AKP’nin ilk döneminin sanayi ve ticaret bakanı Ali Coşkun, 7 Haziran genel seçimlerinin hemen öncesinde memleketi Kemaliye’nin aylık gazetesi Dutağacı’nda kaleme aldığı başyazıda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı adeta topa tuttu.
Erdoğan’ın “tek adam” sevdasını ve yolsuzlukları, yandaş medya oluşturarak olayları maniple etmesini eleştiren Coşkun, 2007 seçimleri öncesinde Erdoğan tarafından tasfiyeye uğramıştı. İşte Coşkun’un Dutağacı’nın Haziran 2015 sayısındaki Erdoğan’ı eleştirdiği “Siyaset ve Seçim!” başlıklı o başyazısı:
“Öncelikle şunu belirtmeliyim ki siyaset meslek değil onurlu bir görevdir, ülkeye hizmet etmenin yoludur, yeter ki o onura layık olunabilsin.
Aktif siyaset yaptığımız dönemlerde genelde mesleğiniz ne sorusuna çok kimsenin milletvekiliyim dediğini, milletvekilliği bitince de seçilme bölgesinden koparak Antalya’ya yerleşme durumunda kaldığını ibretle yaşadık.
Kim ne derse desin mevcut anayasa, seçim ve siyasi partiler yasaları değişmedikçe milletin egemen olduğu bir seçim sonucunu elde etmek imkansız görülüyor. Parti lider kim olursa olsun bir müddet sonra tel seçici ve tek yönetici durumuna giriyor.
2007 yılında bir röportajımda ‘tek adamlık ne siyasidir, ne İslamidir, ne insanidir’ dediğim zaman alınanlar oldu ama seçimlere günler kala bunu daha iyi görüyoruz. (…)
Seçim meydanlarında, mitinglerde söylenenlere, televizyon ve gazetelerde çıkan haberlere bakın; hile, adam kayırma, yandaş kollama, iş ve ihale yolsuzlukları, insanları kamplara ayırma (…) seçimlere damgasını vurdu. (…)
Lider saldırgan olunca yalakaları ve çevresi de daha ölçüsüz hareket etmekte, olayların diğer üzücü tarafı ise bu gerginliklerin gençlere, özellikle üniversite ve lise gençliğine sirayet etme eğilimine girmesidir. (…)
Son olarak, liderin söylediklerine ne pahasına olursa olsun gerçek ve doğru olmasa da inanan insanlar bu vebalden nasıl kurtulacaklar?
İnanıyorum ki uzun vadede ülke gerçeklerini bilen, halkla bütünleşen, gerçek dışı vaatlerle halkı aldatmayan; alkışlara ve kalabalıklara fazlaca aldanmayanlar zaferi kazanacaklardır.
Şu hikaye kalabalıkları, alkışları, yandaş medya teşvikleriyle içine sürüklendiğimiz siyasi tabloyu ne güzel anlatıyor:
DİŞİ DEVE VE ON BİNLER!..
Bir gün Hz. Ali’nin taraftarının yoğun olduğu Küfe’den bir Arap, devesiyle Şam’a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:
‘Ver o dişi deveyi bana!’ demiş… Tartışma büyümüş, Küfe’den gelen adam, ‘Bu deve benimdir, üstelik dişi değil erkektir’ diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye’ye yansımış. Halk meydanda toplanmış…
Muaviye, Küfe’den gelenle Şam’da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra kararını açıklamış:
‘Bu dişi deve Şamlınındır.’
Sonra da toplananlara dönüp sormuş:
‘Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?’
Cemaat hep birlikte bağırmış:
‘Şamlınındır!’
Küfeli, şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:
‘Ey Küfeli, dinle… Sen de ben de biliyoruz ki bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve de ki; ‘Ey Ali, Muaviye’nin diş deveyi erkekten ayırt edemeyen ama o ne derse evet diyen on bin adamı var! Ayağını denk alsın!’”
Odatv.com