurlar arasında kurulan köprü sizce nasıl olmalı?
Berna Olgaç – Edebiyat bizlere sanatçı duyarlılığıyla yoğrulmuş yeni hayatlar önerir. Okurun iyiye, güzele karşı olan ilgisini uyandırır. Okuyan da hem gerçekliğin hem hayal gücünün kurgusuyla oluşmuş sanat eserini yazarın merceğinden süzülen estetik boyutuyla değerlendirir.
Çocukluk çağının edebiyatında çocuk kitaplarının önemi çok büyüktür. Çocuk kitapları ilk çocukluk döneminden başlayarak ergenlik dönemine kadar uzanan evrede, çocukların hem dilsel hem de kişilik ve toplumsal gelişimleri için önemli olanakları içinde barındıran araçlardır. Çocuğu yakalamanın yolu çocuğa eğilmekten geçiyor. Çocuğa eğilebilmek için çağı yorumlamak gerekiyor.
Yorumlayabildiğimiz oranda da çocuğu tanımaya ve çağa karşı tepkilerini görebilmeye imkân yaratırız. Çocuğun edebiyatını yaparken basılan kitaplarda ince bir ruh çizgisi ile saf bir masal sıcaklığını sunabilmemiz gerekiyor. Çocukla özdeş olmanın bir yolu da bu çünkü. O nedenle yayınlanan çocuk kitaplarının çocuğun dinamiğine uygun çocuğun kaygısına yaklaşabilen anlayışta basılması gerekir kanımca…
Sadece, sanatsal bir ifadede gerçekçi olmaya çalışmak, çocuğu güzelliklere çekebilmek, düşünce ufuklarının genişlemesine yardımcı olmak, çocukların ruhlarına yönelmekten ve onları anlayabilmekten geçiyor. Çocuklar o kadar değerli ki o kadar önemli ki onların gönlüne hitap edebilmek hakikaten zor, ince duyarlılıklar dikkat ve gözlem gerektiren de bir iş. Bu yüzden çocuk dünyasında ben de varım diyenlerin sorumluluklarının şuurunda olmaları gerekiyor.
Dil konusunda çocuğun ruhuna seslenebilen bir dil kullanmanın. (Bundan basit bir dil anlaşılmasın) Yani çocuğun üzerinde yorulacağı bir dil değil anlaşılır bir dil kullanmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Verilecek örneklemelerin onun dünyasının parçası olmasına özen göstermenin, geçen zaman süresi dikkate alınarak konuların seçilmesinin yararlı olacağı kanaatindeyim.
Çocukluk çağının edebiyatı demek hayatın çocuk açısından yorumlanması anlamına geliyor. Ve meramınızı en saf haliyle anlatabilme yöntemiyle çocukların boyuna göre diz çökebilme meselesi. Özetle bir yazar olarak bunu başarabildiğiniz oranda o köprü zaten kurulmuş oluyor.
Neden?
Okurlar sizin kitaplarınızı neden okumalı?
Berna Olgaç – Böyle bir soruya yanıt vermek gerçekten zor. Bu diğer çocuk yazarlarına haksızlık olur. Ama şunu söylemeliyim. Ben dört kitabımda da bir başarı hikâyesi üzerinden gittim. Belli sanat dalları üzerinden. Şimdilerde yazdığım, diğerlerinde de olduğu gibi hayatın içinden hikâyeler. Bu kıstaslar ayırabilir. Yani çocuklarımız benim kitaplarımı okuduğunda kendilerini buluyorlar. Çünkü yazarken, benim tek ölçütüm, hayata dokunan anlamların peşinde olmak.
Eğer bir çocuk edebiyatı yazarıysanız, bir düşüncenin, inancın ya da inancın doğruluğuna çocukları inandırmaya çalışan bir söylevci olamazsınız. Dillin anlatım olanaklarıyla, çocuğun coşkusuna, heyecanına, gülmece anlayışına yazılı ve görsel uyaranlarla cevap vermek zorundasınız. Bir kitabın yeni hayatlar önerdiğini de gösterebilmelisiniz. Şiirle yola çıktım. O hep yanı başımda. Hazır ettiğim yeni şiir dosyamın olduğunu da belirteyim. İlk çocuk kitabı yayınlandığında sarsıcı bir heyecan vardı. Ama yanılmışım. Gerçekten de ilk çocuk kitabım Bay Küçük Ressam çok beğenildi. Bugün birçok okulda ödev veriliyor. Kısa sürede baskı üstüne baskı yaptı. Çok yakında 5.baskısı çıkacak. Sonuç olarak ben yazarken sonsuz eğlenerek, meraklanarak, araştırarak yaratıcılığımın keyfini çıkarıyorum. Çocukların ilgisini çeker miyim, öğretir miyim, hangi konuyu işlersem iyi olur ne yazarsam daha çok okunurum gibi dertlerim olmuyor. Bu tür kaygılar sanatın zaten mizacına aykırı…
Onlar başlarına ne geleceklerini biliyorlar mıydı dersiniz? Her şey bir gülüşmeyle başlamıştı. Anneleri, onları ders alsın diye göndermişti dans okuluna. Ama kim bilebilirdi Krem Şanti ile Bayan Marmelat’ın bir gün ülkenin en iyi dansçıları olacağını?
Başarıya giden yolda, istemenin ne kadar önemli olduğunu mu merak ediyorsunuz? O zaman haydi şimdi kitabın sayfalarını çevirmeye başlayın…
“Hepimizin hayatında sevdiği, örnek aldığı bir öğretmeni olmuştur. Bir öğretmenin, öğrencilerine nasıl model olduğunun kanıtı bu kitap!
Berna Olgaç, çocuklarımızın ilgi alanlarına eğilmeye devam ediyor. Sütlü Çikolata Fındıklı Kurabiye ‘de bu sefer de radyo oyunlarına ve tiyatroya dikkatleri çekiyor. Zihin gücünün gelişmesine, dikkat dağınıklığına iyi gelen radyo oyunlarına ve tiyatroya işaret ediyor!”